İnce, Akşener, Demirtaş, Karamollaoğlu ve Adaletin “A”sı

Yorum | Veysel Ayhan

Söyleminde âdil olmayan, eyleminde âdil olmaz. Bir insan sözlerinde adaletli davranamıyorsa fiillerinde de adaletli davranamaz. Kelimelerde âdil olmayanın davranışları âdil olamaz.
İlk zulüm ve haksızlık, “dil”de başlar.
Âdil insan, karar verirken konuşurken duygularını ve şahsi hesaplarını işe katmaz.
Eylemleri yargılar, kişileri değil.
Âdil insan, bir gemide dokuz masum bir cani varsa o gemiyi batırmaz.
Âdil insan, bir gemide dokuz cani bir masum varsa bile o gemiyi batırmaz.
Âdil insan her adımında ‘acaba adaletsizlik yapar mıyım?’ endişesi taşıdığı için zaten hiç bir zaman gemi batırmaz.
SÖYLEM ZULMÜ
Erdoğan’ın makamına talip dört lider var:
CHP adayı Muharrem İnce,
İyi Parti Lideri Meral Akşener,
HDP adayı Selahattin Demirtaş,
Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu.
SÖYLEMLERİNDE ADALET VAR MI?
Bunlarının dördünün de Erdoğan’ın milyonlara baliğ bir kitleye yaptığı zulümlere, cinayetlere, işkencelere, adam kaçırmalara, karşı bir söylemi yok.
Bu zulümleri durdurmaya yönelik bir seçim vaadleri yok.
Bilakis üçü “Biz gelirsek ‘Cemaaatle” daha iyi mücadele ederiz!” Yani yapılan zulmü onaylayıp bir de ötesini vaadetmeye çalışıyorlar. Ötesinde ne varsa artık!
Oysa âdil olmayı düşünseler şöyle diyebilirler:
“Yeter artık! Ev hanımlarının, öğretmenlerin, doktorların, kermes yapanların, yardım toplayanların 15 Temmuz ile ne ilgisi var? Ben başkan olursam bu zulme engel olacağım.”
Bunu diyemiyorlar.
“Yeter artık, sadece amirlerini dinleyen askeri okul öğrencilerine ve erlere müebbet vermek bir zulümdür.”
Diyemiyorlar.
YETER BE! DİYEMİYORLAR
“Yeter be! Ahmet Turan Alkan , Ahmet Altan, Mehmet Altan ve emsali gazetecilerin darbeyle ne ilgisi var. Ben başkan olursan derhal bu hukuksuzlukları önleyeceğim.”
Diyemiyorlar.
“Yüz binlerce KHK mağdurunu 25 Haziran sabahı mesleğine iade edeceğiz.” diyemiyorlar.
Tarihin en seviyesiz ve yalancı Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, işinden edilmiş, tutuklanmış ve haklarında henüz bir yargı kararı bulunmayan KHK’lılara “uyuşturucu taciri, katil, tecavüzcü, banka soyguncusu…” diyor.
Ama muhalefetten bu korkunç iftiraya tek bir itirazı yok.
Hiç bir mağduru savunmuyorlar.
“Aldıkları rüşvetlere dünya alemin şahit olduğu Zafer Çağlayan ve çetesini suç üstü yakalayan, yüzlerce yolsuzluğu deşifre eden polis müdürlerini tahliye edeceğiz.” diyemiyorlar.
Erdoğan’ın korku atmosferi hepsini esir almış.
“Üzerlerinde apaçık şaibe olan ve asla sorgulanmayan Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ı mahkemeye çıkartacağım.” diyemiyorlar.
Aylarca işkence edilip zindanda çürütülen sonra “pardon” denerek beraat ettirilen generalleri savunamıyorlar. Adalet bir yana stratejik olarak da yanlış yapıyorlar. Erdoğan’ın sakızlarını çiğneyerek Erdoğan’a muhalefet edilmez.
Erdoğan’ın üstünde tepindiği ve yelkenlerini şişirdiği 15 Temmuz “kontrollü darbe”sinin üstüne gidemiyorlar. Oysa az kurcalasalar 15 Temmuz’un Saray ve MİT ortak yapı olduğu dımdızlak ortaya çıkacak. Erdoğan’ın kurduğu yalan şatoları bir bir yıkılacak.
5 GÜNLÜK ASKERDEN KUNDAKTAKİ BEBEĞE
Bunu yapamıyorlar. Ve komutanının emrini yerine getiren 5 günlük askerin müebbet almasını rahatça hazmedebiliyorlar.
Alınteriyle kazanılmış on binlerce mülkiyetin gasp edilmesine itiraz etmiyorlar.
Perinçek kadar dahi olup “Mülkiyetin yasalarla teminat altına alınışını” savunamıyorlar.
Mesela bir kadın olarak Meral Akşener hiç bir kadın mağdura destek olmuyor.
“Yahu yeter artık hamile kadınlarla niye uğraşıyorsunuz” diyemiyor.
“Aleni olarak yasaları çiğniyorsunuz, bari 700 bebekli anneyi tahliye edin!” diyemiyor.
Gerçek bir darbe girişiminden yargılanan Albay Dursun Çiçek, 2009’da tutuklandığında avukat kızı da hapse atmak o gün şeytanın bile aklına gelmeyecek bir işti.
Erdoğan yargısı, Şeytan’ın bile yeltenmeyeceği zulümleri yapıyor. Polis müdürlerinin genç kızlarını babalarından dolayı zindana atıyor.
ŞEYTAN ÖTESİ BİR KARAKTERLER
Mesela Şeytan, bebeklere zulüm yapmayı düşünmez. Çünkü bu zulüm, Şeytani emellere hizmet etmez. Bebeklere zulüm yapmak Şeytan ötesi bir karakter gerektirir.
Muhalefetin bu rezilliklere bir itirazı yok. “Bebeklerin zindanda ne işi var?” diyemiyor.
Dini hassasiyeti olduğunu hep ifade eden Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu şu ayeti bilmiyor olabilir mi?
“… bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın.”  Maide/8
Bilmiyor olamaz. Ama rahatça milyonlarca masumu zan altında bırakan bir Erdoğan sakızını, “Fetö” iftirasını rahatça kullanabiliyor.
Saadet partisi içinde bulunabilecek 3-5 zanlı yüzünden tüm saadet partililere “Saadet Terör Örgütü” yani “Setö” desem bu tabir âdil olabilir mi?
İyi Parti yönetimindeki bir işkenceciden dolayı milyonlarca İyi partiliye “Meral Terör Örgütü” “Metö” diyebilir miyim?
CHP adayı Muharrem İnce, korumalarının yaptığı bir kabalıktan dolayı özür dileyebilecek centilmenlikte ama Erdoğan’ın zulümlerine itirazı yok.
Hepsi söylemleriyle doğmamış bebekten, seksenlik ihtiyara milyonlarca masum insana “terörist” diyor.
RUHUNU OHAL’E SATMAK
Erdoğan korkusu bilinçlerini esir almış.
Dillerinden adaletsizlik akıyor.
Tek bir mağdura “geçmiş olsun!” diyemiyorlar.
Söylemlerinde “ağaçta sıkışan kedi”, “kuyuya düşen köpek” var. -tabii ki olması gerekir- ama “insan” yok!
“Suçu sabit olana kadar suçsuzluk”, “Masumiyet karinesi” ve “Evrensel hukuk” ilkeleri OHAL ile kalkmış durumda.
Muhalefet OHAL’e itiraz ediyor ama ruhunu ve dilini çoktan OHAL’e satmış durumda.
(TR724)