Dünyaca ünlü Financial Times gazetesi ‘Döviz krizi, Erdoğan’ın kuşatma altında olduğu düşüncesini derinleştiriyor” başlıklı haber/analizinde Bir Türk yetkilinin kullandığı “Erdoğan’ın danışmanları bir grup gerizekalı ve dalkavuk” ifadelerine yer verdi.
Gazetenin Ankara muhabiri Laura Pitel imzasıyla yayınlanan yazıda, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ekonomi kurmayları arasında “az sayıda kalan piyasa dostu” isimlerin liradaki düşüş karşısında dikkat çekici derecede sessiz kaldıkları belirtildi.
Haberde, Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın liradaki düşüşün ‘yurt dışı kaynaklı bir operasyon’ olduğuna dair sözlerine yer verildi ve şöyle devam edildi:
“Albayrak’ın son yıllarda cumhurbaşkanının en yakın kurmaylarından birine dönüşmesi, cumhurbaşkanlığı sarayındaki kuşatılma hissinin giderek arttığının da bir sembolü oldu. Analistler ve yetkililer, Türk siyasetine ağırlığını koyduğu 15 yıllık süre boyunca karşı karşıya geldiği hem gerçek hem de hayali tehditlerin, Erdoğan’ı kendisine yalnızca duymak istediklerini söyleyen kapalı bir grup insanın içine çekilmek zorunda bıraktığını söylüyor. Türk bir yetkili, ‘Danışmanları, bir grup gerizekalı ve dalkavuktan oluşuyor’ dedi ve ‘Artık aklıbaşında tavsiyeleri dinlemez oldu’ diye ekledi.”
‘Erdoğan, küresel finans seyrinin ne derse ona göre hareket etmeyeceğini öğreniyor’
Finansal Times’ın aynı gün yayınladığı Başyazıda ise faizlerin yükseltilmesinin doğru bir karar olduğu belirtilirken “Erdoğan, küresel finansın seyrinin ne derse ona göre hareket etmeyeceğini öğreniyor” denildi.
BBC Türkçe’nin aktardığına göre, Finans piyasalarının yakından takip ettiği FT, ‘Akıllı bir otokrat, neyi kontrol edemeyeceğini bilir’ başyazısında AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasaların faiz artırım talebine karşılık vererek doğrusunu yaptığını belirtti ve şu ifadelere yer verdi:
“Erdoğan, küresel finansın seyrinin ne derse ona göre hareket etmeyeceğini öğreniyor. Akıllı bir yönetici, politikalarını da değiştirmeyi bilmelidir. Faizlerin yükseltilmesi doğru bir karardı. Başka benzer adımlar atmak durumunda da kalabilir.”
‘Siyasi kumar, giderek riskli bir hal alıyor’
FT, başyazısında, liradaki düşüşün önlenememesi halinde 2001 yılındaki kriz öncesi görülen ‘eski kötü günlerin’ yeniden yaşanabileceği uyarısında bulundu:
“Söylemeye dahi gerek yok, Erdoğan’ın otokratik yönetimi altında Merkez Bankası’nın bağımsızlığı düşüncesi de çok uzun bir zamandır geçerliliğini kaybediyor. Hassas konularda karar verme gücü yalnızca kendisinde. Uzun bir zamandır, para birimindeki değer kaybına verilecek en bariz yanıt olan sert bir faiz artırımı seçeneğini hayata geçirmekten kaçınıyordu. Bu direnç, kısmen ideolojik nedenlerden kaynaklanıyor. Erdoğan, faizi ‘tüm kötülüklerin anası ve babası’ olarak tanımlıyor. Ancak bu direncin siyasi nedenleri de var. Gücünü pekiştirme planlarının başarıya ulaşması, Kasım 2019’da olması gerekirken 24 Haziran 2018 tarihine çektiği cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin her ikisini birden kazanabilmesine bağlı. Bu siyasi kumar, liradaki düşüşün hızlanmasıyla birlikte giderek riskli bir hal alıyor.”
‘Finans piyasaları, hapse attığı gazeteciler gibi değildir’
FT yazıda, Türkiye’deki yüksek enflasyon, cari açığın finansmanı için yabancı sermaye girişine duyulan ihtiyaç ve kurdaki yükselişin döviz borcu olan şirketler üzerine yarattığı baskılar gibi ekonomiye yönelik bir dizi ciddi riskin sürdüğüne dikkat çekti:
“Tüm bu risklerin ışığında harekete geçilmesi şarttı. Esas soru Merkez Bankası’nın ‘geç likidite penceresinde’ yaptığı 300 baz puanlık faiz artımının yeterli olup olmayacağı. Bunun alternatifleri döviz rezervlerini kullanmak ve sermaye kontrollerine başvurmak olur. Sermaye kontrollerine başvurmak ülkeye fon girişini azaltır. Türkiye’nin döviz rezervleri Nisan ayı sonu itibariyle 85 milyar dolar olduğundan dolayı ilk seçeneğe başvurmak mümkün görünüyor. Ancak Ağustos 2016’dan bu yana rezervler 17 milyar dolar azaldı. Rezerv kullanımının da bir sınırı var. Para biriminin zayıflığı, Erdoğan’ın Türkiye’nin finans piyasalarının güvenini kaybetmesine neden olan alışılmadık görüşleri ve dengesiz politikalarına yönelik yüksek sesli bir uyarı oldu. Finans piyasaları, hapse attığı bahtsız gazeteciler gibi değildir. Beğensin ya da beğenmesin, piyasaların olumlu düşünmesine ihtiyacı var. Bunu geri kazanabilmesinin yolu da gerçekçi ve aklı başında politika yapmaktan geçiyor.”