Davutoğlu’na ‘Paralel’ Kıskacı

MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Davutoğlu’nun istifa sinyali verdiği kısa grup konuşmasında çok önemli bir ayrıntı dikkatinizden kaçmış olabilir. Başbakan serzenişlerde, dokundurmalarda bulunuyor, öfke içinde birilerini itham ediyor ama ilk defa adres olarak ima yoluyla olsa bile ‘paralel’i telaffuz etmiyor. Doğrudan iktidarın çelik çekirdeği içinde yer alan kişileri ‘küresel güçlerin çakma yerli versiyonları’ olarak suçluyor. Merak etmeyin, bundan sonra artık hiçbir zaman ‘paralel’i telaffuz etmeyecek ve suçlama konusu yapmayacak. ‘Paralel’, ideoloji üretemeyen tek kişilik iktidarın düşman üreterek ayakta kalma denemesiydi. Erdoğan’ın Davutoğlu’nu halefi olarak ilan ettiği toplantıda söylediklerini hatırlatayım: Dönüp dolaşıp Davutoğlu’nu ‘paralelle mücadele konusunda kararlı olmasından dolayı seçtiğini’ vurgulamıştı. Davutoğlu cevabî teşekkür konuşmasında bu vurguyu bilinçli olarak sulandırmış ‘her türlü paralel yapı ile mücadele edeceğini’ ilan etmişti. Bile bile lades, artık anlamını kaybetti. Davutoğlu’nun bileti kesildi. Saray’daki görüşmeden hızlı bir devir teslim haberi çıkmasa bile, kısa zaman içinde başbakanın ve parti genel başkanının isminin değişeceği artık aşikâr. Ancak değişim isimle sınırlı değil…
Davutoğlu, Erdoğan için oy hesabına dayalı mecburî bir tercih idi. Binali Yıldırım ile gideceği seçimi kaybedeceğini gördüğü için, Davutoğlu’nun kişiliğini yönetebileceği bir risk olarak üstlendi. Sorun ne Erdoğan’dan ne de Davutoğlu’ndan kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam, en fazla bir denge ve fren unsuru olarak yürütmeye dahil olabiliyor. Türkiye’nin yönetim sisteminin bütün kılcal damarları Davutoğlu’nun başında bulunduğu başbakanlıkta toplanıyor. Erdoğan’ın koca saray binasında oluşturduğu koordinatörlükler, Başbakan’ın yönettiği siyasî-bürokratik orkestrayı by-pass etmeye yetmedi. Erdoğan’ın ‘fiilî başkanlık’ iddiaları da fiilen devlet düzenini yeniden organize edemedi. Erdoğan’ın liderlik iddiası ile Davutoğlu’nun sorumluluktan gelen yetki iddiası, kartopu gibi büyüyen çatışmalarla bugüne kadar geldi.
Çatışmayı asıl büyüten ise Erdoğan etrafındaki kadroların iktidar kaybı telaşı oldu. ‘Reisçiler’ veya ‘Hocacılar’ ayırımı kişiler değil, çıkarlar etrafında bir kutuplaşmayı yansıtıyor. Erdoğan çıkarlarını temsil ettiği seçkinlerin tamamını Cumhurbaşkanlığı şemsiyesi altında güneşten, yağmurdan koruyamadığı için, isyan kendiliğinden Erdoğan adına asıl gücü elinde bulunduran Başbakan’ı hedef aldı. “Davutoğlu neden istiskal ediliyor?” sorusunun doğru cevabını, iktidar nimeti ve postu peşindeki bu kadroların açgözlülüğünde aramak lâzım. Kavga büyüyünce, liderin liderliğini göstermesi ve kendisi için destek üretmesi kaçınılmaz.
Davutoğlu’nun politik yanlışları çok. Ama kimse arkasından yolsuzluklarla ilgili bir imada bulunmuyor. 17/25 Aralık ile sarsılan AK Parti imajı, Davutoğlu’nun namuslu ve dürüst kişiliği ile dengelendi. 7 Haziran seçimleri Erdoğan’ın başkanlık kampanyasına sahne olduğu için kaybedildi. 1 Kasım ise Erdoğan’ın sahneden geri çekilmesi ve Davutoğlu’nun kuvvetli istikrar çıkışları ile kazanıldı. Şimdi görev tamamlandı. Davutoğlu’nun başbakanlığının miadı doldu.
Erdoğan’ın fark edemeyeceği, fark etse de kolayca kabul edemeyeceği şey, Davutoğlu’nun gidişinin AK Parti’de yol açacağı hızlı çözülme. Erdoğan politika üretiyor, operasyon yapıyor ve kendi liderliğini sürekli diri tutuyor. Ama ideoloji ve meşruiyet üretemiyor. Benim ideoloji ve meşruiyet dediğim şeye siz ‘haklılık’ diyebilirsiniz. Davutoğlu’nun gidişinin makul ve haklı bir nedeni yok. Gelecek olanların da Erdoğan’ın tercihi olmak dışında bir inadırıcı bir varlık sebebi olmayacak.
Erdoğan ile Davutoğlu arasında iç iktidar kavgası kişisel bir kavga ile sınırlı kalmadı. Devletin çivisini yerinden çıkardı, ekonomiden güvenliğe Türkiye’nin şaftını darmadağın etti. Davutoğlu’nun yerine kim gelirse gelsin toparlamanın çaresi yok. Ya Erdoğan sistemi değiştirecek ve başkan olarak fiilî gücünü yöneten güce dönüştürecek ya da başbakanlığa geri dönecek. İktidar büyük bir bozgun yaşıyor.
Belki en önemlisi Davutoğlu gibi paraleli dillendiren bir başbakan olmayınca, kişisel iktidarın düşman ihtiyacı da karşılanamayacak ve otokrasi hızla irtifa kaybedecek.