Analiz | Erhan Başyurt
Türkiye, ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Para birimi en fazla değer kaybeden ülkelerden birisi. Faiz oranı dünyanın en yüksek üçüncü ülkesi.
Dış borcu 450 milyar dolardan fazla, Merkez Bankası rezervi 18 milyar doların altında. Cari açık bir türlü kapatılamıyor. Enflasyon yeniden çift haneye demir attı. Dev özel şirketler arka arkaya ‘konkordato (iflas)’ ilan ediyor.
İktidar, sürekli ‘yeni ekonomi paketi’ açıklıyor. Hayal hedefler koyup, ‘kriz psikolojik’ mesajı veriyor. ‘Aşıldı’ deyip panik yaşanmasını önlemeye çalışıyor.
Konut piyasasında iflasları önlemek için, konut alan yabancılara Türk vatandaşlığı vadediyor… Müteahhitler artık yabancılara promosyon olarak ‘vatandaşlık’ veriyor!
Korkarım iktidar ‘kısır döngü’yü alışkanlık haline getirdi. Yurt içinde ‘şahin’, yurt dışında ‘güvercin’ oluyorlar. Böylece hem halkını aldatıyor hem de gönül alıyorlar. Ya da öyle sanıyorlar…
***
Bunların hepsi aslında malumun ilanı. Şok edici olan ise, halkın tüm bu yaşananların iktidarın yanlış politikalarının, lüks tutkusu ve israf harcamalarının eseri olduğunun bilincinde olmaması…
ABD ile yaşanan ‘Brunson krizi’ni akıllıca istismar eden iktidar, ‘’ekonomimiz dış güçlerin saldırısı altında’’ diyerek Türk lirasındaki yüksek değer kaybı için tepkileri Trump’a yönlendirmişti.
Saf vatandaş da, her zaman olduğu gibi bu yalanı satın almıştı. iPhone kırıp, dolar turşusu kurarak ABD’yi protesto etmişti.
Aslında, Gezi Olayları’ndan bu yana iktidarın sığındığı bir liman ‘dış güçler’ ve ‘üst akıl’.
Ne zaman işler ters gitse, ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve İsrail suçlanıyor. Her nedense iktidarın hiçbir hatası olmuyor ve hep ‘aldatılıp’ mağdur ediliyor.
***
Vatandaşla yapılan sokak röportajları ve tanıdık çevremden edindiğim izlenim, Türkiye’de halen ekonomik krizin ‘dış güçlerin işi’ olduğuna inanan bayağı büyük bir kesim var.
Yanda medyanın yayınları ve siyasilerin tekrar eden yalanları halkın algısını mefluç etmiş durumda.
İnsan acıyor. Fakirleştiğinin farkında olmayan bir kitle, buna sebep olanlara daha fazla destek olmak için çırpınıyor. Çırpındıkça da daha dibe batıyorlar…
***
Vatandaşa tavsiyem, gerçeği öğrenmek istiyorlarsa, siyasilerin Türkiye’deki açıklamaları ve yandaş medyanın yayınlarını, yurt dışında resmi ziyaretlerde ve yabanı basına verilen beyanatlarla karşılaştırmaları.
Göz var, akıl var. Atalarımız boşuna ‘’Ainesi (aynası) iştir kişinin, lafa bakılmaz’’ dememişler.
Mesela son bir hafta içinde yurt dışında yaşananlara bir bakın!
Cumhurbaşkanı Erdoğan Genel Kurulu’na katılmak için gittiği New York’ta, ABD Başkanı Trump ile görüşemeyince, ‘tesadüfen’ koridorda karşılaştı ve tokalaştı.
Vatandaşın dolarını yakıp, iPhone’nu kırdığı ‘ekonomimize saldıran’ Trump ile ’tesadüfi’ tokalaşma bir diplomasi başarısı olarak yandaş medyada lanse edildi.
Halen görevli iki bakan (Soylu ve Gül) ABD’nin yaptırım listesinde olmaya devam ediyor. ABD’nin gümrük vergilerini yükseltme kararı da yürürlükte. Ne değişti? Neden bu sevinç?
