Hayırlısı Hangisi Acaba?

YORUM | LEVENT KENEZ

Ne ararsan var.
Şark kurnazlığı…
Aylarca erken seçim kesinlikle olmayacak deyip erken seçim istemenin vatana ihanet olacağını söyleyip muhalefeti hazırlıksız yakalamak için baskın bir seçime karar verdi.
Tehdit…
7 Haziran’da kendisini tek başına iktidar yapmayanları bu kez açıktan uyardı. Faturanın ağırlığından bahsetti. Sanki hükümeti kurdurmayan kendisi değilmiş gibi. Ne kastettiği belli. 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasında dökülen kanın sahibi itirafçı oldu. Bu kez önden uyardı olacaklar için.
Şantaj…
Aday olmayı düşünen eski cumhurbaşkanına beli silahlı eski arkadaşını yolladı helikopterle. Mafyavari bu ziyarette beli silahlı adama pek de güvenmediği için yanına da saraydan sazcıyı ekledi, “Git bak bakalım ne konuşacaklar” diye. Muhatap mesajı aldı.
Rüşvet…
Seçim olmasa hayata geçmeyecek aflar, izinler, ikramiyeler havada uçuşuyor. Defalarca izlediğimiz ve sonundaki felaketi bildiğimiz film yeniden sahnede. Geçen seçim bu rüşvetlerin çok daha azını öneren muhalefeti meydanlarda aşağılamışlardı. Kazanmak için her şeyi yapacağını gösterircesine senin benim paramdan rüşvet dağıtıyor. Kim kime öğretmiş belli değil ama memurun ve orospunun rüşvetini önden vereceksin diyen hırsızın dediğini yapıyor. Milleti gördükleri yer burası aslında itiraf edemiyorlar. Oyunu bunlara verirse milletimiz, bunlara vermezse nankörler.
Hapis…
Ne güzel seçim. Türkiye’nin 3. en büyük partisinin lideri hapiste. Tek bir sebepten dolayı. Bunu deli ettiği için. Konuştuğu zaman etkilediği için. Sevmeyenlerin bile sempati ile baktığı için. Kürt oylarını toparlayabildiği için. Referandumdan önce hapse atmıştı ki referanduma etkisi olmasın diye. Hala hapiste. Birilerinin seçim hazırlıklarına aylar öncesinden başladığının en büyük ispatı.
Haksız rekabet…
Dolaylı ya da direk sahibi olduğu gazete ve televizyonlar neredeyse piyasanın tamamı. Yetmezmiş gibi ne olur n’olmaz diyerek kendisine secde etmekten beli tutulan Doğan Grubu’nu da aldı ki en ufak bir kaza olmasın. Devletin bütün imkanları ile propaganda yapacak. Bir de başbakanı dolaştıracak. Yakında devlet kurumlarının icraatın içinden gibi televizyon reklamları sıklaşacak. Kamu spotu diye hükümet reklamlarını izleteceğiz. Rakiplerine en bel altı iddia ve yalanları yazdıracak. Daha önce on kere açılan yerler toplu açılış törenleri ile yeniden açılacak.
Hile…
Kaç milyon pusula basıldığını bilen yok. Mühürsüz oyların geçerli sayılacağını çoktan koydu cebine. Sandık başkanları partili memurlar. YSK zaten partisinin bir organı gibi. Tedbiren sandıklara polis, jandarma dikiyor. Amatörler sandıkta oy çalarmış, bunlar oldukça profesyonel. 100 bin imza meselesini bir yıldır savsakladılar. Daha kanunu çıkmayan değişiklikleri beklemeden seçim ilan ettiler. Sonra da meydan meydan milli irade, halk iradesi diyor.
Şimdi neden Suriye’ye girdik, neden bir anda savaş durumuna geçtik, mehmetçik edebiyatı nereden çıktı, şehit cenazelerinde şovlar anlıyorsunuz değil mi? Bir süredir pompalanan Osmanlı güzellemelerini. Aslında o hep seçime hazırlanıyordu. Devletin bekası, kahraman mehmetçik, şehitlerimiz, ecdat, kimin öldürdüğü hala bilinmeyen 15 Temmuz’da hayatını kaybedenler onun seçim afişi demek.
Dünya tarihi gösteriyor ki diktatörlükler çok maliyetli. Bir adamın görevde kalması için ödenen bedeller çok ağır. Maddi ve manevi. Halbuki elinde öyle büyük bir fırsat vardı ki eğer bu yola girmese kendisi istemese bile her yere heykelleri dikilir, ülkenin kurucusu gibi muamele görebilirdi. Türkiye’yi AB’ye sokmuş ya da o seviyeye getirmiş bir lider olsaydı Türkiye’nin kaderini değiştiren adam olarak altın harflerle yazılacaktı ismi. Bunu başarsaydı İslamcı bir liderin başardıkları dünyada ders kitaplarında okunacaktı. İslamcı bir liderin ülkesindeki demokrasi ve özgürlükler yüzünden İslam’a yapacağı hizmetin sevabı 7 ceddine yeterdi. Kürt sorununu çözmüş bir lider olsaydı asırlık bir problemi halletmiş olmakla kalmayacak, ülke uçmuş gitmiş olacaktı. Kader bunları önüne getirdi, imkanı ve gücü de verdi ama kendisi arkasından herkesin söveceği bir diktatör olmayı tercih etti.
Şimdi 50 metre önden başladığı, hakemi kendisinin belirlediği 100 metre yarışında rakiplerinin her birine bir pranga takılan yarışı koşacak. Ve bunu kazandığı zaman büyük bir şeyi başarmış gibi de sevinecek. Etrafındakiler de sevinecek. Belediye garsonundan işadamına, ev kadınından hisli edebiyatçıya, milyarder futbolcudan çiftçiye öyle bir rant sistemi kurdu ki o giderse kazanımlarını kaybedeceğini düşünenlerin sayısı sandığımızdan çok fazla. Ama asla çoğunluk değiller. O da bunu biliyor.
Seçim aslında sadece bu demek: Türkiye tarihte bir Ortadoğu diktatörünü sandıkta devirip ondan kurtulan ülke olabilecek mi olamayacak mı? Şimdiye kadar bunu başaran olmadı. Belki de sandıkta devrilip gitmeyi hak etmiyordur. Türkiye eğer bunu başarırsa çok büyük bir iş başarmış olacak. Benim şahsen bütün arzum Türkiye’nin bu maliyetli, zalim ve hırsız yönetimden en az zararla ve şiddetsiz kurtulması. Normalleşmenin önünün en barışçıl şekilde açılması.
Türkiye değişim demezse pek yakında duvara toslayacak ve o zaman belki de kurtuluş, şoför mahallinde bunun olmasıdır.
(TR724)