[Erman Yalaz]
Sene 2008. Bir bahar ayında Başbakanlık Müsteşarlığının karşı koridorundaki bir odada üç kişi çay içiyordu. Daha önce TİKA’da görev yapmış bürokrat, misafirlerine Yunus Emre Enstitü adıyla oluşturulmak istenen bir kuruluşa ilişkin bilgi veriyordu. Türkçe eğitimi, dil merkezleri, sosyal yardım ağının kurulması vb girişimleri devlet de destekleme kararı almış, işi projelendirmişti. Dünyanın dört bir yanına giden Hizmet Hareketi gönüllülerini yakından bilen isim devreye girdi. Bu yapının güçlü olduğu yerler yerine, zayıf kalınan yerlerden başlanılabilir mi, diye teklifte bulundu. Diplomatik ve fiili anlamda Türkiye’nin nüfuzu daha hızlı ve etkin şekilde küresel zemine taşınabilirdi.
Cevap kısmen olumlu kısmen olumsuzdu: “Öyle olmalı, ama bu imkansız. Çünkü yetişmiş insan kaynağı yok. Bu enstitüler zaten Türk okullarının bulunduğu yerlerdeki insan kaynağından yararlanmak istiyor.” Enstitüler bir yıl sonra, 2009’da kurulmaya başlandı. Bugün 37 ülkede faaliyet yürüten Yunus Emre Enstitüleri, insan kaynağı eksikliğine rağmen yine de bin bir fedakarlıkla bir yerlere geldi.
CUMHURUN BAŞI, MİLLETİN OKULLARININ KAPATILMASI DERDİNE DÜŞÜNCE
Memlekette paralel iftirası ve cadı avı yokken yaşanan bu olayın şahitleri bugün bu yapıyı, yurt dışındaki okulları ve özel eğitim kurumlarını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başı çektiği devlet yönetiminin kanlı bıçaklı düşman etmesine anlam veremiyordur kesin.
Türkiye’den 1990’lı yılların başında Orta Asya yolculuklarıyla başlayan, Uzakdoğu, Avrupa ülkelerinden sonra Afrika ve Amerika’ya uzanan Hizmet Hareketi’nin eğitim faaliyetleri Erdoğan ve AKP rejiminin açık hedefi. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Maarif Vakfı ise, yurt dışındaki bu okulları gözüne kestirmiş durumda. Gine ve Çad’daki okulların bu vakfa devredildiği haberleri yapılıyor bugünlerde. Çad’da böyle bir devir olmadığı, haberlerin yalan olduğu açıklandı. Pakistan ziyaretinde Erdoğan, aynı meseleyi gündem yaptı. Ülkede 24 milyon çocuğun eğitime erişim imkanı yokken, 21 yıl önce açılmış okulların Türk öğretmenlerine ilişkin siyasi karar alınması için baskı yaptı.
Türk okullarının bulundukları ülkelerde ve dünya eğitim sistemindeki başarıları Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, UNESCO, eğitim alanındaki sivil toplum yapılarınca tescillenmiş vaziyette. Çok dilli eğitim, bilim ve teknoloji merkezli müfredat, her ülkede küresel vatandaşlar yetiştirilmesi anlamına geliyor. Türkiye’dekiler bunu algılamakta güçlük çekse de dünyada dil, eğitim donanımı ile yetişmiş genç nesillerin kıymeti biliniyor, gelecekte de bilinecek.
DERSHANELERİ KAPATMA KARARINDAN SONRA PROJELENDİRİLDİ
Bu bilgilerden sonra Maarif Vakfı’nın kimlerden teşekkül ettiği, bundan sonra dünyada onu neler beklediğine bakmak gerekiyor. Maarif Vakfı Kanunu, 28 Haziran 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan üç ay içinde vakfa 1 milyon lira aktarılması da karara bağlandı. Sonra vakfın üyeleri atandı. AKP milletvekilleri, TÜRGEV yöneticileri, Varank’ın arkadaşları ve tabi topyekûn Erdoğan’ın Saray kadrosu olarak adlandırılacak bir ekip kuruldu.
Vakıf, önceleri bakanlığı bypass ederek eğitimin planlanması ve yönetimini AKP’ye yakın vakıflara bağlamak üzere kurulduğu eleştirileriyle gündeme geldi. Eleştiriler haksız değildi. Dershanelerle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu da kapatılmıştı. ‘Maarif’ projesi eğitimdeki açıkları kapatan ve başarıyı Türkiye geneline yayan dershanelerin kapatılmasından sonra pişirilmeye başlanmıştı ve Erdoğan’ın iktidarda kalma hırsının aracı olarak ete kemiğe büründü.
İÇERİSİ OHALLE HALLOLDU, ŞİMDİ GÖZLERİ DIŞARIDA
Ardından 15 Temmuz sonrasında binlerce eğitim kurumu, yurt ve üniversitenin kapatılması kararı geldi. Maarif Vakfı’nın Türkiye içinde yapacağı temizliği (!) darbe gerekçesiyle iki KHK ile hallediverdi hükümet. Şimdi vakfın yurt dışına konsantre olduğu görülüyor.
