ENGİN SEZEN
Bugün biz, insanlığını yitirmiş, ‘değerleri’ iflas etmiş bir toplumun enkazı üstündeyiz!
Ne acı ki, bu enkazın üstünde vur patlasın çal oynasın tepinen kitlelerin sayısı hiç de az değil!
Ta ki, bela ve musibet ateşi gün gelip de kendi ocaklarına düşünceye kadar!…
Oysa, yeni bir dünya kurma mefkûresiyle ortaya çıkan bir nesil vardı bu topraklarda; örselendi, tırpanlandı. Ademe mahkum edildi. Asırlık inhidam ve inkisarlarla fersudeleşmiş bir topluma, ‘hizmet ahlakı’ verebilmeyi idealize eden bir nesildi; bu topraklardan neş’et etmiş, ‘mesuliyet duygusu’ ahlakını hedeflemiş bir nesildi bu…
Bugün, iyi bakın etrafınıza… ve ‘mesuliyet hissi’ ile hareket eden hasbi bir ruh arayın. Evde, sokakta, işyerinde, okulda, Meclis’te…
Göreceğiniz, istisnaları olmakla birlikte, hepbanacı insiyaklarla savrulan, bencil mi bencil bir insan, sözümona Müslüman prototipi!
Evet, göreceğiniz, eyyamcı, avantacı, su akarken testisini doldurma telaşındaki din ve diyanet taciri olacak…
İslamcısı ihale peşinde…
Liberali, İslamcısı tarafından iğfal edilmiş nazlı bir gelin.
Muhafazakarı, özenle ehlileştirilmiş.
Ülkücüsü, hamasetle hop oturup hop kalkan dünyadan bi-haber bir akl-ı evvel…
Solcusu, ara ki bulasın!
Medya mı? Mütelaşi bir borazan! Uçakta kendine bir köşe kapma derdine düşmüş ‘tamam efendim’ci bir güruh-ı bi-ruh. ‘Müslüman’ yazarımızda manipülasyon, yalan ve iftiranın bini bir para!
Adalet, tabelalarda.
Kalkınma? Deli Dumrul’un ruhu şad olsun!
Hukuk mu! Haraç mezat. Evlere şenlik!
Savcısı, şapkadan bir tavşan çıkarma işgüzarlığında.
Hz. Ömer’in vecizesi önünde poz veren Hakim Beyimiz ise, gelen ağam giden paşam aymazlığında.
Balığın sadece baştan değil, serapa kokuştuğu Yeni Türkiye toplumu, bu kokuyla yaşamaya alışmış bir halde.
Felaket tellallığı değil, manzarası bu 2018’in Türkiye’sinin!
Ne yazık ki,
Adalet, ahlak ve hukuk’u kendine mesele edinmiş mesuliyet sahibi bir insan tipi yaratılamadı. Bu tufeyli güruhun kah bu derin vurdumduymaz halleri, kah insanı çileden çıkaran eyyamcılığı kararttıkça karartıyor ufkumuzu. Halkın bu büyülenmiş zihniyeti, muktedirlerrdeki doyma bilmeyen zümre menfeatleri…
1950 ve 60’larda mukaddesatçı aydınların vurguladığı ‘Ruhi buhran’ cenderesinde sıkışmış bir toplum. Tadı tuzu yok. Merhametini yitirmiş bir toplum bu. ‘Öteki’nin acısı üstünde tepinen…o acıyı görmezden gelen…
Sadece aşkını, şefkatini değil, insaf ve insanlığını da yitirmiş bir toplum. İz’an ve müvazenesini yitirmiş, ahlaki ekseni kaymış… Değerleri tepetaklak. Kırk yıllık arkadaşını gammazlayan komşu, kendini iktidarın ‘terörist propagandası’na kaptırıp oğlunu kızını eve sokmayan anne baba! En iyisi diyebileceğimiz kişiler de, çileden çıkaran bir vurdum-duymazlık ve neme-lazımcılık illetiyle mefluç.
Dindarları arasında müthiş bir güvensizlik hüküm-ferma.
