“Yokluğu bir imtihan, çokluğu da ayrı bir imtihan olan eldeki imkân” lar çok iyi değerlendirilmelidir. Cenab-ı Hakkın bize bahşettiği fırsatları, imkânları irademizin hakkını vererek değerlendirebilirsek, İlahî lütuflar üzerimize yağmur gibi yağarlar… Dualar, ihlaslı davranışlar da bunların üstünde birer iksirdir… İman hakikatlerini idrak, anlama ve anlatma aşkı da bizi cihanlara açacaktır Allah’ın izniyle…
Fakat Celâleddin Harzemşah olayında olduğu, bizim İŞİMİZ ZAFER DEĞİL SEFERDİR. Yani “Biz Allah’ın emriyle, iman-Kur’an yolunda hareket etmekle vazifeliyiz, Cenab-ı Hakkın işine karışmayız; muzaffer etmek veya mağlup etmek O’nun işidir.” demeliyiz.
Üstad Hazretleri “Sahabelerin, müşriklere karşı Uhud Savaşının nihayetinde ve Huneyn Savaşının başlangıcında mağlubiyetlerinin hikmeti nedir?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Sahabelerin karşısındaki müşrik ordularının içinde o zaman henüz Müslüman olmamış ama gelecekte büyük sahabeler gibi büyük işler ve hizmetler yapacak Hz. Halid bin Velid gibi çok zatlar bulunduğundan, gelecekteki şanlı ve şerefli konumları noktasından bütün bütün onur ve izzetlerini kırmamak için, İlahî hikmet onlara acele bir mükâfat olarak bir galibiyet vermiş. Demek ki, önceki sahabeler, sonraki sahabelere karşı mağlup olmuşlar. Böylece o geleceğin sahabeleri olacak kimseler. İslâmiyete kılıç korkusuyla değil, İslâmiyetin hakikatının parıltısı aşkıyla girmiş olsunlar. Hem de onların fıtrî kahramanlık damarları zillet çekmesin.”
İşte meşhur şairimizin ifadesiyle “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer var.”
Bizlere düşen, insanlık ırmağının ağır aktığını bilerek acelecilik belâsına maruz kalmamak için sabır ırmağında arınmamızın şuurunda olmaktır.
Bilelim ki, “Müthiş bir zamanda, dehşetli düşmanlar mukabilinde şiddetli tazyikat karşısında, saldırgan bid’atlar ve dalaletler içerisinde bulunuyoruz. Ayrıca omuzumuzda gayet ağır, büyük, umumî ve kudsî bir iman vazifesi ve Kur’an hizmeti var. Hem de omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş…”
Biz bin senedir, sağından solundan çeşitli darbelerle aşındırılmış insanlık Kalesinin tamiri için çalışmak mecburiyetinde olduğumuz şuurunu hiçbir zaman unutmamalıyız.
İnsanın kalbindeki sonsuzluk duygusu; ebedî saadeti ve sonsuz yaşamayı çok derinden hissetmektedir. Bunun için, herkesin kalbinde derinden derine bir Hak Dini arama meyli bulunmaktadır. Dünyanın bütün kıtaları, birer insan gibi bu susuzluğun ikazı ile bir arayışa elbette girişecektir. Onun için bizim bu arayışa cevap vermeye hazır olmamız gerekir. Bu da bir fırsattır. Bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz icap eder.
Bu hususta, insanların kalbini ve kafasını iknâ edecek, tatmin edecek ve doyuracak, hazırlık bilgileri de başta Bediüzzaman Hazretlerinin eserleri, sonra da onları günümüze göre yorumlayıp hayata geçiren Hocaefendinin Hizmetleri var. Bunlara dört elle sarılmamız gerekir. Âyetlerin, hadislerin ve Risale-i Nurların hâfızları olmak yetmiyor. Asıl olan, bu gün bu hazinelerin bizlere ve insanlığa mesajının ne olduğunu anlayıp, satırlardan, sadırlara ve yaşanan hayatın içine sokmaktır. Hocaefendi’nin gayretleriyle ve onun tavsiyesine uyanların fedakârlıklarıyla bu iş bugün cihan çapında ses vermektedir. Bize düşen sadakat, samimiyet ve ihlâsla bu güzel yola devam etmektir…