Doğu Akdeniz’de U dönüşü mü?

Mavi Vatan Erdoğan iktidarı tarafından gecikmeli olarak benimsenmiş iddialı bir doktrindi. Türkiye’nin kendi gücüyle dünyaya meydan okumaya, kendi deniz alanlarında ve Libya gibi biraz uzağında gücünü göstermeye dayalı, çatışmayı göze almayı öneren, Batı’nın yapısal olarak Türkiye ile uğraştığı, onu baskıladığı, Akdeniz’de sıkıştırmaya çalıştığı önkabulüne dayalı bir doktrindi.

Geldiğimiz noktada Türkiye karada, Suriye ve Libya’da sıkışmış, denizde Doğu Akdeniz’de ise ciddi herhangi bir hedefe varamamış durumda. 2016’da başlayan “stratejik genişleme” döneminden sonra hızlı bir “stratejik durgunluk” ve “kırılganlık” aşamasına geçildi. Suriye’de İdlib hala belirsizliğini koruyor ve varolan durumu Rusya’nın daha ne kadar tolere edeceği belli değil.

Libya’da ise, AKP yönetiminin Sirte Cufra hattını ele geçirme iddiası, tarafların ve diğer ülkelerin desteğiyle ateşkes ilanı karşısında sessizliğe büründü. Bu kritik bölgenin silahsızlandırılması, yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılması, seçim yapılması, petrol gelirinin bir bankada toplanması gibi öneriler Türkiye’nin pozisyonunun anti-tezleri. Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’den buraya radikal İslamcı militanları taşıdığı iddiaları uluslararası medyada daha sık yer almaya başladı.

Doğu Akdeniz’de ise Suriye’deki durumun aksine, Türkiye Rusya ile ABD’yi birbirine oynama imkanına da sahip değil. Ayrıca, hem Libya, hem de Suriye’de zayıflamış merkezi yönetimler ve devlet altı gruplarla mücadele edilirken, Doğu Akdeniz’de Türkiye başka devletlerle ve bir devletler blokuyla karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla, burada elindeki sınırlı araçları çabuk tüketti ve uzlaşma arayışına girdi. Sonuçta, navtex ilan ederek elde edilebilecek bir stratejik kazanım olmadığı anlaşıldı.

‘ELİMİZDEN BİR KAZA ÇIKMAZ, GEREĞİNİ YAPARIZ’ SÖYLEMİNİN FATURASI

Öyle görünüyor ki, AKP yönetimi karşısındaki blokun genişliğini idrak etmeye başladı. Bir buçuk yıl önce 100 küsur savaş gemisiyle Mavi Vatan adında tarihin en büyük deniz tatbikatını yapmaktan ve “elimizden bir kaza çıkmaz, gereğini yaparız” söyleminden, ‘önkoşulsuz görüşmeye hazırız, zaten hep diplomasi ve uzlaşma istiyoruz’a dönen bir siyaset çizgisine geçildi.

Öyle bir yalnızlık ve çaresizlik ki, bunu farkeden Yunanistan, Mavi Vatan fikrini ortaya atanların söylemini kullanarak, ‘egemenlik haklarımızın nesini müzakere edeceğiz’ diyerek yan çizdi, en azından kamuoyu önünde süreci ağırdan almaya başladı. Türkiye kendi oyununu kurmak amacıyla çıktığı yolda, oyun bozmaya çalışan ama ona da gücü yetmeyen bir ülke haline geldi.

İT DALAŞI YERİNE İTTİFAKLAR DENENMELİ

Son olarak, bir daha hatırlatalım. Bu anlamsız çekişmenin Türkiye ve Yunanistan halklarına bir faydası yok. Doğu Akdeniz’de Yunanistan enerji kaynağı bile aramıyor, Kıbrıslı Rumlar buldular ama çıkaramıyorlar, miktar olarak maliyeti kurtarmıyor. Deniz yetki alanlarının paylaşılması ise, kolay olmasa da pekala anlaşmayla çözülebilecek bir sorun. Bu sorunu çözmeye harcanacak enerjiyi ittifak kurmak, denizde “it dalaşı”na girmek ve en önemlisi, ekonomik sıkıntılarına rağmen sınırlı kaynakları silahlanmaya ayırmak bu süreçten hiçbir tarafın kazanamayacağının en somut göstergesi.

Bu yazı, İlhan Uzgel’in Gazete Duvar için kaleme aldığı makaleden bir bölümdür.