Sürprizler Mevsimi Ramazan

SÜLEYMAN SARGIN
Ramazan-ı Şerif, çok sürprizlerin olduğu bir aydır; fakat bu sürprizlerin çoğu burada müşahede edilemeyebilir. Sürprizin esas sunulması öbür âlemde olacaktır. Zaten, Cenâb-ı Allah, bir kudsî hadiste, “Salih kullarıma öbür âlemde gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin tasavvur edemeyeceği nimetler hazırladım.” buyurmaktadır.
Bu konuda insan idraki ancak fizikî âleme göre bir kısım değerlendirmeler yapabilir. Onun değerlendirmeleri bu âlemin kıstaslarına göredir. Fakat kudretin hâkim olduğu, aklına gelen şeylerin hemen oluverip kendisine semavî sofralar halinde arz edildiği bir dünyayı insan tasavvur edemez. Biz ancak fizik âlemini düşünebiliriz. Diğer âlem ise, maddesi farklı, metaı farklı, konumu farklı ve her şeyiyle bu dünyadan çok farklı bir âlemdir. Bu açıdan da onunla alâkalı şeylerin çoğunu ihata edemeyiz ve kavrayamayız.
Aslında, o âlemin bir saatlik hayatı, bu dünyanın mesut ve mutlu geçen binlerce senelik hayatına mukabil gelecek derinliktedir. Cenâb-ı Hak orada cemâlini gösterecektir. Yerde ve gökteki bütün güzellikler, güzelliğinin çok perdelerden geçmiş bir gölgesi, hatta gölgesinin de gölgesi sayılan Zât-ı Ecell ü A’lâ, kendi cemâlini müşahede nimeti bahşedecektir.. sonra da hoşnutluğunu ifade ederek, “Ben sizden razıyım.” diyecektir. Böyle Rabbanî bir teveccüh de bir meltem esintisi gibi mü’min kulları saracak ve inşaallah salihlere en mutlu anları yaşatacaktır. İşte, Ramazan-ı Şerif, ibadet ü tâatın böyle katlandığı, ahiret hayatı adına birlerin bin olduğu, sürprizlerle dolu bir aydır.
cami
Dua pazarı açılmış

Diğer taraftan, bu mübarek ayda Allah’a kalkan eller asla boş dönmez. Ramazan’da adeta bir dua pazarı açılır. Eğer bu ayı kıymetlendirme ve değerlendirmeyi düşünüyorsak, Cenâb-ı Hakk’a gönülden yönelerek, sık sık ellerimizi kaldırmalıyız. Hem kendimiz, hem ülkemiz, hem milletimiz, hem de topyekün insanlık için O’ndan ekstra lütuflar dilemeliyiz.
Zaten insan, şayet Ramazan-ı Şerifin hakkını veriyor; namaz kılıyor, teravihe gidiyor ve oruç tutuyorsa, o ibadetlerin çağrıştırmasıyla sürekli duayı da telaffuz edecektir. İftar ederken el kaldıracak, imsak ederken duaya duracak, camiden içeri adımını atarken yine dua edecek, namaz kılarken mülahazalarıyla bir kere daha niyazda bulunacak ve hep dua dua yalvaracaktır.
tesbih
Hâlis oruç
Oruç, beden sağlığı vs gibi dünyevi bir kısım hikmetlere bağlanmadan, sadece Cenab-ı Hakk’a karşı bir vazife olarak eda edilmesi gereken bir ibadettir. Elbette onda da bir kısım hikmetler ve maslahatlar bulunabilir. Fakat Allah, bir kulunda kıvam adına neyi görmek istiyorsa ibadetlerle onları hâsıl ediyor. Bunlara insanın Allah’a yakın olmaya liyakat kazanması, Cennet’e ve ebedî saadete ehil hale gelmesi için va’z edilmiş ibadetler de diyebiliriz.
Dolayısıyla ibadetlerde, dünyaya ait bir kısım maslahatlar, hikmetler sezilip görülse bile esas bizim göremediğimiz, bilemediğimiz daha derin tesirler, neticeler vardır. Yani bunlar, fânî olan insanı, ebediyete ehil hale getiriyor. Allah’la arasında 70 bin perde olan, O’nu görmesi mümkün olmayan insanı, Allah’ı görecek keyfiyete yükseltiyor. Dünyada neyi verirse versin, Allah’ın rızasını peyleyecek kadar servete sahip olmayan bir insana, Allah’ın rızasını kazandırıyor. İşte Ramazan orucuna da bakarken bu gözle bakmalıyız. Yani oruç, insanın Rabbine liyakati adına bir fırsattır. Cennet’e ehil hale gelmesi için bir imkândır. Aynı zamanda Cemâlullah’ı müşahede etmek için gerekli olan kıvamı yakalama yolunda çok önemli bir nimettir.
namaz
Açlık terbiye eder
Oruçla nefsin terbiyesi de hedeflenmelidir. Oruç tutan bir mü’minin “Nefsimin gemini biraz daha çekeyim, bunu Cenâb-ı Hakk’a biraz daha yönlendireyim. Onu az yemeye, az konuşmaya ve az uyumaya alıştırayım. Bir seyr-ü sülûk-i ruhanîde, çile yoluyla elde edilen meziyet, fazilet ve dereceler ne ise onları elde etmeye çalışayım.” düşüncesiyle Ramazanı aynı zamanda bir riyâzat mevsimi olarak görmelidir.
Zaten riyâzatın bir oruç yanı da vardır. Riyazatta esas olan, aç-susuz durma, yememe, içmeme, hatta her gün bir yudum veya iki yudum su içme.. bazen yemeği öyle azaltma ki, haftada bir, birkaç lokma, ölmeyecek kadar yeme ve kırk gününü böyle geçirme. Olmadıysa ikinci erbaînini, hatta üçüncü erbaînini öyle geçirme. Bunlar bir nevî ruha kendi gücünü kazandırma adına yapılan şeylerdir.
Nefsin gemlenmesi, frenlenmesi bakımından oruç ciddi bir dinamiktir. Onun içindir ki, ehlullah sürekli riyâzat yaparak rûhî formlarını korumaya çalışmışlardır. İşte, Ramazan orucunda ehlullahın riyâzatla elde ettikleri şeyleri elde etme potansiyeli de vardır. Ramazan’da iftar ve sahurlarda tıka basa yememek, sofradan doymadan kalkmak ve açlığı sürekli hissetmek esastır. Çünkü Ramazan aynı zamanda bir riyâzattır.
kuran
Faydasız işlerden uzak dur

