Adalet Kuvvetli, Kuvvetliler de Adaletli Olmalı

ALİ DEMİREL
Bir gayrimüslimdir. Dönemin halifesi Hz. Ali ile bir mesele hakkında mahkemeleşirler. Davacı Hz. Ali’dir. İddiasını ispatlama adına şahit getiremeyince kadı, gayrimüslim lehinde karar verir. Bunun üzerine gayrimüslim bakın ne yapar?

Hz. Ali (r.a.) ile bir gayrimüslim arasında mahkemelik bir hâdise cereyan eder. İkisi birlikte mahkeme reisi Kadı Şüreyh’in huzuruna çıkarlar. Hz. Ali, davacı olarak şikâyetini şu şekilde yapar: “Bu adamın sırtındaki şu kürk, benim kürkümdür. Onu bir süre önce kaybetmiştim. Bu kürkün, benim kaybettiğim o kürk olduğuna hiç şüphem yok. Kürkümü geri istiyorum.”

Bu iddiayı gayrimüslim kesinlikle reddeder: “Hayır bu kürk, benim kendi malımdır. Onu hiçbir yerden çalmadım.” der. Kadı Şüreyh, Hz. Ali’nin bir kürk için yalan söylemeyeceğini kesinlikle bilmesine rağmen, ondan bu iddiasına şahit getirmesini, delille ispatlamasını ister. Çünkü muhâkeme usûlüne göre, davacının dâvasını şahit ve delille ispatlaması gerekmekte; inkârcıya ise, sadece yemin etmesi yeterli olmaktadır.
ŞAHİTLER KABUL EDİLMİYOR
Hz. Ali, mahkemeye şahit olarak oğlu Hasan ile Hüseyin’i gösterir. Fakat Kadı Şüreyh, onların şehâdetini kabul etmez. Çünkü ikisi de Hz. Ali’nin birinci dereceden yakınlarıdır. Yakın akrabanın şehâdeti ise yargıda geçerli olmamaktadır. Hz. Ali’nin başka bir şahidi de yoktur. Bu sebeple dâvasını ispat edemez.  Bunun üzerine Kadı Şüreyh, davalı gayrimüslime yemin teklif eder. Adam, derhal kürkün kendine ait olduğuna dair yemin eder. Böylece dava bitmiş ve Hz. Ali’nin aleyhine neticelenmiş olur. Hz. Ali ve gayrimüslim mahkemeden ayrıldıktan sonra adamı bir düşüncedir alır. Müslümanların halifesi olan Hz. Ali ile birlikte mahkeme huzuruna çıkıp neticenin Hz. Ali’nin aleyhine, kendi gibi sıradan bir vatandaşın lehine neticelenmesi, hakikaten görülmüş, duyulmuş bir şey değildir.  Bu hususu düşündükçe, Müslümanların hakperestliğine ve adalet anlayışlarına karşı hayranlığı artar. Kalbinde, gözleriyle gördüğü bu adalet örneğinin asıl kaynağı olan İslam dinine karşı bir meyil ve sevgi duymaya başlar.  Nihayet iç âleminde yaptığı uzun hesaplaşmalar sonunda, İslam’ın hak din olduğuna kanaat getirerek Müslüman olmaya ve işin hakikatini kadıya anlatmaya karar verir. Beklemeden Kadı Şüreyh’in huzuruna koşar.
GERÇEK İTİRAF EDİLİR
Kürkün Hz. Ali’ye ait olduğunu, Sıffin Savaşı sırasında düşürdüğünü, kendisinin de alarak kimseye göstermeden sakladığını bildirir. Daha sonra da mahkemenin gösterdiği tarafsızlık ve adâlete hayran kaldığını ve bu sebeple Müslüman olmaya karar verdiğini söyler. Meselenin bu şekilde açıklığa kavuşması ve Hz. Ali’nin haklılığının ortaya çıkması, hem Kadı Şüreyh’i hem de Hz. Ali’nin kendisini son derece memnun etmiştir. Üstelik bu iş neticesinde, dâvâlı olan gayrimüslimin Müslüman olması da bu sevinci kat kat artırmıştır. Peki sizce Hz. Ali bundan sonra, gerçeği itiraf ederek İslam’a giren gayrimüslimden kürkünü geri almış mıdır? Hayır almaz, ona bu kürkle beraber bir de at hediye eder.  Son sözü isterseniz yine Hz. Ali’ye bırakalım: “Adalet, halkın huzuru ve düzeni, idarecilerin süsü ve güzelliğidir.” Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adil olması gerekir.
BİR DUA
Senin yardımına muhtacız
Ey, bir belaya maruz kaldıklarında sabırları, lutfedilen nimetler karşısında da şükürleri pek az olan biz zayıf ve çaresiz kulların Rabbi! Dünyanın feci ve korkutan hadiseleri ve musibetleri karşısında bize yardımcı ol; şer odakların şerlerinin bize ulaşmasına mani ol. Ey Rabbimiz! Ancak Senin inayetinle bozguncuların şerlerini defedebiliriz.

