Türkiye’nin Utanç Sicili / Selçuk Gültaşlı

Ne gazetemin patronları ne de meslektaşlarım hiç bir zaman bir terör örgütüne üye oldu. Tek suçları Erdoğan’ın otoriter yönetim tarzını eleştirmekti.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin ilk tam yetkili başkanı olmasından hemen sonra Türk hakimler 6 ZAMAN çalışanını ağır hapis cezalarına çarptırdılar. 6 gazeteci 8 yıl 9 aydan 10 yıl 6 aya kadar değişen hapis cezaları aldı.

ZAMAN gazetesinin son sahibinin 86 yaşındaki babası Celal Afşar ‘silahlı terör örgütü yöneticiliği ve üyeliğinden’ tutuklandı. Mart 2016’da el konulduğunda ZAMAN gazetesi Türkiye’nin en büyük gazetesiydi, 15 Temmuz başarısız darbe teşebbüsünün ardından ise gazete yasaklandı. Aslında el konulduktan sonra gazetenin eleştirel yayın politikası bir gecede değişmiş ve hükümetin borazanları arasına katılmıştı. Gazetenin yasaklanmasının ardından ise hükümet neredeyse bütün ZAMAN çalışanlarına karşı bir cadı avı başlattı. Şu an meslektaşlarımın çoğu ya hapiste, ya saklanıyor ya da yurtdışına çıkmak zorunda kaldı.

2001’den bu yana Brüksel’de yaşamama ve darbe teşebbüsü yaşandığında Türkiye’de olmamama rağmen ben de silahlı terör örgütü üyeliğinden aranıyorum. ZAMAN çalışanlarına verilen cezalar AGİT, Gazetecileri Koruma Komitesi, Avrupa Gazeteciler Federasyonu ve başka bir çok basın yayın kurumu tarafından sertçe kınandı.

Meslektaşlarıma ağır hapis cezaları verilmesini sağlayan iddianame tam bir soytarılık belgesiydi. Delil diye iddianamede bol miktarda makale, haber ve bir de reklam vardı ama arkadaşlarımın silahlı terör örgütü üyesi olduğuna dair en ufak bir kanıt yoktu. Silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanıyorlardı ama kendilerina ait bir tek silah bile bulunamamıştı.

Kendilerini başarısız darbe teşebbüsüyle ilişkilendirmesi gereken ne bir mesaj, ne bir haberleşme metni ne de telefon görüşmesi vardı. Savcının delil diye sundukları yazdıkları makaleler ve haberlerdi. Mesela 75 yaşındaki Dr. Şahin Alpay’ın vakasına bakalım.

Alpay, Erdoğan’la ilgili eleştirel makaleler yazdığı için ‘algı mühendisliği’ yapmakla suçlanıyordu. Savcı suç unsuru olmadığını çok iyi bildiği için suç uydurmak mecburiyetindeydi. İddianame aynen şöyle diyordu: ‘Yazdıkları makalelerde herhangi bir suç unsuru yok gibi görünse de devlet adamları ve hükümet yetkililerinin haklarını ihlal etmişlerdir’.

Savcının hayret verici bir diğer icadı da ZAMAN’ın yaklaşan darbeyi tam olarak 9 ay 10 gün önceden biliyor olduğu iddiasıydı. Delil ise ZAMAN’ın yeni yayın dönemi için hazırladığı reklamın Ekim ayından itibaren bir kaç televizyon kanalında gösterime girmesiydi. İnanması zor ama iddianame şöyle diyordu: 5 Ekim’de örgütün web sayfalarında ve medyada ZAMAN gazetesi için bir reklam yayınlanmıştır. Yukarından çekilen bir şehir merkezinin görüntülerinin ardından siren sesleri duyulmakta ve ekranlarda bir bebek gülümsemektedir. Bu reklamın yaklaşmakta olan darbeyi haber verdiğini değerlendiriyoruz. Sirenler eşliğinde yıkılmış bir şehirle birlikte gülümseyen bir bebek profilini ihtiva eden reklamların başlamasından tam 9 ay 10 gün sonra, darbe gerçekleşmiştir. Bu, sade bir tesedüfle izah edilemez’.

İsveç’te sürgündeki Türk gazeteciler tarafından kurulan Stockholm Hürriyet Merkezi’ne göre şu an Türk hapishanelerinde 178 gazeteci bulunuyor, 143’ü ise aranıyor. Türkiye Çin’in açık ara önünde dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi. Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler 2018 basın özgürlüğü raporunda Türkiye’yi 180 ülke arasından 157. sıraya koyuyor. Bütün bu rakamlara rağmen Erdoğan Türk basınının Avrupa’daki en özgür basın olduğunu iddia ediyor. Erdoğan’ın sınırsız yetkilerle başkan seçilmesinin hemen ardından 3 gazete ve bir televizyon kanalı daha kapatılarak, bütün mal varlıkları hazineye devredildi.

En kötüsü ise bir çok sağlık sorunu ile boğuşan 86 yaşındaki Celal Afşar’ın başına gelenlerdi. Afşar geçtiğimiz ayın sonunda kızı ve damadı ile birlikte tutuklandı. Celal Afşar, ZAMAN gazetesinin son sahibi Akif Afşar’ın babası. Akif Afşar ise şu an yurtdışında ve silahlı terör örgütü yöneticiliğinden aranıyor.

ZAMAN’a yönelik cadı avı bütün hızıyla devam ediyor. Eğer gazeteciler ya da gazete sahibine ulaşılamıyorsa akrabaları tutuklanıyor. Ne gazetemin patronları ne de meslektaşlarım hiç bir zaman bir terör örgütüne üye oldu. Tek suçları Erdoğan’ın otoriter yönetim tarzını eleştirmekti. Bunu yaparken demokratik olduğu zannedilen bir ülkede görevlerini ifa ettiklerini düşünüyorlardı.

Bu makale Güney Afrika’da yayınlanan The Star gazetesinde 19 Temmuz’da “Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olarak Türkiye’nin utanç sicili” başlığı ile yayınlanmıştır. KRONOS