Allah teâlâ orucu nasıl vaz’ etmişse, neye “oruç” diyorsa orucu öyle tutmak icab eder. Ramazan-ı Şerif’ten beklenen neticeyi kazanması ve kendisine “yazıklar olsun” denmemesi için, insanın yeme-içmeden kendisini alıkoyduğu gibi aynı zamanda, ağzını da münasebetsiz, manasız, yakışıksız, hele yalan, iftira, gıybet gibi şeylerden mutlaka uzak tutması gerekir. Hatta faydasız işlerden ve çok konuşmaktan kaçınmalı, ağzını hayırla açıp-kapamalıdır. Dilini sohbet-i Cânân’la süslemelidir. Gözlerini de kontrol altına almalı; yasağa bakmamalı, baktığı şeyleri iyi görüp iyi yorumlamalıdır.
Bir mü’min, mâlâyâniyât, lağviyât ve lehviyâttan kulaklarını da uzak tutmalı, onları Kur’an’a, sohbetlere ve güzel sözlere açmalıdır. Böylece ağzına ve midesine oruç tutturduğu gibi, başka zaman da mahzurlu olan şeylere karşı kapanmalı, hatta mahzuru olmasa bile faydasız olan şeylere de yanaşmamalı.. onları da lağviyât ve lehviyât saymalı, içine düşmemeli. Eskilerin tabiriyle bütün âzâ u cevârihine oruç tutturmalı. Havâss-ı zahire ve bâtınasına oruç lezzetini tattırmalı.
NOT DEFTERİ

  • Cenâb-ı Allah oruç hakkında “Oruç Bana ait bir ibadettir; onu Nefsime izafe ediyorum. Mükâfatını da Ben vereceğim.” buyuruyor. Bu sebeple onun genişliğini, derinliğini ve hak indindeki değerini kavramak; ona bir kıymet takdir etmek mümkün değil.
  • Ramazan ayında şeytanın çileden çıkması onun tabiatının gereği. Çünkü o, insanoğluna düşmanlığını ifade ederken, “Zatına kasem olsun, hepsini şirâzeden çıkaracağım!” demiş ve sürekli, ayakları kaydırma yolları arayıp durmuştur. Öyleyse, Ramazan’ın bereketi çıldırtır şeytanı ve şeytan durumunda olan bir kısım habis ruhları.
  • Bazı insî ve cinnî şeytanlar heva ve heves gibi yardımcıları vasıtasıyla tahribatlarına devam etmeye çalışsalar da, Cenâb-ı Hak, Ramazan’da azgın şeytanların önünü tıkıyor ve onlara geçiş izni vermiyor.
  • Hakk’a el kaldırma çok önemli olduğu gibi, el kaldırırken himmet darlığı içinde olmama da pek mühimdir. Allah Teâlâ’nın lütfu çok geniştir; dolayısıyla insan, dua ederken isteklerini şahsıyla sınırlandırmamalı, sadece ferdî taleplerini sayıp dökerek dualarını daraltmamalıdır.
  • Dua ederken çerçeveyi daha da genişleterek, yeryüzünde ne kadar insan varsa, hepsinin kalbini imana, İslâm’a, ihsana ve Kur’an’a yönlendirmesi için Allah’a yalvarıp yakarmak esastır.