Başbakan ile Cumhurbaşkanı, terör gibi Türkiye’nin birinci sorunu hakkında, üstelik terörün genel bir kalkışmaya dönüştüğü günlerde birbirine taban tabana zıt sözler söylüyorlarsa bildiklerimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi? Her gün onlarca insan ölüyor, güvenlik mensupları şehit düşüyor; Cumhurbaşkanı ‘son terörist imha edilene kadar’ tavrını koyuyor, Başbakan ise ‘Silahlı unsurlar yurt dışına çıkarsa her şey konuşulabilir’ esnekliğini sergiliyor. İyi polis-kötü polis muhabbetini kaldırmayacak kadar ciddi bir sorun söz konusu olduğuna göre, bu farklı görüşlerin sahipleri devletin zirvesinde iki farklı terör politikasını temsil ediyorlar demektir. Peki, gerekçelerinde hangisi, kim haklı?
‘Terörü genişletmek’ kimin işine yarıyor?
Terör gibi insanı hayatla ölüm arasındaki ince çizgide sersemleten bir sorunun, politikacının gündelik ekmeğine dönüşmesi kaçınılmaz. Herkes politikacıdan çözüm bekliyor. Politikacı ise bu dağ gibi sorunun sunduğu iktidar imkan ve fırsatlarına odaklanıyor. Terörün tükenmemesi, bunca yıldır sömürülmesinin eseri. Durum PKK’nın eli silahlı politikacıları için de geçerli. Savaş ağaları, terör sona erdiği zaman ne yapacak? Kasap koyuna bakıp pirzola, ciğer görüyor; koyun ise bıçağa bakıp mücrim gibi titriyor.
‘Terör tanımını genişletelim’, ‘Silahsız terör suçu da olsun’ isteğinin arkasında, sadece terörün sunduğu iktidar fırsatları duruyor. Size yolsuzluk soruşturması açma cüretini göstermiş ve hırsızlığa itiraz etmiş insanları nasıl yapar da, ‘terörist’ gibi eli kanlı-iğrenç yaratıklarla aynı çuvalın içine sokup, denizin dibine atarsınız? Bu kısa menzilli kurnazlığın gözünden kaçan şu: Masum insanları terörist ilan ettiğiniz zaman onlara bir şey olmuyor, ama teröristler o masum insanlarla birlikte anıldıkları zaman meşruiyet kazanmış ve hareket alanlarını genişletmiş oluyorlar. ‘Paralel terör örgütü’ dediğiniz zaman, hayatını empati ve barış üzerine kurmuş insanlara bir nakise gelmiyor; ama eli kanlı terörist bu bulandırılan suda gezen sazanları avlama fırsatı yakalıyor. Terörü politik çıkarlara alet etmek, onu azdırmak ve ona karşı mücadeleyi etkisiz kılmaktan başka bir sonuç doğurmuyor.
Terörün iki yüzü
Teröre dair karşımızda bir iki farklı gerçeklik duruyor. Bir yanda memleketi yangın yerine çevirip, genel kalkışma başlatan ve buradan özerklik veya bağımsızlık gibi siyasî bir sonuç devşirmeye çalışan bir PKK var. Uluslararası konjonktürün yardımıyla dünyaya bir ‘iç savaş’ ve ‘toplu sivil katliam’ mesajı verip amaçlarına ulaşmayı bekliyorlar. Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, şimdi Şırnak, Nusaybin ve Şırnak’ta başlattığı şehir savaşı bu siyasî amaç için. Yılların taktik ve strateji birikimiyle bütün gücünü seferber ederek devleti pes ettirmeye çalışıyor. Başta asker olmak üzere güvenlik güçleri ise canlarını dişlerine takıp, her gün şehit vererek PKK’nın bu sonuca ulaşmasını engelliyor. Gerçekte PKK, devlete diz çöktüremeyeceğini biliyor. Savaş ağalarının güç ve iktidar hesapları arasında bölge halkının çektiği sıkıntılar yok. Aynı güç ve iktidar hesabı ile yatıp kalkan muhataplarını çok iyi tanıyor ve çözüyorlar. Şiddet, her dinamiği acımasızca kullanan gerçek güç ve iktidar savaşında iki tarafın da işine geliyor.
Başbakan’ın ihtilafa düştüğü Cumhurbaşkanı’na dünkü grup toplantısında ‘baldıran zehiri’ni hatırlatması bu yüzden. Başbakan, çözüm sürecini, bu süreç için katlanılan sıkıntıları hatırlatarak, ‘son terörist kalana kadar’ hamasetine cevap veriyor.
HDP’den gelen, ‘Bu sefer çözüm sürecini Meclis’ten çıkacak bir yasaya bağlayalım’ önerisinin PKK’ya uluslararası meşruiyet kazandırmak ve kaldığı yerden devam edecek savaşa malzeme toplamak dışında bir amacı yok. HDP, son hendek savaşı sürecinde şiddet karşısında göreli otonomisini tamamen kaybetti ve PKK’nın sivil-siyasî sözcülüğü misyonuna sıkışıp kaldı. Gelen terör dalgası çok büyük. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki görüş ayrılığı terör politikası üzerine bir ihtilaf değil, mesafe politikanın terörü iktidar rekabetinde bir siyasî enstrüman olarak kullanmasından kaynaklanıyor.
Her gün fidan gibi güvenlik mensupları şehit verilirken Başbakan görüşmelere açık kapı bırakabiliyorsa, baldıran zehri kadehi demek bu sefer onun elinde. Hamasete değil, gerçeklere bakmalıyız.