ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times’da (NYT) yer alan analizde Erdoğan’ın tüm iktidarı elinde toplaması ve muhalefete karşı acımasız baskıyı başlatmasıyla demokrasi umudunun tamamen yok olduğunu yorumu yapıldı.
The New York Times ‘ın Peter S. Goodman imzalı yazısında, “10 yıl önce, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan din savaşlardan perişan olan bölgede olası demokrasi feneri olacağı yönünde bir umut kaynağıydı” dendi.
Erdoğan, Avrupa Birliği sıralarında ülkesi için bir yer açmaya çalıştığı için kendini reformlara hazır ılımlı Müslüman lider olarak gösterdi. Türkiye’nin hoşgörü ve hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir liberal toplum haline geldiğine dair algılara hitap etti.
Fakat tüm bunlar, Erdoğan’ın üstün yetkileri elinde toplamaya başlamadan ve iki yıl önce meydana gelen darbe girişiminden sonra muhalefete acımasızca baskı yapmaya başlamadan önceydi. Büyük ölçüde otoriter eğilimleri ve beceriksiz ekonomi yönetiminden kaynaklanan mali kriz başlamadan önceydi. Sayın Erdoğan’ın liberal bir güç olduğu fikrinden geriye kalan her şey tamamen yok oldu.
Batı için, daha önce umut kaynağı olan Erdoğan, ki İslam ile demokrasinin barış içinde birlikte yaşayabileceğinin kanıtı olabilirdi, şimdi popülizmi, süslü sözleri ve muhasebe kitaplarına hürmetsizliğiyle ülkeyi felakete sürükleyen yeni bir otokrata dönüştü.
Son yıllarda Erdoğan, reformist yoldan uzaklaşarak özellikle Rusya ve onun güçlü lideri Vladimir Putin ile olmak üzere yeni ittifaklar kurmaya başladı. Gazetecileri hapsetti, siyasi muhaliflerin varlıklarını ele geçirdi ve muhalifleri ezerek Türkiye üzerinde tam kontrol sağladı. Ekonomiyi patronaj ağı gibi yönetmeye başladı, ahbapları tarafından kontrol edilen şirketlere krediler dağıtarak borç üzerinden ekonomik büyüme elde etmeye çalıştı.
Erdoğan, onun siyasi üssünü oluşturan işçi sınıfa daha iyi hayat sağlamak için kamu fonlarını harcadı, hastaneler, okullar, yollar ve diğer altyapıyı inşa etti. Büyük borçlara giren özel şirketlere devlet kredileri ve garantileri sunarak inşaat sektöründe ani yükseliş sağladı.
Kredilerin büyük kısmı dolar olarak gerçekleştirildi. Şimdi Türk parasının serbest düşüşe geçmesiyle bu borçlar çoğaldı. Bu da Türk şirketlerini rahatsız edici derecede iflasa yakınlaştırdı ki bu da potansiyel olarak kapsamlı bir ekonomik felaketi beraberinde getirebilir.
Türkiye’nin sıkıntıları, en azından kısmen Batı başkentlerinde alınan kararlardan doğan diğer sorunlar yüzünden daha da kötüleşiyor.
Komşu Suriye’deki savaştan kaçan milyona yakın insan Türkiye’ye akın etti. Avrupa kendini bu akına karşı barikatlayarak Türkiye’yi bu krizle baş başa bıraktı. Sığınmacılar, az vasıflı Türk işçiler için rekabet oluşturdu, bu da Türk servislere ek yük getirdi.
İstikrarsızlık sürerken Erdoğan kamu harcamaları musluğunu açık tutmaya devam ederek büyümeyi hızlandırdı ve borç risklerini artırdı.
Türkiye’nin yaşadığı krizden büyük ölçüde Türkiye’nin kendisi sorumlu. Erdoğan’ın otoriterliği, başta Merkez Bankası olmak üzere Türk kurumlarına olan güveni yok etti.