İspiyoncuların Kralı Mc Carthy Milli Görüşçü Müydü?

MAHMUT ÇEBİ
12 Eylül darbe dönemini ve öncesini bizzat yaşadım. O günlerde de topluma düşmanlık tohumu ekilmiş ve tutmuştu. İnsanlarımız sağcı veya solcu oldukları gerekçesi ile birbirlerini sevmez, denk getirirse dövmeye hatta öldürmeye çalışırlardı. Sağcıya göre solcu, solcuya göre sağcılar vatan hainiydiler.
Ülkede bugünkü gibi huzur yoktu.
Kavgalar olur, gençler öldüresiye dövülür, haklı haksız gözaltına alınır, bazen günlerce gözaltında kalırlardı. Fakat hukuk herkes için işlerdi. Avukatlar mağdur müvekkillerini savunmak için adliyeleri arşınlarlardı. Sokağa hükmeden sağ ve sol örgüt mensuplarının da uyduğu kurallar vardı. Yani her şeye rağmen işin bir raconu bir mertliği vardı.
O dönemde bana hiç kimse şüphelendiğin veya sevmeyip de ayağını kaydırmak istediğin kişileri polise ihbar et demedi. Ben böyle bir ihbarcılık telkininde bulunan hiçbir konuşmaya şahit olmadım. Böylesi bir konuşmaya şahit olana da rast gelmedim.
İhbarcı tipler sevilmez, hoş karşılanmaz, kimse de onlarla birlikte olmak istemezdi. Adı ihbarcıya çıkan hangi örgütten olursa olsun gurup içinde kalma şansını kaybeder ve dışlanırdı. Onlara layık görülen sıfat insanın yüzünü kızartacak hoş olmayan şeylerdi.
12 Eylül Darbesinin rüzgârının sürdüğü 1980-84 arasında 650 bin kişi gözaltına alındı.  17 sol görüşlü, sekiz sağ görüşlü, 24 de adli mahkum, yani tam 50 kişi idam edildi. On binlerce insan işkence gördü. Bunların 171 tanesi işkencede öldü. Yüzlercesi kayboldu.
Türkiye 35 yıl sonra benzer kargaşalı bir dönemden geçiyor. Devlet bir kere daha terör belasıyla baş etme gerekçesiyle çıkarmış olduğu olağanüstü hal kararları çerçevesinde suçlu suçsuz ayrımı yapmadan insanları gözaltına alıyor, sorguluyor, işkenceye maruz bırakıyor, hapse tıkıyor, görevden alıyor, işinden atıyor, haklarını elinden alıyor.
Yeni dönemin 12 Eylül döneminden bariz bir farkı var. Adaletin temelini ihbarlar oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan en üst düzeyden, Başbakan Binali Yıldırım, Devlet Bakanı Numan Kurtulmuş, Avrupa’nın Abisi sıfatıyla tüm Avrupa’da konuşmalar yapan AKP milletvekili Metin Külünk, Büyükelçiler, Konsoloslar, Veysel Filiz gibi bu sahada ün yapmış konsolosluk basın müşavirleri, gaza gelmiş imamlar hep bir ağızdan insanları hem Türkiye, hem Avrupa hatta dünyada ihbar furyasına davet ediyorlar. Bu tanınmış isimlerin hepsi Milli Görüş kökenli. Gözleri o kadar kararmış ki, “Yurtdışında yaşayanların darbeyle ne ilgisi var?” demeden ve üstelik jurnallenecek kişilere hiç sınır koymadan “iş arkadaşı, komşu, okul arkadaşı, akraba, anne, baba, kardeş demeden” ihbar edin diyorlar.
Bu hay huy arasında cadı avı tam gaz devam ediyor. İhbarcılık birçok şahsiyetsiz için ucuza mal kapatma, bedava servete çökmeye dönüşmüş bulunuyor. Hükümet üyeleri bir yandan “intikam saikiyle hareket etmeyeceğiz” derken diğer yandan “kökünü kazıyacağız, tek kişi bırakmayacağız” deyip milyonları hedef gösteriyorlar. Eşkıyaların iştahlarını iyice kabartıyorlar. Daha şimdiden gözaltılar 50 bin, mağdur edilen insan sayısı ise 100 bin sınırına yaklaşmış bulunuyor. Nerede duracağını tahmin etmek ise imkansız.
Almanya başta olmak üzere komşu ülkelere de gidiyor, abone sohbetleri yapıyor, insanlarla dertleşiyorum. Birçoğu gazete binamıza geliyor oturup dertleşiyoruz. Bu ihbar furyasında milli görüşçü kardeşlerimiz başı çekiyorlar ve en çok şikayet edilenler arasında yer alıyorlar. Onları Diyanet mensupları takip ediyor.
Dinlediğim bazı hikayeler gerçekten acı. Mümin olan insanlar, yıllardır aynı mekanları paylaştıkları, aynı taşın altına el koydukları mümin kardeşine nasıl böyle davranırlar anlamak mümkün değil. Hele ihbarcılığı bir ibadet aşkıyla yapmak, bundan zevk almak nasıl açıklanabilir.
Benim ihbarcılara tavsiyem şu olacak. “Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.” diyor atalarımız. Sizler de illa ihbar etmek istiyorsanız bence, ihbar edeceğiniz kişilerin yaptığı işlere bakın. O işler arasında vatan hainliğine uyanlar, darbeciliği teşvik edenler varsa onları ihbar edin.
Onun bunun lafına bakıp yapmadığı, hatta tasvip etmediği işlerle insanları damgalamayın, Hem günaha, hem suça girmeyin. Vicdanınızı ömür boyu kanatacak hataya imza atıp, masum insanların hayatını karartmayın.
(Kaynak: http://zaman-online.de)