Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “İşim Gücüm Budur Benim” isimli kitabında (Yapı Kredi Yayınları) yer verdiği “Türkiye hikâyesini kaybetti.” tespitine açıklık getirdi.
Bir zamanlar Türkiye’nin “hür dünyanın Doğu’daki bekçisi, NATO’nun Doğu’daki kalesi olmak” şeklinde bir hikâyesi olduğuna dikkat çeken Eczacıbaşı, “Özal’lı yıllarda ‘Küreselleşmenin parçası, dinamik, liberal Türkiye’… Üçüncü hikâye AK Parti’nin iktidara gelmesiyle ortaya çıktı. Demokratik reformlar yapan, bir Müslüman toplumda demokrasinin gelişebileceğini, AB’ye katılım sürecinin başlatılabileceğini kanıtlayan, bir yandan da hızlı büyümeye devam eden Türkiye, bütün dünyaya son derece ilginç bir hikâye sundu.” ifadelerini kullandı.
IPA Haber Ajansı’nın Eczacıbaşı’nın Hürriyet’e verdiği mülakattan aktardığına göre, “Şimdi hikâyesiz kaldık derken bunun kesintiye uğradığını anlatmaya çalışıyorum.” diyen Eczacıbaşı, Türkiye’nin artık dünyaya yeni bir hikâye anlatması gerektiğini kaydetti.
“Nasıl olacak bu?” sorusunu ise şöyle cevap verdi: “Bu hikâye gerçekçi olmak ve Türkiye’nin güçlü yönleri üzerine kurulmak zorunda. Geçmişle övünen değil, ileriye bakan bir hikâyeye ihtiyacımız var. Dünyaya ‘Bize güvenin’ diyebilmek için sağlam bir hukuk sistemi, ‘Geleceğimize güvenin’ diyebilmek için ise sağlam bir eğitim sistemi lazım.”
“ÇOK SAYIDA İNSAN GELECEĞİNİ DIŞARIDA ARIYOR”
Eczacıbaşı, Hürriyet gazetesine verdiği mülakatta, böyle bir hikâyeye Türkiye’de yaşayan insanların da ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Çok sayıda insanın geleceğini dışarıda aradığını görüyorum. Onları geri çekmemiz lazım. Üç-dört hedefe indirgenmiş, net, yeni bir hikâyeyle ortaya çıkmamız lazım.” dedi.
Bülent Eczacıbaşı’nın “İşim Gücüm Budur Benim” isimli kitabı
“HERKESİN ÖZLEMLERİ ORTAK”
Ülkede kutuplaşmanın ortadan kaldırılması gerektiğini ifade eden Eczacıbaşı, “Geçmişte bu ülke ortak hedefi paylaşarak çok önemli başarılar elde etti. Herkes daha iyi yaşam koşulları, çocukları için parlak bir gelecek istiyor. Özlemleri ortak. Bu ortak yönleri öne çıkaran hedefler ülkeyi birleştirebilir. Başka çaremiz yok.” diye konuştu.
“SİLAHLI GÜCE HANGİ KURUMLAR GÜÇLÜ ŞEKİLDE KARŞI ÇIKTI Kİ!”
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Türkiye’de burjuvazinin devletin sözünden çıkmadığını, korkak olduğunu söyleyenler olur. Ne diyorsunuz bu eleştirilere?” sorusu üzerine şu ifadeleri kullandı: “Artık ülkemizde de küresel ekonomide oyuncu olmaya yönelen bir girişimci kitlesi var. Bunların demokrasiye sahip çıkmadığı kanısı nereden kaynaklanıyor, onu çözemiyorum. Darbeler oldu, demokrasiye müdahaleler yaşandı. Silahlı güce hangi kurumlar güçlü şekilde karşı çıktı, çıkabildi de girişimciler karşı çıkmamakla suçlanıyor. buna biraz daha yakından bakmak lazım. TÜSİAD’a bakarsak, her zaman demokrasiden yana tavır almış, birçok kurumdan fazla.”
TÜSİAD ESKİ GÜCÜNÜ KAYBETTİ Mİ?
Eczacıbaşı ekonomide esas gücün hâlâ TÜSİAD’da, İstanbul sermayesinde olduğuna dair görüşe katılmıyor: “Çok emin değilim. Girişimcilik bence TÜSİAD’ın kalıplarını aştı. TÜSİAD örnek bir kurum olarak konumunu muhafaza ediyor. Ama 1990’lı yılların başında, benim başkanlık yaptığım zamanlardaki sanayi tablosu çok farklıydı. Bu değişti.”
“DÖVİZDEKİ SIÇRAMANIN ETKİLERİNİ YAŞAYACAĞIZ”
Makro göstergelerde bir kötüleşme olduğunu belirten Eczacıbaşı, Türkiye’nin bu sene yüksek enflasyona maruz kalacağını söyledi.
“Zaten enflasyonu yeteri kadar indiremediğimizi düşünürken şimdi yükseliyor.” diyen Eczacıbaşı, “Döviz kurunda bir sıçrama oldu, onun etkilerini yaşayacağız. Dengeler yerine oturuncaya kadar bir rahatsızlık hissedeceğiz ama ben hem sanayi hem de bankacılık kesiminin bu durumla baş edecek güçte olduğunu düşünüyorum.” dedi.
