[Analiz: Semih Ardıç]
Herkes aynı suâlin cevabını arıyor: Dolar daha ne kadar yükselecek?
Dolar, TL karşısında kıymet kazanmaya devam edecek. Bunun sebepleri o kadar bariz ki meramımı anlatırken aynı cümleleri yazdığım hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum. Doların önlenemeyen yükselişinin harici sebeplerinin başında ABD’de faizlerin yükseliyor olması gösterilebilir. Bu doğru fakat eksik bir tahlildir.
Esas sebebe gelince…
Türkiye’nin ahval–i umumisi TL’yi mum gibi eritiyor. Hukuk tanımaz bir iktidarın para baronlarının sabrını test etme cesareti herkese pahalıya patlayacak.
Amerika’da göçmen karşıtlığını saklamayan Donal Trump’un seçim zaferi kazanmasına sevinecek kadar şirazesi kaymış siyasî İslamcılar, memleketi ekonomik krize sürüklediklerini kabul etmeyebilir. Hatta 3 Kasım 2002’de kriz atmosferinden istifade ederek iktidara geldiklerini de unutmuş olabilirler. Güç zehirlenmesinin emareleri bakışların bulanması, sıhhatli karar verememek değil mi zaten!
Yerle bir ettikleri ekonomi yönetiminden geriye kalan kırıntılarla dalga dalga büyüyen krize çare bulmaları mümkün değil. Çareden vazgeçtik, ‘ekonomi sıhhatlı olduğu için doların haftada 10 kuruş arttığını’ söyleyecek kadar bulutların üzerinde geziyorlar. Cümle âlem uçurumdan aşağı yuvarlanıyoruz, hükûmet sözcüleri, faciayı, “Oh ne güzel temiz hava alıyorsunuz.” pişkinliği ile geçiştiriyor.
Aynı taktik… Hakikatin üzerini ört. Bütün aksaklıkları mücerret / muhayyel bir düşmana yükle. Hamasetle, kitlelerin hissiyatını tatmin et.
HÜKÛMETTE BAHANE ÇOK
2013 mayıs ayında ilk emaresi görülen yukarı yönlü kur hareketini o günlerde Gezi hâdiseleriyle dikkatten kaçırdılar. 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını da ‘darbe teşebbüsü’ diye takdim etmekten haz duydular. AKP’nin medya havuzundaki kalemşorlar dün kara dediklerine bugün pekâlâ ak diyebilecek kadar nadide sindirim sistemiyle Niccolo Machiavelli’ye taş çıkartıyordu. Esasında 3 seneden beri alıştıra alıştıra devalüasyon yaşıyoruz.
2001’de bugünkü gibi dalgalı kur rejimi olsaydı kurlar bir gecede fırlamayacaktı. Dolar, bugün olduğu gibi serbest piyasada alıcı ile satıcının belirlediği fiyattan yükselerek de olsa işlem görmeye devam edecekti. Sırtını Ankara’yı yaslayan değil piyasanın gittiği yönü farkedenler ayakta kalacaktı.
Gece yarısında patlak veren döviz krizlerini artık beklemeyin. Zira mali disiplin, dalgalı kur, özerk Merkez Bankası ve bağımsız üst kurullar IMF’nin Kemal Derviş eliyle bize sağladığı en önemli desteklerden biri oldu. AKP tribünlere oynamak için her fırsatta yerden yere vurduğu IMF’nin kurduğu model sayesinde 2010’a kadar ekonomide ciddi başarılara imza attı. Hâlâ o teknenin kasıntıları ile idare ediyor.
ÜST KURULLAR SARAY’IN KAPIKULU
O rüzgârla yüzde 58 halk desteğini alan 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunu daha fazla demokratikleşme için fırlatma rampası olarak kullanması icap eden AKP, Saray tipi Başkanlık sevdasına kapıldı. Bu uğurda Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Borsa İstanbul, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun piyasa üzerindeki itibarı yerle bir edildi. Uzun vadeli yatırımlarıyla başkalarını da peşinden sürükleyen kurumsal yatırımcılar, Saray’ın kapıkulu haline gelen kurum ve kuruşların yönettiği piyasaya gelmez oldu.
