Emine’nin hikâyesi Kırım’ı anlatıyor: KUŞAKLAR BOYU SÜRGÜN DRAMI

Bir sergi ile kendi hayatından ve Kırım Tatarlarının tarihinden çok katmanlı kesitler sunan Emine Ziyatdinova yakın tarihe ışık tutuyor. Rusya, Ukrayna ve Türkiye üçgenindeki Kırım Tatarlarının sürgünlerle geçen öyküsünü görsel bir dille gelecek kuşaklara aktarıyor.

Fotoğrafçı Emine Ziyatdinova’nın Budapeşte’deki “Kırım” sergisi bakın neyi hatırlattı. En az romanları kadar önemli röportajlarından birinde Yaşar Kemal’in sorusuna Said Faik Abasıyanık’ın verdiği unutulmaz yanıtı: “Ne var ne yok Sait?” dedim, “Hikaye yazıyor musun?”; “Yok,” dedi, “yaşıyorum.”

Yaşadıklarımızı mı yazıyoruz, yazdıklarımızı mı yaşıyoruz, emin olamadım. Gazetecilik hayatımın en unutulmaz tanıklıklarından biri 2014 yılının Mart ayındaydı. Türk Hava Yolları’nın tarifeli seferi ile indiğim Ukrayna’ya bağlı bir yarımada olan Kırım, birkaç hafta içinde Rusya tarafından gözlerimin önünde ilhak edilmiş; İstanbul’a dönerken Akmescit (Simferopol) havalimanında Rus görevlilerle muhatap olmuştum.

Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de açtığı sergi ile kendi hayatından ve Kırım Tatarlarının tarihinden çok katmanlı kesitler sunan Emine Ziyatdinova ise 2013 yazında eğitim için gittiği ABD’den anavatana dönmüş, ikinci sürgünün bu kadar hızlı gelişeceği aklına bile gelmemişti.

Soğuk bir kış gününde, yaşadığı Londra’da, Zoom linkinin ucunda gazeteci arkadaşım Zafer Çağrı ile birlikte sürgünlerle geçen hayatını dinlediğim fotoğrafçı ve araştırmacı Ziyatdinova, 1944 yılında Özbekistan’a sürülen Kırımlı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Komünizmin çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1990 yılında maaile anavatanına, Kırım’a döndü. Özlemini duyduğu topraklarda büyüdü. Sosyoloji okuyan ve Lviv Ivan Franko Ulusal Üniversitesi’de yüksek lisans diplomasını alan genç akademisyen daha sonra Fulbright bursuyla ABD’ye gitti. Ohio Üniversitesi’nde görsel iletişim alanında eğitim aldıktan sonra foto muhabirliğine ve belgesel fotoğrafçılığa yoğunlaştı. Böylece daha önce attığı küçük adımlarını sıklaştırdı. Hayatını idame ettirmek için otoğrafçılık ve televizyon yapımcılığı, kısa bir süre de fotoğraf editörlüğü yaptı.

KESİŞEN YOLLAR

2017 yılında Londra’ya taşındıktan sonra daha çok sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olarak yer aldı. Thomson Reuters Vakfı için Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’da Medya Geliştirme programı üzerinde faaaliyet gösteren Emine Ziyatdinova’nın “Kırım” adlı sergisi tam da bu zaman diliminde olgunlaştı.

Sergide kendi hayatı, ailesi ve ülkesi Kırım var…  “Ailemi fotoğraflamaya 2008 yılında, aslında fotoğraf makinemi ilk aldığımda başladım, o zamanlar sosyoloji öğrencisiydim ve Kırım Tatarlarının Ukrayna toplumuna entegrasyonu üzerine bir araştırma yapıyordum” diyen Ziyatdinova’nın karşısına ünlü Magnum Photos üyesi fotoğrafçı Carolyn Drake çıkınca kafasındaki tereddütler kalmamış. Tanıştığı ve çalışmalarına hayran kaldığı, hâlâ da çok iyi arkadaşı olan Drake, yapacağı projelere ilişkin ilham vermekle kalmamış yol da göstermiş. Önce yaşadıklarından başlamak aklına yatmış ve içinde bulunduğu Kırım Tatarlarının hikâyesine bu sefer sosyoloji eğitimi almış genç bir fotoğrafçı olarak odaklanmış: Kimim, nereden geldim, neler yaşadım?

SÖZLÜ TARİHE BÜYÜKANNESİNİ DİNLEYEREK BAŞLADI?