Hizmet Hareketi dünyanın 140 ülkesinde açtığı okul, eğitim kurumları, diyalog, dil ve kültür merkezleri ile varlığını sürdürüyor. Kimi Afrika ülkeleri ve Erdoğan’ın her türlü devlet imkanını kullanarak hamle yaptığı ülkeler dışında Maarif Vakfı eliyle Anadolu sermayedarlarının ve gönüllülerinin açtığı bu kurumların hepsine el konacağı iddiası, ülkelerdeki mer’i hukuk ve evrensel hukuk açısından imkansız. Peki neden yeni okullar açıp rekabet etmek yerine, dünyaya Türkiye’nin son yüzyılda ihraç ettiği en önemli değeri, eğitimcileri ve gerçek maarif kurumlarını yok etmek için çalışılıyor? Bunun tek cevabı var belki de; Hizmet düşmanlığı.
EĞİTİMDE SARAYIN PARALEL CEMAATİ…
Erdoğan’ın kurdurduğu Maarif Vakfı’nın ekibine dikkatlice bakmak ve ‘eğitimin geleceğinin’ nasıl bir ekibin inisiyatifine bırakıldığını görmek gerekiyor. Vakfın yöneticileri şöyle: Eski bakan, Cumhurbaşkanlığı danışmanı, TÜRGEV yöneticisi Prof. Ayşen Gürcan, AKP eski Çorum Milletvekili Cahit Bağcı, Mustafa Varank ile tapeleri ortaya çıkan AKP milletvekili adayı Selim Cerrah, “Başkanlık sistemi Türkiye için demokratik model” diyen Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) eski başkanlarından Prof. Birol Akgün doğrudan Erdoğan kontenjanından atandı.
Rize İmam Hatip Lisesi mezunu Selim Cerrah’ın özgeçmişinde “Milli Gençlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşunun kurucusu ve üyesi” bilgisi yer alıyor. Osman Nuri Kabaktepe, Ordu doğumlu. O da bir imam hatipli; Fatsa İmam Hatip mezunu. Refah ve Fazilet partisi yöneticiliği en son Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı yapmış. Yüksek maaş, diplomatik pasaport, 72 yaşına kadar görevde kalma güvencesi de bu üyelere verildi.
‘ASIL PARALEL YAPI BU…’
Maarif Vakfı’nın kuruluş kanunu Meclis’te görüşülürken CHP’li eğitimci Milletvekili Gaye Usluer, “Bu kanunla Milli Eğitim, Saray’a bağlanıyor, asıl parelel yapı bu!” demişti. Haklı çıktı. Hem vakfın atamaları hem icraatları gün gibi ortada. Buna bir de vakıf yönetiminin ‘Siyasal İslamcılar’dan oluştuğu değerlendirmesini eklemek gerekiyor. İdeolojik bir planın parçası her şey.
İSTİSMARCI MÜDÜRÜN MAARİFİN OKULUNDA İŞİ NE?
Maarif’in marifetleri farklı şekilde de gündeme geliyor. Örneğin önceki hafta yaşanan Maarif Vakfı’nın yurt dışındaki ilk okuluna yönetici atanması meselesi tam bir skandal. 30 çocuğa istismar ve tecavüz olaylarının yaşandığı Gerger İmam Hatip Lisesi’ne müdürü M.K. Gürcistan’da Batum Türk Lisesi’ne atandı. Bundan sonra hangi sorunlarla karşılaşılacağının ilk işaretçisi bu atama olsa gerek.
İkinci mesele Maarif ekibi, mevcut Türk okullarının bulunduğu ülkelerden medet umuyor. Örneğin şu ana kadar açıklanmış, bir eğitim kadrosu, seferberliği ya da çalışması olmadı. Daha ziyade Erdoğan’ın müdahil olduğu devlet başkanları seviyesinde bir ‘alt kazma operasyonu’nun payandası oluyor. Mevcut okullara ‘çöküp’ buraları yok etme dışında bir misyonu görünmüyor.
HER YER İMAM HATİP OLUNCA İŞLER DÜZELDİ Mİ?
Olayın Türkiye’ye bakan yönünde de işler öyle pek istendiği gibi değil. Örneğin OHAL kapsamında hukuksuz şekilde el konulup kapatılan 1000’den fazla okulun yüzde 80’nin tabelası İmam Hatip Lisesi (İHL) oldu. Muhafazakar kesime gasp edilmiş bu okulları İHL diye satmak kolay olabilir, ancak özellikle sosyal demokrat seçmenlerin yıllardır söyledikleri de doğrulanmış oldu. Anadolu ve Fen liselerini tarihe gömen iktidar, her okulu İmam Hatipleştirerek yol alıyor. Bu da başarı çıtasının önemsenmediğinin en büyük göstergesi.
