[Faik Can]
Adını çok duymuşsunuzdur Haccâc-ı Zalim’in. Zulmüyle meşhur Emevî Valisi. Asıl ismi Ebû Muhammed el-Haccâc b. Yûsuf b. el-Hakem es-Sekafî (ö. 95/714). Yargılamadan infaz etmek en büyük özelliği. “Olgunlaşmış kelleler görüyorum” diyerek muhalif gördüğü insanların kellelerini kesen bir kan içici.
41 (661) yılında Tâif’te doğdu. Emevîler’e sadakatle bağlı olduğundan “Küleyb” (it yavrusu) lakabıyla da tanınır. Okuma yazma bildiği, küçük yaşlarda Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlediği ve Tâif’ten ayrılıncaya kadar babasının yanında kardeşiyle birlikte çocuklara Kur’an öğrettiği rivayet edilir.
Mekke’yi mancınıklarla taşa tuttu
Ailesiyle birlikte Tâif’ten ayrılıp Dımaşk’a yerleşen Haccâc, ilerleyen zamanlarda iyice güvenini kazandığı dönemin Emevi halifesi tarafından, halifeliğini ilan eden Abdullah İbn-i Zübeyr’le mücadele için Hicaz’a gönderildi. Karargâhını doğum yeri olan Tâif’te kuran Haccâc Mekke’ye giden yolları keserek şehre gıda sevkiyatını engelledi. Üç ay sonra istediği 5 bin kişilik yardım kuvvetinin gelmesi ve Mekke’yi kuşatma izninin verilmesi üzerine, Allah Resûlü’nün doğduğu, vahyin beşiği olan mukaddes beldeyi kuşattı. Efendilerinin iktidarı ve şahsi hırsları uğruna vazgeçmeyeceği hiçbir kutsalı olmayan Haccâc, Kâbe dâhil olmak üzere bütün şehri mancınıklarla taşa tuttu. Altı buçuk aydan fazla süren kuşatma sonucunda Abdullah b. Zübeyr şehit edildi ve hilâfetine son verilmiş oldu.
Haccâc gösterdiği bu başarıdan (!) sonra Hicaz, Yemen ve Yemâme valiliğine getirildi. Üç yıl bu görevde kaldıktan sonra stratejik önemi yanında isyan merkezi haline gelen Irak’a vali tayin edildi. Haccâc, Irak’ı çok sert tedbirler alarak idare etti.
Her muhalif hareketi kanla bastırdı
En ufak bir farklılığa tahammülü olmayan Haccâc Emevîler’e muhalif her hareketi kanlı bir şekilde bastırdı. Onun bu Allah’tan korkmayan, hak hukuk tanımayan hoyrat tavırları Hicaz Valisi Ömer b. Abdülazîz’i çok rahatsız ediyordu. Haccâc’a tepkisini her fırsatta dile getiren ve onun zulmünden kaçanlara kapısını açan Ömer b. Abdülazîz Emevî yönetimi tarafından Medine valiliğinden azledildi.
Bütün gücünü Emevî saltanatının ayakta kalması için harcayan Haccâc, yirmi beş yılı aşkın bir mücadeleden sonra Küfe ile Basra arasındaki kendi kurduğu Vâsıt şehrinde öldü. (Ramazan 95 / Haziran 714) Mezarının tahrip edilmesi ihtimaline karşı sapa bir yere gömülerek üzerinden akarsu geçirildi.
Enes b. Mâlik’e zulmetti
Haccâc, muhaliflerine karşı çok sert ve acımasız davrandı. Aralarında büyük sahabi, Efendimiz’in can yoldaşı Enes b. Mâlik’in de bulunduğu pek çok kişiye zulmetti. On binlerce insanı hapsetti, zincire vurdu, sürgüne yolladı, mallarını, mülklerini yağmaladı. Aralarında meşhur muhaddis ve müfessir Saîd b. Cübeyr’in de bulunduğu pek çok âlim, zindanlarda onun işkenceci askerlerinin elinde şehit oldu.
Haccâc kendisine mutlak itaat istiyordu. Herkes ona kayıtsız şartsız biat etmeliydi. Biatlarında insanlara yemin ettiriyordu. Yemin etmeyenlere mürted muamelesi uyguladı.
Haccâc, Saîd b. Cübeyr’i zulm ile şehit ettikten birkaç ay sonra kendi ölümünü isteyecek kadar büyük ruhî sıkıntılara mâruz kaldı. Sonunda dayanılmaz mide ağrıları ve elem içinde bağıra bağıra öldü. Ölüm haberini alan âlimler ona rahmet dilemedi. Tâbiûnun büyük imamlarından Hasan-ı Basrî, “Allah’ım, onu ortadan kaldırdığın gibi siyasi geleneğini de kaldır” diye dua etti. Hulefa-i Râşidîn’in beşincisi olarak bilinen Ömer b. Abdülazîz şükür secdesine gitti. Yine büyük imam İbrahim en-Nehaî sevincinden ağladı.
