Adaleti Test Ederken…

İHSAN ATASOY
Adaleti test ederken zulme düşmek nasıl olur?
Kur’an ifadesiyle, ‘Birinin hatasıyla başkasını sorumlu tutmak’la. Kısaca, suçun şahsiliği prensibini ihlal etmekle. Oysa suçun şahsiliği prensibi, bütün dinlerin ve evrensel hukukun en temel kuralıdır.
Suçun şahsiliği prensibini biraz açacak olursak:
Baba, evladından birinin işlediği suç yüzünden diğer evlatlarını cezalandıramaz. Eşinizin kabahati yüzünden yakınlarıyla küs olamazsınız. Bir işveren, işçisinin işlediği suçu diğer işçilerine şamil kılamaz. Öğretmen suç işleyen öğrencisi yüzünden arkadaşlarını sorumlu tutamaz, cezalandıramaz…
Oysa toplumda çocuğu ve tavuğu yüzünden komşusuyla küs olanlar bile var! Sırf mensup olduğu parti, dernek, mezhep, ırk gibi farklılıklar sebebiyle birbiriyle bütün bağlarını koparanlar az değil. Evet, yakınlık ve aidiyet bağları kurularak suçsuz insanların dışlanması, ayrıştırılması ve düşman ilan edilmesi, bu Kur’an hükmünün ihlalidir. Önemine binaen Kur’an’da çok tekrar edilen ayetlerden biridir bu, ‘Birinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz.’
***
Ne yazık ki, tarih boyunca devlet yöneticileri çoğu evhamlarından kaynaklanan yaklaşımlarla bu tür haksız icraatlara kendilerini mecbur bilmişlerdir. Bir köye sığınan bir cani yüzünden o köyde yaşayan binler masumun hayatını bombalarla yok etmekten çekinmemişlerdir. Hele makamlarını koruma uğruna suçsuz kardeşlerini ve yavrularını katleden padişahların zulmünü izah etmek mümkün değildir…
Vaktiyle bu Kur’an esasının ihlal edildiğini görüp doğuracağı kötü sonuçları telaşla karşılayan Üstad Bediüzzaman, Adnan Menderes ve dindar milletvekillerine yazdığı bir mektupla kendilerini ikaz eder. Emirdağ Lahikası’nda yer alan bu ilginç mektuptan nakledeceğimiz cümleler, günümüze de ışık tutan derslerle doludur:
“Birisinin hatasıyla başkası mes’ul olamaz. Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevi günahkâr olup, ahirette mes’ul olur, dünyada değil.”
***
Dikkat edilirse bir insan sırf taraftarlığı yüzünden suçlu sayılıp cezalandırılamaz. Olsa olsa manevi mes’uliyetle ahirette sorumlu olur. Devam ediyor:
“…Hükümet-i İslamiye ile bu memleketin selametine çalışan ehl-i siyasetin mezkür hakikati nazara alması lazımdır. Yoksa üç veya dört cereyanın muannidane muaraza etmeleriyle, o kuvvetler, muaraza sebebiyle zayıflar. Memleketin menfaatine ve asayişine sarf edilecek o zayıf kuvvetle hakimiyetini -hatta istibdat ile de olsa- asayiş ve emniyet-i umumiyeyi muhafazaya kâfi gelmediğinden Fransız İhtilal-i Kebiri’nin tohumlarını bu mübarek memleket-i İslamiyeye ekilmesine yol vermektir diye telaş edilebilir.”
Bu durumu ‘vahşi bir irtica’ olarak niteleyen Üstad’ın mektubu hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyenler Emirdağ Lahikası’na bakabilirler.
***
Bu vahşeti eski çağlardaki kabile savaşlarına benzeten Üstad, bunu insanlıktan bir geri dönüş olarak niteler ve vahşi bir irtica olarak vasıflar. Ne yazık ki, ülkemizde son zamanlarda suçun şahsiliği prensibi ihlal edilmekte ve sudan bahanelerle ‘sahibul hayrat’ insanlar bile suçlu sayılıp cezalandırılmaktadır. Böylece zulüm yaygınlaşmakta, huzursuzluk toplumun katmanlarına yayılmaktadır!
Üstad, ‘Hükümet-i İslamiye ile memleketin selametine çalışan’ o günün ehl-i siyasetine bu durumu telaş edilebilecek bir husus olarak arz ediyor. Biz de bunu bugünkü idarecilerimize hatırlatarak ‘Fe’tebiru ya ulil ebsar’ (Ey göz sahipleri bu gerçeği görüp ibret alın) diyoruz…
(Yarınabakış)