UCUZ DOLARI BOZDUR, TL’YE YATIR DEVRİ BİTTİ
Hali hazırda Türk tahvillerini kasalarında tutanlar da gidiyor. Kurlar düşecek ya da yatay seyredecek senaryosu üzerinden ‘carry trade’ yapanlar şartların değiştiğinin farkında. Düşük faiz getiren dolar ile borçlanıp yüksek faiz sunan TL’ye yatırım yapmak senaryosu artık geçerli değil. Merkez Bankası (TCMB) Saray’a rağmen faizleri radikal biçimde artırırsa bu senaryo kısmen geçerliliğini muhafaza edebilir.
Barack Obama’nın halefi Trump, inşaat için kesenin ağzını açacağından enflasyon ve tahvil faizleri, dolayısıyla FED’in politika faizi yükselecek. Bu beklenti ile hızlanan ‘dolara hücum’a TL mukavemet edemez. Standard Chartered 2017 sonu için 10 sene vadeli ABD Hazine tahvil faizi beklentisini yüzde 3’e yükseltti. Bankanın bir hafta evveline kadar tahmini yüzde 2’nin altında idi. 10 yıl vadeli ABD tahvillerinin faizi dün Londra saati ile 10.57’de yüzde 2,27’ye çıktı bile.
EN FAZLA KAYIP TL’DE
Cumadan pazartesine bir günlük işlem gününde en fazla düşüş (yüzde 1,32) Türk Lirası’nda oldu. Tekrar edelim Türkiye nev’i şahsına münhasır bir krizde. Bu sefer krizin merkez üssü reel sektör. Son bir ayda dolar/TL grafiğinde destek noktası olarak 3,20 seviyesi 3,07’nin yerini aldı. Esnaf da sanayici de bunun farkında. O yüzden dolarda Merkez Bankası ne derse desin alıcı daha fazla. Talep fiyatın yukarı gideceğini gösteriyor.
İki ileri–bir geri şeklinde tasvir edebileceğimiz tabloya bakıldığında dolardan para kazananların keyfine diyecek yok. 3,30 geçildiğinde ilk hedef 3,35 olacaktır.
Düştüğü yerden dolar alanlar ne demek istediğimi gayet iyi anladı. (TR724)
Dolar, TL karşısında kıymet kazanmaya devam edecek. Bunun sebepleri o kadar bariz ki meramımı anlatırken aynı cümleleri yazdığım hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum. Doların önlenemeyen yükselişinin harici sebeplerinin başında ABD’de faizlerin yükseliyor olması gösterilebilir. Bu doğru fakat eksik bir tahlildir.
Esas sebebe gelince…
Türkiye’nin ahval–i umumisi TL’yi mum gibi eritiyor. Hukuk tanımaz bir iktidarın para baronlarının sabrını test etme cesareti herkese pahalıya patlayacak.
Amerika’da göçmen karşıtlığını saklamayan Donal Trump’un seçim zaferi kazanmasına sevinecek kadar şirazesi kaymış siyasî İslamcılar, memleketi ekonomik krize sürüklediklerini kabul etmeyebilir. Hatta 3 Kasım 2002’de kriz atmosferinden istifade ederek iktidara geldiklerini de unutmuş olabilirler. Güç zehirlenmesinin emareleri bakışların bulanması, sıhhatli karar verememek değil mi zaten!
Yerle bir ettikleri ekonomi yönetiminden geriye kalan kırıntılarla dalga dalga büyüyen krize çare bulmaları mümkün değil. Çareden vazgeçtik, ‘ekonomi sıhhatlı olduğu için doların haftada 10 kuruş arttığını’ söyleyecek kadar bulutların üzerinde geziyorlar. Cümle âlem uçurumdan aşağı yuvarlanıyoruz, hükûmet sözcüleri, faciayı, “Oh ne güzel temiz hava alıyorsunuz.” pişkinliği ile geçiştiriyor.
Aynı taktik… Hakikatin üzerini ört. Bütün aksaklıkları mücerret / muhayyel bir düşmana yükle. Hamasetle, kitlelerin hissiyatını tatmin et.