Tribünlere oynamayı iyi biliyordu
Kaynaklarda hiç şaşırtmayan detaylardan biri de Haccâc’ın Kur’an ehline çok cömert davrandığına dair rivayetler. Bütün münafık zalimler gibi Haccâc da avam halkı siyaseten arkasında tutmak adına tribünlere hoş gelecek manevralar yapmış ama hakikatte ne Allah’tan korkmuş ne de kuldan utanmış.
Haccâc’ın bugünün zalimlerinden bir farkı var. O da mala mülke düşkün olmaması. Ne sarayları olmuş Haccâc’ın ne petrol şirketleri. Gemiciklerden filolar oluşturmak ve devlet adına yapılan her işten humus talep etmek de aklına gelmemiş. Başka bir zalimin lüks uçağını almayı da düşünememiş! Öldüğünde geriye sadece bir kılıç, bir at eyeri, bir mushaf, bir rahle ve 300 dirhem para bırakmış. Haccâc tarihe zulümde zirve olarak geçecek kadar zalimmiş ama en azından hırsız değilmiş.
‘Çirkin paralar’
Haccâc Arapça’nın resmî muamelelerdeki kullanımını yaygınlaştırdı ve Arap para sistemine geçti. O güne kadar Bizans ve Sâsânî sikkesi şeklinde basılan paraların üzerine “bismillâh el-Haccâc” ibaresini yazdırdı. Sikkelerin üzerindeki bu ifadeleri onurlarını siyasetin ayaklarına pas pas etmeyen hakperest ulema hoş karşılamadı ve sikkelere “ed-derâhimü’l-mekrûhe-çirkin paralar” adını vererek tepkisini gösterdi. Ancak bütün zalimler gibi Haccâc da bildiğini okudu ve bu paralar tedavülde kalmaya devam etti.
Haccâc’ı “zalim, cebbar ve kan dökücü” gibi sıfatlarla zemmeden Zehebî, onun Kur’an’a çok hürmet ettiğini söyler. Kur’an’ın harekelenmesi ve noktalanması işini de yaptıran Haccâc aynı zamanda iyi bir hatipti. Çok fasih ve beliğ bir dille kitleleri etkiliyordu.
Son bir not: Kütüb-i Sitte’nin en büyük muhaddisi İmam Buhari, Haccac-ı Zalimden hiç hadis rivayet etmedi.
41 (661) yılında Tâif’te doğdu. Emevîler’e sadakatle bağlı olduğundan “Küleyb” (it yavrusu) lakabıyla da tanınır. Okuma yazma bildiği, küçük yaşlarda Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlediği ve Tâif’ten ayrılıncaya kadar babasının yanında kardeşiyle birlikte çocuklara Kur’an öğrettiği rivayet edilir.
Mekke’yi mancınıklarla taşa tuttu
Ailesiyle birlikte Tâif’ten ayrılıp Dımaşk’a yerleşen Haccâc, ilerleyen zamanlarda iyice güvenini kazandığı dönemin Emevi halifesi tarafından, halifeliğini ilan eden Abdullah İbn-i Zübeyr’le mücadele için Hicaz’a gönderildi. Karargâhını doğum yeri olan Tâif’te kuran Haccâc Mekke’ye giden yolları keserek şehre gıda sevkiyatını engelledi. Üç ay sonra istediği 5 bin kişilik yardım kuvvetinin gelmesi ve Mekke’yi kuşatma izninin verilmesi üzerine, Allah Resûlü’nün doğduğu, vahyin beşiği olan mukaddes beldeyi kuşattı. Efendilerinin iktidarı ve şahsi hırsları uğruna vazgeçmeyeceği hiçbir kutsalı olmayan Haccâc, Kâbe dâhil olmak üzere bütün şehri mancınıklarla taşa tuttu. Altı buçuk aydan fazla süren kuşatma sonucunda Abdullah b. Zübeyr şehit edildi ve hilâfetine son verilmiş oldu.
Haccâc gösterdiği bu başarıdan (!) sonra Hicaz, Yemen ve Yemâme valiliğine getirildi. Üç yıl bu görevde kaldıktan sonra stratejik önemi yanında isyan merkezi haline gelen Irak’a vali tayin edildi. Haccâc, Irak’ı çok sert tedbirler alarak idare etti.
