Niye Şaşırıyorsunuz Ki..

[Nazif Apak]
Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında yaşananlar kolay kolay unutulacak gibi görünmüyor. Son yıllarda (özellikle Batı’da) karizmayı bir hayli çizdirmiş olan Erdoğan, zaten bir diktatör olarak biliniyordu. 2013’e kadar demokrasinin parlayan yıldızı iken, artık bambaşka bir imajı var. Sözüne güvenilmeyen, teröre destek veren, halkının bütün özgürlüklerini kısıtlayan, medya kurumlarına kilit vuran, on binlerce insanı hapse atan, sistemli işkenceye kapı açan, demokrasiyi ve hukuku askıya alan…
Bütün bu algılara rağmen Erdoğan’ın bizzat emir vererek adam dövdürdüğü Batı’da kimsenin aklına gelmezdi. Sağ olsun koruma (!) ordusu bu imajı da Erdoğan’ın alnına yapıştırmış oldu. Washington büyükelçiliğimizin önünde gösteri yapan insanları öldüresiye döven korumaların bu eylemi, önce koruma görevlilerinin işgüzarlığına hamledildi. “Öfkesine mağlup düşen korumalar” imajı bir yere kadar Erdoğan’ı mazur gösteriyordu. Ta ki birkaç video görüntüsü ve ses kaydı çıkana kadar.
Önce Amerika medyasına, ardından da dünya medyasına haber olan o görüntüye göre Türkiye’nin Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişi, güvenlik güçlerine “Dalın!” talimatı veriyor. Görüntülere göre Reisicumhurdan “Dalın!” emrini alan görevli koşarak diğer korumaya haber veriyor ve karşı sokaktaki protestoculara saldırmaya başlıyorlar.
Olacak şey değil!
Demokrasisi güçlü ülkelerde herkes protesto edilebilir ve hiçbirine şiddet uygulanamaz. Hele Amerika’da! ABD Başkanları da açıkça protesto edilir; hiçbir kimsenin aklının ucundan geçmez ki onlara yoğun fiziki müdahalede bulunulsun. Erdoğan ve ekibi kimsenin tahayyül edemeyeceği bir işi başardı (!) ve bütün dünyaya demokratik tahammül (!) nasıl olurmuş gösterdi.
Amerikalılar derin bir şok yaşıyor.
Peki bizimkiler?
AKP’nin kurucu kadroları?
Erdoğan’ı öteden beri tanıyanlar?
ERDOĞAN’I YAKINDAN TANIYANLAR İÇİN SÜRPRİZ DEĞİL

Washington’da yaşananlar Erdoğan’ı çok eskiden beri tanıyanlar için hiç de sürpriz değil. Erdoğan tam da bu. Soma’da markete dalarak madenciye tokat atan, müşteki bir çiftçiye “Ananı da al git” diyen o. Kamuoyu bu huyunu biliyor.
Bir de vatandaşın bilmediği olaylar var. O olaylara vâkıf AKP’li yetkililer var; hatta dövme-sövme işlerinin ayrıntısını bilen Ankara gazetecileri var.
Çarpıcı bir örnek: Avrupa Birliği’nden bir heyet Ankara’ya geldi. Siyasetin zirvesini tek tek ziyaret etti. Sıra çok önemli ve etkili bir bakana geldi. Bakan Bey AB projesine öteden beri sıcak bakan bir insandı. Uzun bir görüşmeden sonra konular sohbet tarzına döndü. Çaylar kahveler gelmeye başlayınca Bakan Bey ilginç bir bilgi paylaştı heyetle. Dedi ki, “Valla yıllardır en yakın arkadaşı olarak Sayın Başbakanı (Erdoğan’ı) tanımakta zorluk çekiyorum.”
Herkes şok olmuştu. Ta ilk günden başlayarak Erdoğan ile beraber yürüyen etkin bir kişiden böyle bir çıkış beklemiyordu. Merakla kulak kabarttılar. Bakan devam etti: “Güçlendikçe kendini kaybediyor. Kimse de onu uyaramıyor.” Duyduklarına inanmakta güçlük çeken Avrupalı konuklar, Bakan Bey’in anlattığı konunun somut olaylara dayanıp dayanmadığını merak edince Bakan Bey akılları donduracak bir vakayı nakleder: Geçenlerde kafile halinde bir yerlere gidiyorlar. Dışarıdaki bir adamdan hoşlanmıyor. Arabayı durduruyor. Korumalar pür dikkat bekleşmekte. Arabanın camı açılıyor. Erdoğan baş parmağını yukarıya doğru kaldırmış durumda. Sonra yavaş yavaş parmağını aşağıya doğru indiriyor. Arenada bir gladyatörün idamına ve infazına karar veren bir imparator edasıyla o kişinin dövülmesine hükmediyor. Ve adam dövülüyor. Maalesef hiçbirimiz “Bunu yapmayın!” diyemiyoruz.
Kulaklarına inanamayan AB konukları akşam gittikleri gazeteciler yemeğinde bu durumu ‘yazılmamak üzere’ anlatıyor. Bu anlatılanları bazıları parti içi muhalefet ve çekişmeye bağladı. Bazıları da Bakan Bey’in görevden alınması ile ilgili dedikodular karşısında yürütülen bir intikam gibi düşündü. Avrupalılar bu konuya daha soğukkanlı yaklaştı ve kapalı kapılar arkasında kendilerine söylenen bu sözü hiç unutmadılar. Erdoğan’da gördükleri her hiddet ve şiddette bu olay hatırladılar…
Parti içinde Reis’in husumetini, kinini, hiddetini bilenler Bakan’ın bahsettiği olay (ve benzerlerini) biliyordu ama susuyordu. Mesela herkesin duyduğu ve fısıltılar halinde konuştuğu bir olay vardı. Futbol Federasyonu’na başkan seçiliyordu. Büyükşehir belediye başkanlarından biri, eski Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’u destekliyordu. Neye rağmen? ‘Patron’un bir başka isme destek vermesi ve o doğrultuda yasa değişikliğini planlıyor olmasına rağmen Büyükşehir Belediye Başkanı kendine göre bir saf almıştı. O başkana ana avrat küfredildi. Hem de makamda ve herkesin duyabileceği şekilde…
Sözün özü: Her ne kadar Washington’daki mafyatik koruma düzeni suçüstü yakalansa ve bu manzara Amerika’da infiale yol açsa da, bu durum eskiden beri biliniyordu. Güç zehirlenmesinin boyutları içeriden fark edilmişti; kol kırıldı yen içinde kaldı. Şimdi bu kabadayılık, ülkenin imajına tamiri mümkün olmayacak bir şekilde zarar verecek bir global krize dönüştü.
Ve şimdi Türkiye dünyaya rezil oluyor.
Susanlar mesul değil mi?
(tr724)