HÜKÛMETTE BAHANE ÇOK
2013 mayıs ayında ilk emaresi görülen yukarı yönlü kur hareketini o günlerde Gezi hâdiseleriyle dikkatten kaçırdılar. 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını da ‘darbe teşebbüsü’ diye takdim etmekten haz duydular. AKP’nin medya havuzundaki kalemşorlar dün kara dediklerine bugün pekâlâ ak diyebilecek kadar nadide sindirim sistemiyle Niccolo Machiavelli’ye taş çıkartıyordu. Esasında 3 seneden beri alıştıra alıştıra devalüasyon yaşıyoruz.
2001’de bugünkü gibi dalgalı kur rejimi olsaydı kurlar bir gecede fırlamayacaktı. Dolar, bugün olduğu gibi serbest piyasada alıcı ile satıcının belirlediği fiyattan yükselerek de olsa işlem görmeye devam edecekti. Sırtını Ankara’yı yaslayan değil piyasanın gittiği yönü farkedenler ayakta kalacaktı.
Gece yarısında patlak veren döviz krizlerini artık beklemeyin. Zira mali disiplin, dalgalı kur, özerk Merkez Bankası ve bağımsız üst kurullar IMF’nin Kemal Derviş eliyle bize sağladığı en önemli desteklerden biri oldu. AKP tribünlere oynamak için her fırsatta yerden yere vurduğu IMF’nin kurduğu model sayesinde 2010’a kadar ekonomide ciddi başarılara imza attı. Hâlâ o teknenin kasıntıları ile idare ediyor.
ÜST KURULLAR SARAY’IN KAPIKULU
O rüzgârla yüzde 58 halk desteğini alan 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunu daha fazla demokratikleşme için fırlatma rampası olarak kullanması icap eden AKP, Saray tipi Başkanlık sevdasına kapıldı. Bu uğurda Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Borsa İstanbul, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun piyasa üzerindeki itibarı yerle bir edildi. Uzun vadeli yatırımlarıyla başkalarını da peşinden sürükleyen kurumsal yatırımcılar, Saray’ın kapıkulu haline gelen kurum ve kuruşların yönettiği piyasaya gelmez oldu.
UCUZ DOLARI BOZDUR, TL’YE YATIR DEVRİ BİTTİ
Hali hazırda Türk tahvillerini kasalarında tutanlar da gidiyor. Kurlar düşecek ya da yatay seyredecek senaryosu üzerinden ‘carry trade’ yapanlar şartların değiştiğinin farkında. Düşük faiz getiren dolar ile borçlanıp yüksek faiz sunan TL’ye yatırım yapmak senaryosu artık geçerli değil. Merkez Bankası (TCMB) Saray’a rağmen faizleri radikal biçimde artırırsa bu senaryo kısmen geçerliliğini muhafaza edebilir.
Barack Obama’nın halefi Trump, inşaat için kesenin ağzını açacağından enflasyon ve tahvil faizleri, dolayısıyla FED’in politika faizi yükselecek. Bu beklenti ile hızlanan ‘dolara hücum’a TL mukavemet edemez. Standard Chartered 2017 sonu için 10 sene vadeli ABD Hazine tahvil faizi beklentisini yüzde 3’e yükseltti. Bankanın bir hafta evveline kadar tahmini yüzde 2’nin altında idi. 10 yıl vadeli ABD tahvillerinin faizi dün Londra saati ile 10.57’de yüzde 2,27’ye çıktı bile.
EN FAZLA KAYIP TL’DE
Cumadan pazartesine bir günlük işlem gününde en fazla düşüş (yüzde 1,32) Türk Lirası’nda oldu. Tekrar edelim Türkiye nev’i şahsına münhasır bir krizde. Bu sefer krizin merkez üssü reel sektör. Son bir ayda dolar/TL grafiğinde destek noktası olarak 3,20 seviyesi 3,07’nin yerini aldı. Esnaf da sanayici de bunun farkında. O yüzden dolarda Merkez Bankası ne derse desin alıcı daha fazla. Talep fiyatın yukarı gideceğini gösteriyor.
İki ileri–bir geri şeklinde tasvir edebileceğimiz tabloya bakıldığında dolardan para kazananların keyfine diyecek yok. 3,30 geçildiğinde ilk hedef 3,35 olacaktır.
Düştüğü yerden dolar alanlar ne demek istediğimi gayet iyi anladı. (TR724)