YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Bir varmış bir yokmuş, zalimlerin yönettiği vefasızlar ülkesinde iyilik yapmayı çok seven bir ‘Peri’ yaşarmış. İyilik yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmaz, sabah-akşam-gece demeden herkesin derdine koşar, herkese yardım edermiş. Bu ‘peri’ aynı zamanda bir şifacıymış. Derdi olan, sıkıntıya düşen, parasız kalan, kimi kimsesi olmayan bütün kadınlar buna koşarmış. Çocuklar doğarmış ellerinde, kadınlar şifa bulurmuş hastalıklarına, yaz demez, kış demez, yağmur dinlemez, çamuru engel kabul etmezmiş. Dara düşenlere hızır gibiymiş. Kimseler görmeden, bilmeden, işitmeden imdatlarına yetişir sonra yine kimseler görmeden ortadan kaybolurmuş.
O tam iki yıldır dört duvar arasında tutuklu. Onun yokluğunda mahallenin kedileri mamasız, kumruları, güvercinleri yiyeceksiz kaldı. Muhtaç öğrencilere burslarını gönderen yok. Kimi kimsesi olmayan kadınların kapısını çalan, hiçbir zaman iyi bir doktora tedavi olma fırsatı bulamayan yoksul kadınları tedavi eden de yok. Nurcan doktorlar zindanda, iyilik öksüz kaldı..
Bir gün; bu periyi çok muhtaç var diye kendi gibi şifacılarla birlikte Afrika’ya götürmüşler. Kara kıtayı gördükten sonra günlerce kendine gelememiş, yemeden içmeden kesilmiş. Bakışları değişmiş, bunca yoksulluğun, hastalığın olduğu bir dünyada gülmeyi bile kendisine çok görür olmuş. Bize muhtaç ne kadar çok insan var diye düşünmüş, yaptıkları şeyler kendine yetmez olmuş, daha çok çalışmayı, daha çok koşturmayı, daha çok insana ulaşmayı kendine vazife bilmiş.
Ancak yaşadığı ülkenin zalim hükümdarı iyi insanlardan ve iyilik yapanlardan nefret ediyormuş. İnsanlar bunların eliyle iyilik buldukça öfkesinden deliye dönüyor, her yapılan iyilik onun yüreğine çivi olup batıyormuş. Çalmadan, talan etmeden, kendi parasıyla insanların yardımına koşanlardan iğreniyormuş. İçindeki bu öfkeyi daha fazla dizginleyememiş ve bütün iyilik yapanlarla birlikte ‘şifacıyı’ da zindana attırmış.
Masal gibi anlattığımıza bakmayın bir masal değil her şeyiyle gerçek bir hikaye! Bu; bütün hayatını iyilik yapmaya göre kurgulamış apolitik bir doktorun iyilikten nefret edenler tarafından, hukukun ciddiye alacağı hiçbir gerekçe gösterilmeden iki yıldır derdest edilmesinin hikayesi!
Zulüm her şeyiyle gerçek olmasına karşılık; Nurcan Doktor sanki bir masaldan çıkmış gibi, gerçek hayatta olmayacak kadar hayatını ‘başkasına’ iyilik üzerine kurgulamış bir doktor, bir şifacı. Yaşamanın iyiler ve kötüler arasında bir savaş olduğunu düşünen ve cesurca iyilerin safında yer almayı kendine hayat tarzı olarak belirleyen bir iyilik savaşçısı. Tam iki senedir mahkemeye çıkarılmadan zindanda tutulan ve niye tutulduğunu savcının bile açıklayamadığı bu durumu, zulüm hukukuyla dahi açıklamak mümkün değil.
Günler geçecek, bugünler bitecek, zulmedenler daha önceki bütün zalimler gibi tarihin çöplüğüne yuvarlanıp gidecek. Bugünler; Nurcan Doktor’un yani iyiliğin, hamiyetperverliğin zindana atıldığı dönem olarak yazılacak. Zulmün nasıl hesapsız ve kuralsız olduğunu anlatmak için sadece bu örneği vermek yeterli olacak. Diyecekler ki ‘düşünün Nurcan Doktor gibi hiçbir inanç ve ırk gözetmeksizin hayatını sadece iyilik yapmaya adamış birisini bile tutukladılar ve tam iki yıl hakim karşısına çıkarmadılar.
Darbe girişimineyle ilişkilendirilen askerlerin serbest kaldığı bir zamanda, hayatının merkezine iyiliği koymuş, neredeyse apolitik bir doktoru dört duvar arasında alıkoymanın anlaşılır ve izah edilir bir tarafı yok.
O tam iki yıldır dört duvar arasında tutuklu. Onun yokluğunda mahallenin kedileri mamasız, kumruları, güvercinleri yiyeceksiz kaldı. Muhtaç öğrencilere burslarını gönderen yok. Kimi kimsesi olmayan kadınların kapısını çalan, hiçbir zaman iyi bir doktora tedavi olma fırsatı bulamayan yoksul kadınları tedavi eden de yok.
Nurcan doktorlar zindanda, iyilik öksüz kaldı.
(TR724)