En yakınlarından başlamış Ziyatdinova hikâyesini anlatmaya… Büyükannesine mikrofon uzatmış, fotoğraflarını çekmiş. Daha sonra ise kendi hayatının da bir parçası olduğu aile tarihinden Kırım’ın son yüzyılına uzanan dramatik öyküsüne zamanda bir yolculuğa çıkmış; “Gerçekten de Kırım’a döndüğümüzde ben sadece 3 yaşındaydım, dolayısıyla Özbekistan’la ilgili çok fazla anım yok” demekte haklı.

Sonrası… Emine’nin hikâyesi, Kırım’ın hikâyesi:

“Çocukluğumdan anavatana dönüşümüz büyük bir yolculuktu. Yaşadığımız bütün meşakkatlerin bir nedeni vardı, çünkü anavatanımıza, Kırım’a dönmüştük. Evimizde sürgün hakkında, eve dönme süreci hakkında konuştuk. Özbekisitan’da yaşamamıza rağmen neden döndük? Birçok sorun vardı ama o zaman bile hâlâ Sovyetler Birliği’ydi ve yazılı olmayan şeyler vardı. Sovyetler Birliği, 1989’da Kırım Tatarlarının Kırım’a dönmelerine yönelik kısıtlamaları kaldırmış olsa da, siyasi elitlerden ve hükümetten, Kırım Tatarlarının büyük şehirlere ya da Kırım’ın güneyine yerleşmelerine izin verilmemesi yönünde yazılı olmayan pek çok emir vardı. Örneğin benim ailem Kırım’ın kuzeyindeki iki köye taşındı, bu köylerden biri daha önceki iskan programının bir parçasıydı. Oraya çoktan taşınmış olan bazı Kırım Tatar aileler vardı ve adres kaydı almak zordu. Eğer adres kaydı alamazsanız iş bulamazdınız. Adres kaydınız olmadığı için de iş bulamıyorsunuz, yani bu bir tür kısır döngüydü. Annem ve babam, köyde yaşayan tanıdıkları bazı kişiler aracılığıyla onlara iş vermek için kollektif çiftliğe rüşvet ödemek zorunda kaldı. Ve tabii ki etrafta dolaşıp iş arıyorlardı. Sovyetler Birliği herkesin eşit olduğunu ve herkesin hakkı olduğunu iddia etse de bu bir Sovyet propagandasıydı.”

ÖZBEKİSTAN’DAN ANAVATAN KIRIM’A

Emine’nin hem annesi hem babası iyi eğitim almıştı. İkisi de diş hekimiydi… Üniversiteyi Taşkent’te okumuşlardı. Anavatanlarına 1990 yılında döndüklerinde, sürgün bitmişti ama yıldırma girişimleri sürüyordu: “Kırım’da iş görüşmesine gittiklerinde yöneticilerden biri onlara “Diplomanız Taşkent Özbekistan’dan, muhtemelen diplomanızı koyunlar için aldınız” dedi. Yerel halk olarak da zordu hayat. Kırım Tatarları hakkında çok fazla olumsuz propaganda yapılıyordu, bu yüzden yerel halk Kırım Tatarlarının geri dönmesi konusunda çok endişeliydi, tetikteydi ve her zaman açık fikirli değillerdi. Örneğin, 1994’te sınır dışı edilen Kırım Tatarlarının haydutlar, hırsızlar olduğu yönünde çok fazla Sovyet Propagandası vardı. Hatta tarihî gerçekler olan posterler bile vardı. Kırım Tatarlarının bir zamanlar tasvir edildiği gibi “tek gözlü canavarlar” olduğunun resmedildiği posterler vardı.”

Elbette propoganda ve söylenceler hayatın gerçekleri karşısında tuz buz olacaktı ama bu kolay değildi. Kırım Tatarları taşındıkları yurtlarında halkla buluşunca bazı önyargılar kalktı.

KÖYDE TURUNCU DEVRİMİ TARTIŞMAK!

2004’teki Turuncu Devrim günlerinde üniversitenin birinci yılında olan Emine Ziyatdinova, Kırım’daki köyüne dönmüştü. Fakat bu sefer de politik tartışmaların içinde bulmuştu kendini Ziyatdinova. Çünkü Turunca Devrime katılmıştı ve Ukrayna’nın bağımsız olması konusunda köydeki arkadaşlarıyla fikir ayrılıkları vardı: “Bir ağustos günüydü, tartışmada sınıf arkadaşlarımdan biri ayağa kalktı, ‘Ah, bu doğruydu, Stalin Kırım Tatarlarını sürgün etti’ dedi. Yani bu tür gizli olumsuz söylemler ve anlatılar, bir tür kriz veya siyasi kriz yaşandığında bir şekilde ortaya çıkıyordu.”

