Konuk Yazar | Caner Tireli
Üniversite mezunu, evli ve iki çocuk sahibi bir anne olarak girdiği Gediz Üniversitesi Adalet Meslek Yüksek Okulunu birincilikle bitirdiğinde, mezuniyet törenine henüz yaşını doldurmamış üçüncü çocuğuyla birlikte gelmişti. Cübbe giydirip sevincine ortak ettiği çocukları ve bebek arabası ile sahneye çıktığında tüm protokol, hocaları ve arkadaşları tarafından ayakta alkışlanmıştı. Rektörün elinden diploma ve okul birinciliği beratını alırken daha orada, o sahnede bir başarı öyküsü olarak herkesin karşısında duruyordu Esma Uludağ.
Öykünün devamı artık herkesçe malum. Bir kararname ile işinden atılma, gözaltı, ev baskınları, hapishane, ve ölümle sonuçlanan bir Meriç yolculuğu.
“Adalet” okurken adaletsizliğin en acımasızıyla sınanmanın öyküsü onunkisi.
Mezun olur olmaz kamuda işe başlamıştı başlamasına ama, gözünde “Hukuk” bitirmek vardı. Başarabilirdi. Fakat olmadı.
Gediz’den Meriç’e..
Bir çokları gibi Ülkesi onun için de yaşanmaz hale gelince hayatın ona sunduğu iki seçenekten birini işaretlemek zorunda kalmıştı. Bebeğini sırtlayıp çocuklarını ardına düşürerek bir kadının alabileceği en büyük risklerle Meriç’in öte yakasında hayata tutunmak. Öbür seçenek daha kötü, daha cehennemiydi. Hapse düşüp, bu toprakların kadınlarının daha önce görmediği işkencelere, tacizlere maruz kalmak. Issız bir hücrede izzetiyle oynanmış biri olarak can vermek. Babanın yokluğunda çocukları öksüz-yetim bırakmak.
O birinciyi seçti. Ölümüne yollara düştü.
Peki suçu neydi Esma Uludağ’ın? Arkadaş çevresi mi? Mezunu olduğu üniversite mi?
Muhtemelen öyle. Muhtemelen birilerinin “bu da onlardandı” iftirasının bir kurbanıydı Esma Uludağ. Belki de en yakınlarından birinin iftirasının. Belki bir akrabasının, arkadaşının, bir hocasının.
Hepsi mümkün, hepsi yaşanıyor bu ülkede.
Bu süreçte kimler kimleri gammazlamadı, kimler kimlerin hayatını karartmadı, kimler imkanlarını kaybetmemek uğruna en yakınındaki masum insanlara olmadık iftiralar atmadı ki?
Diplomasını elinden aldığı Rektör
Seyfullah Çevik.
Rektör diyorum.
Hani şu sahnede Esma’nın bebeğini şefkatle seven. Gülücükler dağıtan. Övgüler düzen. Belki onun da bir rolü vardı Esma’nın öyküsünde. Ne mi ilgisi var? Mahkemelerde onlarca meslektaşının, memurunun, öğrencisinin, aleyhinde tanıklık yaparak özgürlüklerini bitiren iftiralara, ifadelere imza attı o Rektör.
Daha 15 Temmuz Darbe girişiminden aylar önce, 2016 Nisan’ında üniversitenin basın müşaviri ile kafa kafaya verip hazırladıkları “cemaatçi” listelerini devletin istihbaratına sunduklarını mahkemelerdeki tanıklıklarında açıkça deklare etti her ikisi de.
Yani aslında sahnede Esma’nın üç aylık bebeğini yalancıktan sevmeden aylar önce tören alanındaki bir çok meslektaşının ve öğrencisinin idam fermanını çoktan devlete teslim etmişti Hoca.
Kim bilir, belki de Rektör cübbesi ile aralarına karışıp karşılıklı çifte telli oynadığı öğrencilerin içinde de istihbarata sunduğu “terörist” listesinde olanlar vardı.
Cemaatle ilişkili olmanın suç sayıldığı bir devirde bu suçun o üniversitedeki en kadim faillerinden birisiyken, paçayı kurtarmak için tanık sıfatıyla mahkeme mahkeme onlarca masum personel ve öğrencinin itibarına kıyan, özgürlüklerine taş koyan, hayatlarını karartan tarafta yer aldı.
Şimdi İki dönem Rektörlükten sonra edindiği kordondaki yalı dairesinde geçiriyor günlerini. Bazen, suç ortağı ‘itirafçı tanık’, üniversitenin eski basın müşaviri ile buluştuğu kafede eski öğrencileri ile farkında olmadan göz göze geliyor.
Bu gün Türkiye’de 6.000 civarında akademik personel cemaatçi, solcu, Kürt vs. oldukları için işlerinden atıldı, hapse tıkıldı. Bir yolunu bulabilenler ülkeyi terk etti. Bulamayanlar işsiz veya hapiste. Bunların yüzlercesi cemaatle ilişkili oldukları gerekçesi ile kapatılan üniversitelerin hocaları.. En çok acı da bunlara yaşatılıyor. Sadece bilim insanları değil, memurlar ve mezunlar için aynı durum geçerli. Esma’yla beraber kep atan kim bilir kaç gencecik mezun şu an hayatını dört duvar arasında geçiriyor.
Esma Uludağ için bu dünya hayatı son buldu. Ne acıdır ki çok dramatik bir şekilde. Yeryüzünde O ve çocukları için gözyaşı dökülmeyen bir coğrafya yoktur sanırım. Geride bıraktığı eş ve çocuklarını gurbette çok çileli bir hayat bekliyor. Ama umuyorum Esma’nın Rektörü ve suç ortakları çok uzun yaşar. Umuyorum yaptıkları tanıklıklarla içeri attırdıkları bilim insanlarının, hiçbir şeyden habersiz ekmeğini kazanmak için didinen personelin, hayatının baharındaki gencecik mezun çocukların hayali peşlerini bırakmaz.
Umarım uzun yaşarsın Rektör Hoca.
Umarım çok uzun yaşarsın.