O FOTOĞRAF…

HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ

Albert Camus 20’nci asır için, “Yenen her zaman haklıdır.” vecizesini kullanmıştı. O söz biraz değiştirilerek Türkiye hakkında da kullanılabilir: “İktidar kuvvetini elinde bulunduranlar her zaman haklıdır.”

Sanatçıların varsa onları himaye eden burjuvazinin iktidara mesafeli durması beklenir. Sanatçıların halk ile iktidar sahipleri arasında halktan yana halk namına hareket etmesi icap eder.

PATLICAN BİLE SATAMAYAN SERMAYE

Ne hazindir ki Türkiye’de halihazırda otoriterliği yüceltenlere sanat camiasına mensup insanlar öncülük ediyor.

Sermaye ise gittikçe batıyor. Tek adamlığın 15 TL oldu diye markette patlıcan bile satamaz hale getirdiğini görmek istemiyor.

Aksi takdirde patlıcan yüzünden vatana ihanetin bedelini ödemek mecburiyetinde kalabilirler. Korkunun ecele faydası yok oysa…


Sanatçıların varsa onları himaye eden burjuvazinin iktidara mesafeli durması beklenir. Sanatçıların halk ile iktidar sahipleri arasında halktan yana halk namına hareket etmesi icap eder. Ne hazindir ki Türkiye’de halihazırda otoriterliği yüceltenlere sanat camiasına mensup insanlar öncülük ediyor..

EL-ETEK ÖPEN SANATÇILAR

Kendi meslektaşlarına, kariyerini borçlu oldukları usta sanatçılara reva görülen gayri insani ve gayri hukukî muameleyi sineye çekmeleri yetmezmiş gibi bin küsur odalı Saray’ın kapısında reverans kuyruğuna giriyorlar.

Ünlü şahsiyetler Saray’da el-etek öperken kameraların kaydettiği görüntüler ne sanatla ne de sanatçı ile telif edilebilir.

Metin Akpınar, Mustafa Altıoklar, Müjdat Gezen, Barış Atay, Genco Erkal ve Levent Üzümcü gibi yüzlerce oyuncu, yapımcı, yönetmen, senarist ve tiyatro yazarını kara listeye alan Saray’da sağa sola gülücükler dağıtanlar bu devir geçtiğinde hep o reverans fotoğrafları ile hatırlanacak.

DEMET AKBAĞ’DAN TAMER KARADAĞLI’YA HEPSİ SARAY’DA

Türkiye’nin yerin altında yahut üzerindeki bütün kaynaklarını avanesi ile yiyip bitiren, şahsî ihtirasları yüzünden memleketin istikbaline ipotek koyan Recep Tayyip Erdoğan’ın huzuruna 29 Ocak’ta sinemacılar çıktı.

Bir Demet Tiyatro isimli oyunda otoriterliğe karşı bir çizgi ortaya koyan Demet Akbağ da Saray’a koşan sinemacıların arasındaydı.

Demet Akbağ, Yılmaz Erdoğan, Tamer Karadağlı, Birol Güven, Mahsun Kırmızıgül, Ata Demirer, Burak Özçivit ve Şahan Gökbakar…

Kimi kendisini komünist kimi Atatürkçü kimi solcu diye tarif eden bu zevat 2019’da Saray durağında indi.

Siyasî ve iktisadî iklim bahar mevsimindeyken mangalda kül bırakmayan, menfaati uğruna başını eğenleri yerden yere vuran bu isimler “zor oyunu bozar” sözüne tabi olmayı tercih etti.

DEVRİMCİ VE KOMÜNİST YILMAZ ERDOĞAN’IN PATLAMIŞ MISIRI

Hele hele içlerinde biri var ki kendisine dair köşeli parantez açmadan olmaz.

Bir zamanların hızlı devrimcisi Yılmaz Erdoğan, sinema salonlarına karşı kendilerini desteklediği için Erdoğan’a teşekkür etti.