Bülent Eczabaşı’nın hayatından kesitler…
Milyarder olmak nasıl bir şey? Bir restoranda mönüye bakar mısınız? “Bu yemek çok pahalı, bunu yemeyeyim” dediğiniz olur mu?
Olmaz olur mu, tabii ki. Paranın değerini bilmenin servetle ilgisi olduğunu zannetmiyorum. İmkânları çok kısıtlı insanlar paranın değerini bilmeyebiliyor; çok zengin insanlar her kuruşu sayabiliyor. Farklı şeyler… Ama bize paranın değerinin öğretildiğini söyleyebilirim.
Bir gününüz nasıl geçer?
06:30-07:00 gibi kalkarım, spor yapmaya gayret ederim. At binmeyi çok severim. Küçüklüğümden beri binerim ama seyrekleşti artık. Biraz yavaşlatmak lazım, çok riskli bir spor. Spor yaparsam 10.30 gibi, yapamazsam 08.00-08.30 gibi ofise gelirim. Günde üç-dört toplantı, görüşme yaparım.
Gizli zevkleriniz var mı? Sizden beklenmeyecek bir şeyler… Atıyorum, paça çorbası içer misiniz? Fatih’te büryan kebapçınız var mı?
Sanat konusu var.
Yükseldik yine birden. Alamadık sizi dünyamıza!
Hayır canım, öyle bakmayın sanata! (Gülüyor) İKSV ve İstanbul Modern bize iş yaşamı dışında bir dünya sunuyor, o dünyayı yakından takip etme zorunluluğunu da getiriyor. Sergileri gezmek gibi… Fotoğraf gezilerini de artırdım son zamanlarda.
Şehirde en sevdiğiniz, arada gidip gezdiğiniz yer neresi?
Kendi kendime çıkıp gezdiğim pek bir yer yok doğrusunu isterseniz. Ailece gezeriz, vakit ancak ona yetiyor. Mesela gün esnasında çıkayım da hava alayım gibi bir alışkanlığım yok.
Bülent Eczacıbaşı’ndan iş hayatına dair tavsiyeler:
Doğru karar almanın tek şartı var: Açık bir tartışma ortamı. Hataların hepsine dönüp bakarım, hepsinde istisnasız bir şey var: Yeterince tartışılmamıştır. Herkesin fikri alınmamıştır. Konu basit zannedilmiştir.
Açık tartışma ortamına bazen biz gerek görmüyoruz veya acele ederek hata ediyoruz. Bazen insanlar içlerinden geçenleri açıklıkla söyleyemiyor veya söylemiyorlar. Patronun ne düşündüğüne bakıyor, onu hissetmeye çalışıyorlar.
Birini işe alırken o kadar çok şeye bakıyoruz ki İnsan Kaynakları’nı “Altı aydır adama haber vermemişsiniz” diye aradığım çok oluyor.
Kurum kültürü yazılı olmayan kurallardır. Yönetmeliklerde bulamazsınız. “Bu iş böyle yapılır, böyle yapılmaz”, “Eczacıbaşı’nda bu yapılmaz kardeşim” gibi. Bunlar bir yandan katılaştırır ama bir yandan kimliğinizi korumanızı sağlar.
Vehbi Koç’la, Sakıp Sabancı’yla TÜSİAD çatısı altında ve aile dostları olarak çok yakın çalıştım. Başarılarının altında benzer faktörler var. Birincisi iş takibi, fikri takip… İşi sonuna kadar götürme azmi.
Zeki insandan bol bir şey yok dünyada. Zekâ bir çan eğrisi grafiğiyle dağılıyor, biliyorsunuz. Çizginin bu tarafında milyonlarca insan var. Çalışkanlık diyorsanız, herkes çalışıyor. Ayıran şey azimdir insanları. Hedefe varıncaya kadar bir daha!
Önceki kuşağın memlekete bakışı, iyimserliği çok etkili oldu üzerimizde. “Ya biz neler gördük, bırakın Allah aşkına” tutumu… Türkiye’nin her sorununu kendi sorunları olarak görürlerdi. Eğitim için, ormanlar için bir şey yapmak lazım; “Vakıf kuralım, bunu ben üstleneyim, onu sen üstlen”. Sürekli böyle yaşadılar.
ECZACIBAŞI’NIN TEMELLERİ 1942’DE ATILDI
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı tarafından 1942’de temelleri atılan Eczacıbaşı Topluluğu, başta yapı ürünleri, tüketim ürünleri ve sağlık alanlarında, ulusal ve uluslararası pazarlara yönelik olarak faaliyet gösteriyor.
Sanayi alanındaki ilk girişimini, 1952 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk modern ilaç fabrikasıyla gerçekleştiren Eczacıbaşı, bugün dünyanın tek çatı altında toplanmış en büyük seramik sağlık gereçleri tesisine sahip bulunuyor. Eczacıbaşı ayrıca temizlik kâğıtları pazarının Türkiye liderliğini de elinde tutuyor.
12 BİN 500 KİŞİYİ İSTİHDAM EDİYOR
Eczacıbaşı Topluluğu üçü yabancı ortaklı olmak üzere toplam 42 kuruluşu, 12 bin 500’ün üzerinde çalışanı ve 2017 sonu itibarıyla 11,6 milyar TL cirosuyla gayrimenkul geliştirme, kaynak teknolojileri, doğal kaynaklar, bilgi teknolojileri ve finans alanlarında da faaliyet gösteriyor.