Bugün de farklı değil. Kırım Tatarları ilk fırsatta yine yerlerinden yurtlarından edildi. Ziyatdinova, tarihî bir perspektiften bakıyor kendi tarihlerine: “Kırım’ın II. Katerina tarafından ilk ilhakından bahsediyoruz. Sanırım 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı Rus savaşı sonucunda. Kırım yarımadasının nüfusunun neredeyse yüzde 70’i Kırım Tatarıydı. O dönemde bile Katerina II ve Grigory Potemkin’in Kırım’la ilgili ne yapacaklarını tartıştıklarını düşünürseniz, ‘temizlik’ olarak adlandırılan bir terim o zaman ortaya atıldı.”

KIRIM NEREYE DAHA YAKIN?

Ziyatdinova, Kırım Tatarları için en kritik yılın 1944 olduğunu hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“1944’teki sürgün sırasında Kırım Tatarları, Kırım nüfusunun sadece yüzde 30’unu oluşturuyordu. Yani demografide 150-160 yıl içinde Kırım Tatarlarının çoğunluktan azınlığa düştüğü büyük bir değişim yaşandı. Sadece bu da değil, bu süre zarfında örneğin Kırım Tatar alfabesi birkaç kez değiştirildi. Arap alfabesinden Latin alfabesine ve Latin alfabesinden Kiril alfabesine geçildi. Osmanlı İmparatorluğu ile olduğu gibi Türkiye ile de bağlantı koptu. 2014’te Rusya, tarihte ikinci kez Kırım’ı ilhak etti. Ve Kırım Tatarları, bir yandan Rusya’dan gelen bu çok tehditkâr söylemde tekrar tekrar zulüm gördüler.”

İLHAK’TAN SONRA KIRIM

İşgâl ve ilhak sonrası Rusya, okullarda Kırım Tatarlarının dil sınıflarını kapattı. Kırım Tatar mahalleleri ve toplulukları genel olarak arandı. Teolojik araştırmalara bakarsanız, herkes orada inançsız hissediyor. Sadece Kırım’da daha dindar Müslüman topluluklardan bahsetmiyoruz, herkesten bahsediyoruz. Örneğin benim akrabalarım gibi, 2014 yılında bir noktada, bazı dini olmayan literatürleri vardı, birisinin onlara verdiği bazı diskler vardı, bilmiyorum, bazı dini kayıt makineleri. Muhtemelen hiç dinlemediler bile ve Sovyet baskınlarının geleceğinden korktular. Bu yüzden hepsini çöpe attılar. Çünkü hemen hemen tüm davalar siyasi ve aynı. Birinin evinde dini yayınlar bulunduğu söyleniyor. Bu dini kitapların bazıları çok saçma, çünkü bir noktada sadece Kur’an ya da dualar içeren bir kitap olabilir.”

DEDESİNİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ ARŞİV BELGESİNİ BULDU

Emine Ziyatdinova, üçüncü kuşak sürgün. Fakat Karadeniz’in kuzey kıyısındaki yarımada dışına gönüllü sürgünler de olmuş. Mesela büyük dedesi Emir Veli Abdülkerimoğlu gibi: “Büyük büyük dedem İstanbul’da Medrese’de okuyormuş. Adı Emir Veli Abdülkerimoğlu. Babası öldüğü için eğitimini tamamlayamamış ve Kırım’a geri dönmek zorunda kalmış, Türkiye vatandaşlığı varmış ve 1937’de zulüm görmüş. Sovyetler Birliği kurulmadan önce Kırım’a dönmüş. 1937’de Stalin tasfiyeleri sırasında çok fazla istihbarat vardı ve birçok insan birçok nedenden dolayı zulüm gördü. Bu insanlardan biri de benim büyük büyükbabamdı. Büyük ölçüde 1937 yılında evinden kaçırılmış ve yakın zamanda 1938 yılında vurulduğuna dair arşiv belgeleri buldum. Yani 37 ve 38’de kaçırılmış. Sovyet hükümeti tarafından öldürüldü kuşkusuz. Bunun sebeplerinden biri de aslında Türk vatandaşı olmasıydı. Yani halk düşmanı olarak görülüyordu ve bu da Sovyetlerin ve Rusların hayatımızdaki varlığıyla ilgili en önemli sorunlardan biri.”