“Ç”nin kuyruğundan orak çekiç resimler yapmayı Ankara’nın lojman griliğinde devrim şarkıları besteleyen ağabeylerinden öğrenen Yılmaz Erdoğan…

Hakkari, Van, Ankara ve İstanbul derken devrimcilikten ne anladığını cümle âleme teşhir etti. Soyadaşı Erdoğan’ın karşısında ceketinin düğmeleri ilikli ve süt dökmüş kedi misali teşekkür ediyordu.

Teşekkürü sebepsiz değil. Neticede Erdoğan, sinema salonlarını işleten Mars Group ile tutuştukları kavgada dünün devrimcisi bugünün kapitalisti Yılmaz Erdoğan’ın tarafını tuttu.

Bundan böyle patlamış mısırın yanında sinema bileti satılmayacak. Sırf bunun için kanun çıkarıldı… Sinemada patlamış mısırın kaç liradan satılabileceğine Erdoğan karar verdi. Sanatın kıymetini bilen (!) bir Reis-i Cumhur var artık.

TOP YEKÛN TEFESSÜH…

O fotoğraflarda bugün Yılmaz Erdoğan var, yarın başka kâğıttan devrimciler ile tatlı su demokratları olacak. Türkiye’de demokrasinin perişan vaziyeti “sanatçı” unvanını taşıyanların zilleti ile izah edilemez.

Rahmi Koç’un bu karesi sermayenin Erdoğan’a teslimiyeti ile özdeşleştiriliyor.

Sermaye, yargı ve medya ile tanzim edilen yeni bir içtimaî yapı ile karşı karşıyayız. Halkın hakkını müdafaa edecek ne bir merci ne de bir kahraman kaldı.

O kahramanlığa Hizmet Hareketi cebren ya da hataen de olsa teşebbüs etmişti.

Hizmet Hareketi, 17/25 Aralık 2013 tarihinde ayakkabı kutularından etrafa saçılan pis kokulara karşı başlatılan temizlik harekâtına destek verdiği için her nevi zorbalığa maruz kaldı.

NTV ve Star TV’yi gönüllü havuz mecraı haline getiren Ferit Şahenk, Erdoğan karşısında eğilen işadamlarından sadece biri.

Erdoğan’ın bizzat yazdığı dört harfli kısaltma ile Hizmet Hareketi’ni itham edenlerin gözü aydın.

YİĞİT MUHTAÇ OLMUŞ KURU EKMEĞE

Sayelerinde Erdoğan, Türkiye’nin hemen her sahada rüştünü ispat etmiş kadrolarını tasfiye etti. Sadece Hizmet Hareketi mensupları değildi kökünden sökülüp atılan…

“Rüşvet havuzuna hayır” diyen, Erdoğan’ın otoriterliğine reddiye yazan kim varsa kuru ekmeği muhtaç bırakıldı.

Aydın Doğan hapse atılmamak için Hürriyet gazetesi ve Kanal D’nin de yer aldığı medya grubunu Erdoğan’ın işaret ettiği Demiören ailesine bir gecede devretti.

Erdoğan kendisi namına dikensiz bir gül bahçesi tanzim ediyor. Batıdan peyderpey gelen itirazlara mukabil sanatçı, işadamı, yazar ve akademisyonlerle Saray’da çektirdiği o fotoğrafları gösteriyor.

Erdoğan o fotoğraflarla meşruiyet zemini buluyor. Onun için kareye girmeyi kabul edenleri halkın vergileri ile ihya ediyor. Diğerlerine, “Su bile yok.” diyor.

DEMOKRASİ HEPSİ İÇİN TRAMVAYMIŞ

Ferit Şahenk, Rahmi Koç, Aydın Doğan gibi ayrı mahalleden sermayedarların açtığı çığırda şirketlerden sponsorluk almak için kırk takla atan oyuncular geliyor.

Saray müdavimlerinin hepsi ikiyüzlülükte birbirinden maharetli. Demokrasi hepsi için ilk durakta inilecek tramvaymış.

Söylenecek söz çok. Amma velakin hırsızlığın, yolsuzluğun, arsızlığın, top yekûn ahlakî tefessühün ve organize cehaletin iktidarlaşmış hali olan AKP’nin ustalık devri anlatılırken o fotoğraflara bir daha bakılacak…

O fotoğraflara dair sözlerin bakiyesi de o günlere kalsın….

(TR724)