DİNDAR NESLİN ALNI SECDEYLE, AKLI BİLİMLE NASIL BARIŞIR?
Erdoğan’ın ‘Dindar nesil yetiştiriceğiz’ diye yola çıktığı bu yeni milli eğitim anlayışında İHL’ler de alarm veriyor. İHL’lerin orta kısımlarında okul sayısı 2 bine, öğrenci sayısı ise 524 bin 295’e ulaşmış. Anadolu İHL’lerde ve İmam Hatip Ortaokullarında toplam 1 milyon 201 bin 500 öğrenci eğitim görüyor. Ancak, Anadolu İHL’lerin sayısı son bir yılda yüzde 12 artmasına rağmen öğrenci sayısı sadece yüzde 1 artmış. Yani okul var, ilgi yok.
Bir de içerideki kalite var. 4 yıllık Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) sonuçlarına bakıldığında, 100 Anadolu İHL’den 67’sinin Fen alanında soru çözme ortalaması 1’inde altında kalmış. Yani sadece 33 Anadolu İHL’de soru çözme ortalaması 1’in üstüne çıkabilmiş. Normal İHL’lerde ise bu oran yüzde 81,26’ya ulaşmış. Yani, 100 İHL’den sadece 19 tanesi Fen Bilimleri alanında 1 sorunun üstüne çıkmış.
Anketlere yansıyan, ama kamuoyunda tartışılmayan bir başka veri ise namaz kılma meselesi. İmam Hatipler’de beş vakit namaz kılma oranı yüzde 13-14’lerde. Bazıları bunu toplumun genelinde yüze 25 olan orana kıyaslayıp ‘normal’ diyor. Ancak bu veriler ‘dindar nesil’ mevzunun mayasının tutmadığını da gösteriyor.
MİLLİ EĞİTİM HANGİ BAŞARIMIZI MAARİF VAKFIYLA İHRAÇ EDEBİLECEK
Genel ortalamanın çok altındaki bu istatistikler İHL’leri kötülemek için paylaşılmadı. Tam tersi, zaten sorunlu eğitim yapısında, isim değişikliği değil, eğitimin eğitimcinin kalitesi sonucu belirliyor. Tabelada İmam Hatip yazsa ne çıkar? Eğitim sistemi AKP iktidarında 7 kez yap-boza uğramış. Sınavların isimlerine bir bakın. LGS, OKS, SBS, TEOG, ÜSS, ÖSS, ÖYS, YGS-LYS vs.
Bir de eğitimin kaç yıl olacağı meselesi var. 5+3, 8+4, 4+4+4, 3+3+3+4. Denenmedik ne kaldı? Bu ‘kaliteyi’ Maarif Vakfı, hangi ülkeye ihraç edebilir ki? Hem 400 bin öğretmen açığı, her yıl 1,5 milyon lise mezununun üniversite sınavına girdiği ve üniversite mezunlarının işsiz kaldığı bir sistem, dışarıya ne vaat edebilir?
Peki bu fotoğrafa rağmen, Türkiye’deki eğitim müfredatının dünyanın 190 küsur ülkesinde başarılı olması nasıl bir hayaldir? Çok dilli, üstelik bulunduğu bölgenin eğitim kapasitelerini dikkate alarak rekabetçi ve bilim merkezli eğitim veren Türk okullarının yerine Maarif’in ne sunacağı meçhul.
RADİKALİZM CENDERESİNDEN KENDİNİ KURTARABİLECEK Mİ?
Radikal İslami düşünceye veya AKP formatında hayatı sadece ‘siyasal İslam’ üzerinden kodlayan anlayış, Avrupa’da ve dünyanın değişik yerlerinde testten geçti. Asıl büyük tehlike ise radikal yapıların böyle bir yapıya dahil olup, Türkiye adına hareket edebilecekleri gerçeği. Ki AKP’nin Suriye özelinde sadece silahlı gruplarla kurduğu ilişki, yine Afrika tecrübelerine bakıldığında, ihraç edilenin sadece eğitim değil, radikal grupların bakış açısı olacağı muhakkak.
Bir de Türk toplumunun batı deneyimleri var. Örneğin, Almanya, Belçika, Hollanda gibi Türklerin yoğun yaşadığı batı ülkelerinde 60 yıllık geçmişe rağmen, eğitim başarısıyla öne çıkan yapı ya da sosyal grup yok. Yarışa sonradan katılmasına rağmen Hizmet Hareketi’nin eğitim kurumları hem ülkelerinde hem dünya genelinde başarılarını konuşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle Avrupalı Türklere ve Müslüman topluluklara din hizmeti veren DİTİB’in AKP ve yakın kuruluşu UETD yapısıyla temasları yüzünden algısı negatif. AKP’nin arka bahçesi haline gelmesi ve siyasallaşması nedeniyle imamların ve derneklerin Avrupa’da çok sık tartışılacağı günler kapıda.