Kendim İçin Bir Şey İstiyorsam Namerdim Diyen Ne İstiyor?

YORUM | TARIK TOROS

Önermemiz basit:
Türkiye’nin başındakilerin ülkeyi yönetme gibi bir derdi yok.
Hayatlarının devam etmesi için o koltukta oturmaları gerekiyor.
Kalktıkları anda ya hapse girerler ya da her şeylerini yitirirler.
Bir daha da kafayı kaldıramaz, insan içine çıkamazlar.
Medyasından bürokratına tüm unsurlarıyla durumları budur.
Başta muhalefet duruma itirazı olan herkes bunu böyle kafasına sokmak zorunda.
**
Hitler yolunu tutan diktatörlerin sonu yoktur.
Bir hapis veya kaçak hayatı olmaz bunların:
-Her şeyin bittiğini gördükleri,
-Bir çıkış olmadığına ikna olduklarında,
-Kendi fişlerini kendileri çekerler.
-Bununla vazifelendirilmiş birileri bile olabilir.
-Kendi kafasına sıkamıyorsa, görevli biri sıkar.
**
24 Haziran’da çifte seçim var.
Muhalefet,
-Tek adama hayır,
-Tek parti dönemini sandığa gömeceğiz,
..gibi söylemlerle siyaset yapıyor.
**
Bir kere…
Tek parti devleti filan değil…
Türkiye’yi “Erdoğan rejimi” yönetiyor.
Adıyla, sanıyla böyle bu.
**
Doğru teşhis yoksa tedavi de olmaz.
Saray’daki zat;
Öncekiler gibi…
“Seçmen bize muhalefet görevi verdi” deyip gecekondusuna taşınmayacak.
Kalan tüm yaşamı o koltuğa endeksli.
**
Deplasmandasınız.
Sahaya zaten 3-0 mağlup çıkmışsınız.
Hakem aleyhinizde.
Taraftar sürekli ıslıklıyor.
Oyun boyunca kurallar değişip duruyor.
Çelmeler, kafa atmalar, çamura saplanmalar, her şey aleyhinizde.
Buna rağmen 4-5 tane atıp maçı almak…
Hatta, galibiyetinizi de tescil ettirmek zorundasınız.
Maç iptal edilebilir, yarıda kalabilir, ertelenebilir, üstüne ceza yiyebilirsiniz, vs.
Ülke böyle bir seçime gidiyor.
Demokrasi şöleni değil bu.
**
İkincisi:
Diktayı sandığa gömme iddiasıyla seçime giriyorsanız…
Tek adam yasalarının antidemokratik olduğunu kabul ediyorsunuz, demektir.
Zaten, referanduma “hayır” demiştiniz.
O halde…
24 Haziran’dan sonra bunu düzelteceğinizi, başkanlık sistemi devam edecekse parlamento ile dengeleneceğini veya tekrar parlamenter sisteme dönüleceğini filan konuşmanız gerekir.
Mevcut anayasa, kim başkan olursa olsun onu tiranlaştırır.
Gerçekten rahatsızsanız, bunu düzeltmekle başlamalısınız.
**
Muharrem İnce diyor ki:
“Saraya değil Çankaya’ya yerleşeceğim. Sarayı da bu ülkenin en zeki çocuklarına okul yapacağım.”
Bir önemi yok.
Ülkenin problemi, başkanın nerede oturduğu değil.
40 tane mesele sıralansa, bu kırkıncı bile olmaz.
Sıkıntı, Muharrem İnce’nin başka bir lafında.
O da şu:
“Köprü yapmak kolay. Birinci köprüyü Süleyman Demirel yaptı. İkinci köprüyü Turgut Özal yaptı. Üçüncü köprüyü Tayyip Erdoğan yaptı. Dördüncüyü de Muharrem İnce yapar. Köprü yapmak kolay.”
**
Mesele bu esasen.
Yeni cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başkası olacaksa…
O kişi…
Daha adaylığının üçüncü gününde kendi dönemine böyle atıfta bulunup pozisyonunu kutsamamalı.
Yoksa, al başına yeni bela!
**
23 Nisan 2010’da…
Dönemin başbakanı, Çocuk Bayramı nedeniyle çocukları kabul etti.
“Ben çok yoruldum bu nedenle başbakanlığı sevgili başbakanımıza bırakıyorum” diyerek, yerini 4. sınıf öğrencisi konuğuna bıraktı.
Çocuk Başbakan, “Ben konuşmama başlayayım mı” diye sorunca…
Aldığı cevap neydi biliyor musunuz:
“Yetki senin. Asarsın kesersin. Her şey sende.”
**
O gün üzerinde durulmayan bu laf mühimdi.
Çok değil, 4 sene sonra…
Dediğini yaptı o şahıs.
Astı kesti, muhaliflerinin üzerinden silindirle geçti.
Ve adım adım kendi rejimini inşa etti.
**
Onun için, herkes ağzından çıkana dikkat edecek, etmeli.
Sadece Muharrem İnce mi?
Meral Akşener’e bakalım.
Seçim vaatlerinden sonuncu ne biliyor musunuz:
-30 Nisan 2018 tarihi itibariyle 4.5 milyon vatandaşımızın tüketici kredisi, kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarından doğan borçlarını satın alacağız.
-İşsiz, emekli ya da asgari ücretle çalışanların borçlarının tamamını, sileceğiz.
-Şehit ve gazi ailelerinin bu durumdaki tüm borçlarını sileceğiz.
**
Her şeyi söylesinler lakin…
Bu vaatlerle ortaya çıkıp, “İnin vatandaşın sırtından” demesinler.
Biri inecek, öbürü binecek.
Affedip cebinden mi ödeyeceksin?
-Hayır, hazine karşılayacak.
Hazinede var mı peki kaynağı?
-Ne gezer, senden benden çıkacak!
24 Haziran’a doğru istikamet maalesef bu.
**
Demirel’e atfedilen bir sözle bitireyim.
Bir gün canı fena halde sıkılıp yanındakilere şöyle söylenmiş:
-Bu ülke iyi yönetilmiyor!
Sonra da duraklayıp kısık sesle şöyle mırıldanmış:
-Ne zaman iyi yönetildi ki..!
(tr724)