Devlet Terörü..

VEYSEL AYHAN
Tarih tekerrür ediyor. 1930’lu, 40’lı ve 50’li yıllarda Bediüzzaman hazretlerinin talebeleri 20, 40, 50 kişilik gruplar halinde hemen her şehirde gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, cemse cemse, kamyonet kamyonet hapishanelere taşınıyordu. Mahpushaneye girmemiş Risale-i Nur talebesi kalmamıştı. Kitap okuma dışında bir suçları yoktu. Amaç Bediüzzaman’ın talebelerini korkutmak, insanları Risale-i Nur’dan uzaklaştırmaktı. Yapılan iş temelde terördü. Halka korku vermek ve korkutmak “terör” tanımı kapsamında. Terör kelimesi Latinceden. ‘Korkudan titreme’ veya ‘titremeye sebep olma’ anlamı var. Bu sebeple devlet eliyle halkı bu şekilde terörize eden gruplara terör örgütü; uygulayan şahıslara ise terörist denebilir. O tarihlerde halkı terörize ederek korkutanlar bu niyetlerini gerçekleştiremediler. O günlerin bakanları, valileri ve emniyet müdürleri tarihin çöplüğüne birer habis varlık olarak kazındı. Risale-i Nur hizmeti ise ellerinden geleni ardına koymayan o mülhidlere rağmen milyonların gönlünde yer etti.
devlet-teroru-2
Bediüzzaman o tarihlerde talebelerini bu korku hissine karşı şu sözlerle uyarmıştı:
“İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır (korku). Bilhassa günümüzde ehl-i gaflet, korku hissiyle insanları sindirmeye çalışmaktadır. İnsan korkuyla iradesine kement vurarak onu gemleyebilir. Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade edip onunla korkakları gemlendiriyorlar. Bunlar avamın ve bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar.”
Bediüzzaman sanki bugünü anlatıyor. Avam halkın zalimden yana tavır alışını, koca koca ilahiyat profesörlerinin iktidarın önünde eğilmesini, iki büklüm olmasını görmüşçesine anlatıyor. Sonra devam eder:
“İşte, ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhâdın dalkavukları sizi korkutmakla kudsî cihad-ı mânevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler, onlara deyiniz: Biz hizbü’l-Kur’ân’ız. ‘Şüphesiz ki zikri (vahyi, Kur’ân’ı) Biz indirdik; onu koruyan da elbette Biziz.’ ( 15/9) sırrıyla, Kur’ân’ın kalesindeyiz.”
Tefsirler bu ayetle Kur’anın lafzî olarak tahrife maruz kalmayacağını ifade eder. Bediüzzaman bu ayetten başka bir şey daha istinbat eder: Kur’an’ı yaşayan ve ahlâk edinenlerin; yani ‘Kur’anlaşanların’ korunacağını ve teminat altında olduklarının müjdesini verir. Ve arkadan şu ayetle noktalar:
devlet-teroru-3
“Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (3/173) ayeti etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur. Binler ihtimalden bir ihtimalle şu kısa hayat-ı fâniyeye küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ı ebediyemize yüzde yüz, binler zarar verecek bir yola bizi ihtiyarımızla sevk edemezsiniz.” diyerek o günün mülhidlerine ve bugünün münafıklarına meydan okumayı tavsiye eder.
Korku hissinin nasıl aşılacağı Prizma’da ifadesini bulur. Hocaefendi işin ardında ölüm bile olsa münafıklara papuç bırakmamayı öğütler:
“Hak ve hakikate inanmış bir sinenin bu marazdan kurtulması, ancak imanıyla metafizik gerilime geçip, ‘Bin izzetim, bin haysiyetim ve bin şerefim olsa da, hepsi bu uğurda feda olsun. Ölüm ancak Allah’ın elindedir.’ kanaatleriyle aşılabilir. Zira kimseden korkmamanın yegane çaresi, korkulması gereken gerçek kaynaktan korkmakla mümkündür.”
“Tarih aynıyla değil, misli ile tekerrür eder.” derler. O günlerin İçişleri Bakanları Şükrü Kaya, Namık Gedik gider bugünün Efkan Ala’sı, Bekir Bozdağ’ı gelir. O günün valileri gider bugünün tetikçi vali ve emniyet müdürleri gelir.
devlet-teroru
Zulmün fail ve tetikçileri esfel-i safiline yol alırken, o gün sadakatle hizmet eden Risale-i Nur talebeleri başları dik, birer yiğit olarak Hakka yürüdü. Bugünün mazlumeleri ve mazlumlarının yaptığı ise birer kahraman olarak iştiyakla ve iftiharla onların peşinden gitmekten ibaret.
[email protected]