Her muhalif hareketi kanla bastırdı
En ufak bir farklılığa tahammülü olmayan Haccâc Emevîler’e muhalif her hareketi kanlı bir şekilde bastırdı. Onun bu Allah’tan korkmayan, hak hukuk tanımayan hoyrat tavırları Hicaz Valisi Ömer b. Abdülazîz’i çok rahatsız ediyordu. Haccâc’a tepkisini her fırsatta dile getiren ve onun zulmünden kaçanlara kapısını açan Ömer b. Abdülazîz Emevî yönetimi tarafından Medine valiliğinden azledildi.
Bütün gücünü Emevî saltanatının ayakta kalması için harcayan Haccâc, yirmi beş yılı aşkın bir mücadeleden sonra Küfe ile Basra arasındaki kendi kurduğu Vâsıt şehrinde öldü. (Ramazan 95 / Haziran 714) Mezarının tahrip edilmesi ihtimaline karşı sapa bir yere gömülerek üzerinden akarsu geçirildi.
Enes b. Mâlik’e zulmetti
Haccâc, muhaliflerine karşı çok sert ve acımasız davrandı. Aralarında büyük sahabi, Efendimiz’in can yoldaşı Enes b. Mâlik’in de bulunduğu pek çok kişiye zulmetti. On binlerce insanı hapsetti, zincire vurdu, sürgüne yolladı, mallarını, mülklerini yağmaladı. Aralarında meşhur muhaddis ve müfessir Saîd b. Cübeyr’in de bulunduğu pek çok âlim, zindanlarda onun işkenceci askerlerinin elinde şehit oldu.
Haccâc kendisine mutlak itaat istiyordu. Herkes ona kayıtsız şartsız biat etmeliydi. Biatlarında insanlara yemin ettiriyordu. Yemin etmeyenlere mürted muamelesi uyguladı.
Haccâc, Saîd b. Cübeyr’i zulm ile şehit ettikten birkaç ay sonra kendi ölümünü isteyecek kadar büyük ruhî sıkıntılara mâruz kaldı. Sonunda dayanılmaz mide ağrıları ve elem içinde bağıra bağıra öldü. Ölüm haberini alan âlimler ona rahmet dilemedi. Tâbiûnun büyük imamlarından Hasan-ı Basrî, “Allah’ım, onu ortadan kaldırdığın gibi siyasi geleneğini de kaldır” diye dua etti. Hulefa-i Râşidîn’in beşincisi olarak bilinen Ömer b. Abdülazîz şükür secdesine gitti. Yine büyük imam İbrahim en-Nehaî sevincinden ağladı.
Tribünlere oynamayı iyi biliyordu
Kaynaklarda hiç şaşırtmayan detaylardan biri de Haccâc’ın Kur’an ehline çok cömert davrandığına dair rivayetler. Bütün münafık zalimler gibi Haccâc da avam halkı siyaseten arkasında tutmak adına tribünlere hoş gelecek manevralar yapmış ama hakikatte ne Allah’tan korkmuş ne de kuldan utanmış.
Haccâc’ın bugünün zalimlerinden bir farkı var. O da mala mülke düşkün olmaması. Ne sarayları olmuş Haccâc’ın ne petrol şirketleri. Gemiciklerden filolar oluşturmak ve devlet adına yapılan her işten humus talep etmek de aklına gelmemiş. Başka bir zalimin lüks uçağını almayı da düşünememiş! Öldüğünde geriye sadece bir kılıç, bir at eyeri, bir mushaf, bir rahle ve 300 dirhem para bırakmış. Haccâc tarihe zulümde zirve olarak geçecek kadar zalimmiş ama en azından hırsız değilmiş.
‘Çirkin paralar’
Haccâc Arapça’nın resmî muamelelerdeki kullanımını yaygınlaştırdı ve Arap para sistemine geçti. O güne kadar Bizans ve Sâsânî sikkesi şeklinde basılan paraların üzerine “bismillâh el-Haccâc” ibaresini yazdırdı. Sikkelerin üzerindeki bu ifadeleri onurlarını siyasetin ayaklarına pas pas etmeyen hakperest ulema hoş karşılamadı ve sikkelere “ed-derâhimü’l-mekrûhe-çirkin paralar” adını vererek tepkisini gösterdi. Ancak bütün zalimler gibi Haccâc da bildiğini okudu ve bu paralar tedavülde kalmaya devam etti.
Haccâc’ı “zalim, cebbar ve kan dökücü” gibi sıfatlarla zemmeden Zehebî, onun Kur’an’a çok hürmet ettiğini söyler. Kur’an’ın harekelenmesi ve noktalanması işini de yaptıran Haccâc aynı zamanda iyi bir hatipti. Çok fasih ve beliğ bir dille kitleleri etkiliyordu.
Son bir not: Kütüb-i Sitte’nin en büyük muhaddisi İmam Buhari, Haccac-ı Zalimden hiç hadis rivayet etmedi.