BİR AYET
Her şey O’nu anlatıyor
“Gökten su indiren O’dur. Sonra Biz onunla her çeşit bitkiyi çıkarırız. O bitkiden bir filiz, ondan da büyüyüp birbirinin üstüne binmiş taneler, başaklar çıkarırız. Hurma tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm, zeytin ve nar bahçeleri yetiştiririz. Bunlardan kimi birbirine benzer kimi benzemez. Her birinin meyvesine, bir ilk meyve verdiğinde bir de tam olgunlaştıkları zaman bakın! Elbette bütün bunlarda iman edecekler için alınacak birçok dersler vardır.” (En’am sûresi, 6/99)

HADİS BAHÇESİ
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah şöyle buyurdu: Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman sabredip karşılığını Allah’tan bekleyen mümin kulumun katımdaki karşılığı Cennettir.”
Hadisin verdiği mesajlar
1. İnsanın dostunu kaybetmesi en büyük musibetlerdendir. 2. Büyük musibetlere sabretmenin zorluğu nispetinde sonucu da büyüktür.  3. Başa gelen bela ve musibetlerin karşılığını Allah’tan ummak, Müslüman’dan beklenen yegane tavırdır.

BİR NÜKTE
Müslümanlık, huy güzelliğidir
Ahlâk, dinin özü ve ilâhi mesajın da en önemli bir esasıdır. Ahlâklı ve faziletli olmak eğer bir kahramanlıksa -ki öyledir-; bu meydanın gerçek kahramanları da peygamberler ve onları yürekten takip edenlerdir. Hakiki Müslüman olmanın en bariz vasfı ahlâklı olmaktır. Akıl ve hikmet gözüyle bakabilenler için Kur’ân ve Sünnet, âyet âyet, fasıl fasıl ahlâktır. Müslümanlık huy güzelliğidir buyuran Peygamber Efendimiz, bu gerçeği en veciz şekilde ortaya koymuştur.

Dünyaları aşmak
Millet olarak biz, bir ahlâk sisteminin mensupları ve bir ahlâk destanının çocuklarıyız. Hiçbir düşünce, hiçbir fantezi bizim ahlâkımızı sarsamaz ve sarsmamalı; biz onunla dünyaları aşıp ebedlere ulaşmayı düşlüyoruz.. ve Allah ihsanlarının ayrı bir derinliği sayılan metafizik gücümüzle de bunu gerçekleştireceğimize inanıyoruz.

ALTIN ÖĞÜTLER
Başkalarının kusurlarını araştırma
Sahabeden sonra gelen neslin büyüklerinden Hasan-ı Basrî Hazretleri bizlere şu nasihatte bulunuyor: Sizler kalplerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allah’ın zikri ile yenileyin. Zira kalp çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o bir gün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar. Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmil iman sahibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!