RUSYA VE UKRAYNA ARASINDA KIRIM

Sovyetler Birliği ve sonra yerini alan Rusya ilişkiler oldukça sıkıntılı olsa da Ukrayna yönetiminde de her şey yolunda değilmiş Ziyatdinova’nın anlattığına göre. Hep “ötekiler” olmuşlar topraklarında “Ukrayna, Kırım Tatarlarını bir noktada tarihe ve siyasi anlatıya dahil etmekte zorlanıyor çünkü her şeyden önce Kırım’ın ve Kırım Tatarlarının tarihinin çok politize olması ve Ruslar ve Sovyetler tarafından oldukça fazla silinmesi gibi bir neden var. Kırım’da Kırım Tatarları ile ilgili arşiv belgelerinin birçoğu yok edildiği ve bir nevi ortadan kaybolduğu için doğru düzgün bir literatür yok. Hatta belge bulmak gerçekten çok zor. Yani bu arşiv belgelerinin çoğu aslında Türkiye’de. Ama sorun kaç kişinin Türkçe konuştuğu. Yani ben mesela Türkçe bilmiyorum. Türk arşivlerinde çalışamam ve bu da sorunun büyük bir parçası. Muhtemelen boş sayfalar ve bilgi eksikliği gibi. Ama 2014’ten bu yana da durum oldukça değişti. Şunu söylemek isterim ki, Ukrayna’nın en büyük haber kuruluşlarından birinin genel yayın yönetmeni olan Sevgil Musaieva gibi önde gelen Kırım Tatarlarını tanıyorsunuzdur. Ukrayna’nın ünlü ve çok popüler şarkıcılarından biri olan Jamala var. Alim Aliev, Tamila Tasheva ve Enformasyon Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan Amina Jabbar gibi hükümette çalışan birçok siyasetçi var. Ancak söylemeye çalıştığım şey bu gidişatın değişmekte olduğu. Örneğin Ukrayna Enstitüsü, kısmen Alim Aliev’in orada çalışıyor olması nedeniyle, Kırım Tatarları ve Kırım ile ilgili pek çok faaliyeti programlarına dahil etti ve internet üzerinden erişilebilen bir tarih dersi geliştirdiler.”

SAVAŞ VAR, GELECEKLERİ BELİRSİZ

Kırım’ın ardından iştahı artan Rusya’nın Ukrayna’yı işgâl girişimi sonrası başlayan savaş sürüyor. Bu durum Kırım Tatarlarını nasıl etkiliyor? Bu soruyu Emine Ziyatdinova şöyle yanıtlıyor: “Şu anda Kırım’da olan ve arada kalan Kırım Tatarları için çok belirsiz bir durum var. Rus federasyonu tarafından yine istikrarsız bir unsur olarak görülüyorlar ve Kırım Tatarlarını geri çekiyorlar. Kırım hemen hemen işgâl edilmiş bir bölge ve Kırım Tatarlarını geri çekip Rus ordusuna alıyorlar, Ukrayna ordusunu kutsallaştırmak için, ki bu aslında savaş suçu ama onlar bunu olduğu gibi görmüyorlar… Hükümet için çalışan ama parlamentoda olmayan bazı insanlar var. Çok iş yapıyorlar ve çok önemli işler yapıyorlar. Ama aynı zamanda artık hiçbirimiz Kırım’a gidemiyoruz çünkü orası da tehlikeli. Bu insanlardan bazıları, Rusya’nın listesinde olduğu gibi, sınırı geçtikleri anda tutuklanacaklar.”

SERGİ NE ANLATIYOR?

Fotoğraflardan ve enstalasyonun bir parçası olan iki videodan oluşan sergi, Kırım Tatarlarının Kırım’da olduğunu ve Kırım Tatarlarının Kırım’ın bir parçası ve Kırım’ın yerli halkı olduğunu görsel bir dille anlatıyor: “Kırım’ın Rusya’nın iddia ettiği gibi her zaman Rusya’ya ait olmadığını söyleyebilirim. Sergim hemen hemen Kırım Tatarları ve vatanımız hakkında bir bilgilendirme… Video enstalasyonunun bir kısmı kişisel anılarla ilgili. Büyükannem, annem ve benim yaptığım röportajların bir kısmı, hafızanın anlatılar tarafından nasıl şekillendirildiği hakkında. Mesela, bunlardan biri, büyükannem, kendisi sınır dışı edildiğinde çocuk olduğu için anne ve babasının belli bir yaşa kadar onun yanında sınır dışı edilme ve yaşananlar hakkında konuşmadığından bahsediyor.

Videoda annem, anne ve babası sürekli çalıştığı için Sovyetler Birliği’nde okula gittiğinden bahsediyor. Bu yüzden hepsi Sovyet halkı olduklarına ve çok önemli olduklarına inanıyorlardı ve ilk kez ziyaret ettiğinde Kırım’ın ne olduğu ve bir vatan olduğu fikrini nasıl edindiğini anlatıyorlar. En sonda ben 2014’teki son olaylardan bahsediyorum.” (SELAHATTİN SEVİ / KRONOS)