Dahası ABD Dışişleri Bakanı Pompei, Türk mevkidaşı ile yaptığı görüşmeden kısa süre sonra, tutuklu rahip Brunson’un ay sonuna kadar serbest bırakılacağını açıkladı.
Hani Türkiye’de yargı bağımsızdı, hani Brunson terör örgütleriyle görüşmüş ve darbede yer almıştı. Ne oldu? Önümüzdeki duruşma 12 Ekim’de olduğu halde, bu sözü kim verdi?
Şimdi sıkı tutunun, Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’ta Reuters’a beyanat verdi ve dedi ki; ‘’Rahip Brunson davasının ekonomi ile ilişkisi yok’’…
Bizler, Brunson krizi ile ekonomik krizin ilgisi olmadığını, krizin sebeplerinin iktidarın uzun süredir yürüttüğü yanlış politikalar, demokrasi ve hukukun üstünlüğünden uzaklaşmak olduğunu söylediğimizde, aklı evvel AK-trol taifesi ‘hain’ ilan ediyordu.
***
İktidarı, dış politikayı iç politikaya istismar malzemesi yaptığı ve tehdit diline dayalı hatalı dış politika izlediği için eleştiren bir çok yazı kaleme aldık.
İktidar ancak ekonomik krize girince uyandı. Şimdi hatalarını telafi etmek için gizli saklı politikalar yürütüyor.
Hollanda ve İsrail ile krizler gizli görüşmeler yoluyla aşılmaya, karşılıklı olarak diplomatları yeniden atamaya çalışıyorlar.
İsrail, ‘Kudüs başkent’ tezinden vazgeçmediğine ve ABD elçiliğini geri çekmediğine, Gazze’ye abluka devam ettiğine göre, bu geri adıma sebep olan nedir?
Hollanda’yı protesto etmek için ‘portakal bıçaklayan’ akl-ı evveller şimdi ne düşünüyorlar?
Siyasilerin seçim mitinglerinde attığı nutuklardan gaza gelen İsrail bayrağı yakıp, ’kahrolsun İsrail’ sloganı atan ve sorunu çözdüklerine inanan saflar ‘aldatıldık’ diye düşünürler mi?
***
Şaşırdınız mı bilmem? Ama hepsi bunlar da değil. Avrupa Birliği’ne ‘’daha fazla adalet ve reform’’ sözü veren iktidar, Almanya’dan ekonomik krizi aşmak için medet umuyor.
Üçüncü havaalanı için kullanılan kredinin yarıya yakınını Avrupa’dan aldıkları halde, ‘‘Almanya bizi kıskanıyor’’ yalanı savuranlar, şimdi Almanya’dan para arayışındalar.
ABD ve İngiltere’de finans çevrelerine yapılan yakarmalarını şimdi Almanya’ya taşıyacaklar.
Merkel ile buluşacak olmak, ‘Hitler’ olmakla suçladığımız Alman siyasilerle bir araya gelmek şimdi diplomasi başarısı olarak lanse ediliyor.
***
‘’Türk ekonomisine dış güçlerin saldırısı var’’ yalanına inanan Anadolu’nun saf insanlarına sesleniyorum; Ne dersiniz, iktidarımız ‘dış güçler’ önünde diz mi çöktü?
***
Yok, yok, panik yapmayın! Sadece hatalarından dönmeye çalışıyorlar. Ekonomik kriz, onları normalleşmeye mecbur ediyor. Tehdit ve şantajla bir yere varamayacaklarını gördüler.
Peki, normalleşme kalıcı olur mu? İç politikaya da yansır mı?
Yarın bir başka krizin faturasını yıkmak için bugün kapılarında dolandığımız liderler ve ülkeleri yeniden ‘düşman’ ilan edilir mi?
Korkarım iktidar ‘kısır döngü’yü alışkanlık haline getirdi.
Yurt içinde ‘şahin’, yurt dışında ‘güvercin’ oluyorlar.
Böylece hem halkını aldatıyor hem de gönül alıyorlar. Ya da öyle sanıyorlar…
(TR724)