Ab – Türkiye Vize Anlaşması Çıkmaza Girdi

EMRE DEMİR / PARİS
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevden ayrılması Avrupa Birliği ile yapılan mülteci antlaşmasını da zora soktu. İskambil kartlarından yapılmış bir kuleye benzetilen AB-Türkiye arasındaki mülteci anlaşması, Davutoğlu’nun saf dışı kalması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sert açıklamalarıyla çıkmaza girdi.
Mülteci anlaşmasının başından bu yana Davutoğlu ile Erdoğan’ın iyi polis-kötü polis rolünü oynadığı düşünüldü. Müzakerelerin her kritik aşamasında Erdoğan veya yakın çevresi anlaşmayı duya düşürebilecek açıklamalar yaptı. AB Komisyonu yetkilisi Financial Times’a bu durumu “Biz Davutoğlu’yla masaya oturduğumuz zaman, makul ve anlaşılabilir bir pozisyonu benimsiyor. Sonra Erdoğan ve onun adamları yeni bir provokasyonla birden ortaya çıkıyor.” sözleriyle özetlemişti. Ancak, Erdoğan’ın anlaşmaya itirazının bir pazarlık stratejisi olmadığı Davutoğlu’nun istifasıyla anlaşıldı. Erdoğan’ın itirazı 3 maddede yargıda işbirliği, yolsuzlukla mücadelede Avrupa Konseyi’ne bağlı GRECO’nın standartlarının benimsenmesi ve terörle mücadele kanununun değiştirilmesi. Bu 3 madde Erdoğan’ın siyasi ajandasına doğrudan ters düşüyor. AB, kamuoyu baskısını azaltmak amacıyla temel haklarla ilgili kriterlere vurgu yaparken, Erdoğan ise zaten Türkiye’ye muhtaç bir Avrupa’nın kendi iktidarına kriterler empoze etmeye hakkı olmadığını düşünüyor. Aslında Erdoğan’ın arzusu tıpkı Kaddafi döneminde yapılan AB-Libya arasındaki mülteci işbirliğine benzer bir anlaşma. Erdoğan Türkiye’de kendi siyasi ajandasını agresif bir şekilde tatbik ederken, Brüksel’de de kırmızı halıyla karşılanmaya devam etmek istiyor. Ancak, Libya ile aradaki en önemli fark Türkiye’nin AB adayı olması.
Erdoğan, AB’ye iki seçenek sunuyor: “İstediğiniz kriterleri yerine getirmemiz söz konusu değil. Ya bu kriterleri sulandırıp el sıkışırsınız ya da anlaşma suya düşer.” AB’nin vize serbestisi için gereken kriterlerde yumuşamaya gitmesi kamuoyu baskısı nedeniyle zor görünüyor. Örneğin, Avrupa Parlamentosu’nun en büyük grubu Hristiyan Demokratların lideri Manfred Weber, “ Vize serbestisi için gereken koşulların sulandırılması yönündeki her türlü girişime karşıyız.” dedi. Türkiye’yle vize serbestisi anlaşması şimdiden AB ülkelerindeki popülist ve aşırı sağ muhalefet partilerinin gündemine girdi bile. Dün Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Türkiye’yle vize anlaşmasının “çılgınlık” olduğunu söyledi. Haziran ayı sonuna kadar kamuoyu baskısının daha da artacağı aşikar.
İkinci bir seçenek olarak, Türkiye’yle mülteci anlaşmasına alternatif bir B planı arayışına girilecek. Nitekim, Alman basınında dün bu yönde haberler çıktı. Ancak, mülteci sorununu yıllarca ihmal eden, kendi içinde ortak bir çözüm bulmayı başaramayan AB liderlerinin elinde uluslararası hukuka uygunluğu tartışmalı bu anlaşmadan başka güçlü bir seçenek bulunmuyor. Türkiye’yle mülteci anlaşmasının mimarı Alman Şansölyesi Angela Merkel’in Erdoğan’ın açıklamalarından sonra alacağı karar muhtemelen AB’nin yol haritasını da belirleyecek.
Bu yaz yaşanacak bir mülteci akını Avrupa’da bütün siyasi dengeleri AB karşıtı siyasi partilerin lehine değiştirebilir. Avusturya’da aşırı sağın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda yüzde 35 alması bunun ilk sinyali. Muhtemel göçmen akını, Büyük Britanya’nın referandumla AB’den ayrılma ihtimaliyle birlikte düşünüldüğünde AB’yi benzersiz bir siyasi krize sokacak. Kendini “değerler birliği” olarak tanımlayan AB, mülteci anlaşmasıyla birlikte kendi değerlerine bağlılığını hiç olmadığı kadar tartışmaya açtı. AB, Erdoğan testinde çıkarları ile değerleri arasında keskin bir tercih yapacak.