Yanlış anlamalar, niyet sorgulamalar, hatta tekfirle ve fitne ve fıskla itham etmeler…
İktidar her fırsatta maddi bir kalkınmadan söz ediyor, ajandasında manevi kalkınma projeleri de var mı! Bir ahlak davası, mesela!
Topyekün bir islah projesi ve ruh terbiyesi ameliyesi elzem, sil baştan…
‘Kin ile din birleşmez’ diyen bir Peygamber’in ümmeti bir teceddüt cehdiyle, topyekün bir tevbe-i nasuhla yüzleşebilecek mi kendisiyle!
Ahlak’ın yerini alan ruhsuz ve şekil-perest din anlayışı hak ile yeksan olmalı. Türkiye İslamı dedikleri telakki, tarihinde böylesine bir bağnazlık, dar görüşlük, şekilcilik görmedi!
Bu yobazlığa, nobranlığa hayat hakkı tanınmamalı!
Kuru-sıkı vatan millet Sakarya edebiyatının, şekilciliğin, sığlık ve hamlığın yerini ne zaman adalet ve hukuk alacak!
Öyle görünüyor ki, refah ve adalet iddiasıyla ortaya çıkan, ne ki zamanla ‘oy ütücülüğünü’ meslek haline getiren siyaset bezirganlarının biri gidip bir diğeri gelecek!
Siyasette herhangi bir yenilik emaresi görünmüyor!
Siyasetçi, asırlık yapısal sorunlara çözüm aramaktan uzak, kendi meşrebince bir yapboz peşinde, günü birlik hayal ve hülyaların esiri… Toplumu topyekün ıslah edici hamlelere gücü ve nefesi yetmiyor! Bir başka seçimle devrilip gidince kadar bölüyor, parçalıyor… ve arkasında bıraktığı enkazla hayalleri inkisara uğratıyor, umutları solduruyor.
Ve gözünü hırs bürümüş bu merhametsiz insanların siyasi ikballeri ve kahrolası zümresel menfeatleri için bugün kardeş kardeşe, anne kıza, baba oğula düşman…
Yarın belki, acı ve ıstırap altında inleyen zümre değişecek ama, bu toprakların bir köşesinden bu sefer bir başka zümrenin feryad ve figanı yükselecek.
Bugünkü bu keşmekeş ve krizler, yepyeni doğuşlara, başlangıçlara, bir ahlaki nizamın tesisine sebep olacaksa bir anlamı, değeri var! Değilse hep inkisar, hep inkisar!
Ne yazık ki, bu dini kendi ikbali için istimal eden bu siyasetçi hokkabazların tahripkar icraatleri gün gibi ortadayken, şu ‘necip milletimiz’ bir kere daha, hayır bir kere değil, bin kere daha aldanıyor, hitabet illizyonlarıyla aldatılıyor…ve öyle görülüyor ki aldatılmaya da devam edecek.
Günün sonunda, her şeye rağmen…
Düşüneceğiz, duyacağız, okuyacağız, yazacağız, çalışacağız, çabalayacağız her dem yola revan olacağız.
Eyyamcıya, kerameti kendinden menkul ecinnilere, hayal tacirlerine, rüya-perestlere, trollere pabuç bırakmayacağız. Ne merde, ne na-merde eyvallahımız olacak! Evet, zora talip olacağız. Günübirlik gel-geç gündemlerle oyalanmayacağız.
‘’Aşk gelince cümle dertler bitecek’’ diyeceğiz, aşk’ı kendimize rehber ve iktida edineceğiz.
Gözünü, ruhunu hırs u hasm bürümüş nadanlara bile, merhametle, insafla, sevgiyle muamelede bulunacağız…
Hatalar ve acılar da ‘büyüme’nin doğal bir parçasıdır diyerek acımızla, sancımızla büyüyeceğiz. Acı’yı bal eyleyeceğiz…
İnsanlık’tan ümidimizi kesmeyeceğiz. ‘Her dem yeniden doğacağız…’
İnanıyorsak… her dem ümid-var olacağız.
Okuduğumuz kitaplardan bunu öğrenmedik mi!…
(Kaynak: The Circle)