REHA ÇAMUROĞLU
Ahmet Davutoğlu’nun “utangaç” bir biçimde azledilmesinden sonra, iktidar cenahından hiç de utangaç olmayan mesajlar birbiri ardından gelmeye başladı.
“Düşük profilli başbakan aranıyor” bunlardan biri. Ne güzel değil mi, hem başbakan olacak hem de “düşük profilli” olacak. Açıklamayı yapanlara “Saray”dan da bir itiraz gelmediğine göre “Milli ve Yerli İrade” böyle istiyor demektir.
Terbiyesizliğin boyutuna bakın! Birileri “Milli ve Yerli”, onlardan olmayan bizler? Beyler bırakın terbiyesizliği, bizler ağaç kovuğundan filan çıkmadık! Ne milletten ne yerlilikten anladıklarımız sizin anladıklarınıza benzer orası doğrudur ama bu memleket en az sizin olduğu kadar bizimdir ve hiç heveslenmeyin bir yere gidecek filan da değiliz.
Bir insan düşünün, yıllarını siyasete vermiş, akademiye vermiş, düşünmeye, yazmaya, çizmeye vermiş. Belirli bir siyasi kariyer oluşturmuş, adını “başbakan adayları” arasına yazdırmış. Siz şimdi ona önceden talkını veriyorsunuz, “düşük profilli olacaksın”. “Seni oraya kimin getirdiğini unutmayacaksın”. Şu işe bakın sanırsınız ki başbakanlık bir görev yeri değil, sınırları yasalar ve anayasa ile çizilmiş bir yetki makamı değil, başbakanlık, bir “hediye”! “Reis” kimi isterse ona verir!
Ama tabii bu lafları eden adamlar bana cevap verebilir ve şöyle diyebilirler; “Kimmiş o kariyer oluşturan? Vardı bir tane sonuncusu, onu da az evvel harcayıverdik, var mı öyle kariyer filan, öyle şeyler burada bir tek ve yanılmaz kişi için geçerlidir. Hani o yüce sıfatlarla donatılmış olan reisimiz için.”
Çok da haksız sayılmazlar. El hak harcamadıkları kalmadı. Bu, biraz, bisiklet sürenin, devrilmemek için hep sürmek zorunda olmasına benziyor. Bunlar da harcamak zorundalar. Mantarlaşmış bir ağacın gölgesinde serinlemek!
Fakat bir de öte yandan bakalım. Bütün bu laflardan sonra, paçanız bunca ısırıldıktan sonra başbakan olarak piyango size çarpsa ne hissedersiniz? Daha büyük ikramiye gerçekleşmeden aşağılanmış, hiçleştirilmiş, iradeniz sıfırlanmış olmak nasıl bir duygudur? Bir insan böyle bir durumu neden ve niçin kabullenir? Bırakalım bu soruları o göreve getirilecek olan her kimse o cevaplasın.
Bizim cevaplamamız gereken başka sorular var. Hep “baş” olan şu danışmanlardan biri yazıvermiş, ne diyor, Türkiye=Erdoğan! Yani “baş” danışman bize, hepimize, diyor ki: “Sizler bir hiçsiniz”. Ne güzel değil mi necip milletim, sadece bana denilmiyor bu söz, bu hepimize söyleniyor, her birinize söyleniyor. “Ey!” milletim yoksa hepiniz rızkınızı Erdoğan’dan aldığınızı mı düşünmeye başladınız? Artık buna mı inanıyorsunuz yoksa rızkınızı hala Allah’ın verdiğini, sizin de taştan çıkarttığınızı mı düşünüyorsunuz.
Kuzey Kore eşittir Kim il Yong! Nazi Almanya’sı eşittir Hitler! (Hani bir de başkanlık sistemi vardı ya orada.) SSCB eşittir Stalin! Size her gün hakaret ediliyor farkında mısınız?
Başbakanı “düşük profilli” olan bir ülkede, başı dik kalabilecek herhangi bir makam olabilir mi? Bir yargıç, savcı, yüksek hâkim, vali, emniyet müdürü, genelkurmay başkanı, kuvvet komutanı, aile babası, her hangi biri her hangi bir profile sahip olabilir mi? Bu ülke, bu millet, Moğol istilasında bile bu zilleti yaşamamıştır.
“Taş üstünde taş, baş üstünde baş” bırakmama kahramanı “büyük milliyetçi” Devlet Bahçeli bırakın milliyetçiliği, millet olmanın bir kimlik, kişilik ve profil gerektirdiğini unutmuş olmalıdır. Gayet meşru olarak “Kürt Kimliğini” savunan, onu geliştiren siyasi parti ve STK’lar vardır bu ülkede. Ama geriye kalan “millet”, cahil bir şovenizme ve dolayısıyla yok oluşa terkedilmektedir. Bu millet Türk Milletidir.