O Kadının Kalbi

YORUM | AHMET BOZKUŞ

Boğazımıza dizilen kaçıncı yumruk bu? Aldığımız nefesin, akciğerimize ulaşmasına mani olan kaçıncı düğüm?
Pazar sabahı duyduğumuz o haber, gördüğümüz fotoğraflar, o kısacık video… Ne ben ne aynı ortamda bulunduğumuz sürgün arkadaşlar bir cümle kurabildik. Sustuk, kaldık. İkinci gün oldu ve ben hala bununla alakalı iki cümle yazabilmiş değildim ki Twitter’da adımın eklendiği bir konuşma gördüm.
Önceki yıl 13 Mart 2017’de yazdığım “Rica Ediyorum Susmayın başlıklı yazıda anlattığım hatıradaki hanımefendinin dün vefat eden Esma Hanım olduğu yazıyordu. Benim bunu bilebilmem mümkün değildi. Zira ismini dahi bilmiyordum o annenin. Öyle olup olmadığını anlayabilmek için parçaları birleştirmem gerekiyordu.
O kadın 74 gün cezaevinde kalmıştı, Esma Hanım’ın da iki buçuk ay hapis yattığı yazılıydı. İzmir’deki kadının kucağında minicik bir bebek vardı, Esma Hanım’ın sırtında taşıdığı çocuk üç yaşındaydı. İzmir’deki kadın kucağındaki bebekle sahne arkasına gelip bana o ricada bulunmak için epey bir meşakkati göze almıştı. Esma Hanım sırtında bir bebek, yanında iki çocukla özgürlük için buz gibi havada ölümü göze alıp kilometrelerce yürümüştü. İzmir’deki kadının ricası, cezaevinde geride kalan arkadaşlarıydı. Esma Hanım’ın duası da aynıydı: Esaret memleketinde geride kalan arkadaşları…
Parçalar birleşiyor, soru cevabını buluyordu. İzmir’deki kadın Esma Hanım’dı. İki yıl kadar önce tam da bugünlerde bana ümit verip, gayretime gayret katan o anne, şimdi acının en koyusunu bırakıp gidiyordu.
İzmir’de katıldığım o programı kaç kez hatırladım, oradaki anaokulunun öğretmenlerini kaç kez düşündüm bilemiyorum. Kaç kez düşündüysem hepsinde o anneyi ve bebeği de yad ettim. “İnşallah iyidirler…” duasıyla birlikte.
Ve dün gam taşıyan bir gemi gibi gelip limanımıza demir attı o fotoğraflar. Defalarca karşıma çıkmasına rağmen o kısa videoyu izleyemedim. Sadece Esma Hanım’ın ve çocuklarının sözlerinin yazıya dökülmüş halini okuyabildim.
Ne kadar yoruldular, ne kadar üşüdüler, ne kadar korktular? Nasıl teselli etti Esma Hanım, hangi masalları anlattı, hangi duaları okudu? Beraber şarkı da söylediler belki… Arada bir durup üşüyen ellerini ısıttı mı nefesiyle yavrularının? Babalarına kavuşma hayaline tutunup öyle mi adım attılar yeniden?
Ben, benden ricasına tutunup yazmaya konuşmaya devam ettim. O hatırayı, o kadar çok yerde, o kadar çok insana anlattım ki… Heyecanını ödünç alıp hediye ettim nice insana. Adını dahi bilmediğim bir kadının ümit rüzgarıydı dolduran yelkenlerimizi.
Kalp, bu! Dayanamıyor işte. Esma Hanım’ın bunca yorgunluğa dayanamayıp pes eden kalbine mi sitem edeyim, kan pompalamaktan başka işe yaramayan kendi kalbimden mi utanayım…
Sonra düşündüm. Esma Hanım, benim yazdığım hatıradaki kadın değil. Daha fazlası! Memleketin cezaevlerini dua bahçesine çeviren on binlerce kadın aslında Esma Hanım. Yapayalnız kalmasına rağmen izzetinden, onurundan zerre kayıp yaşamadan ayakta duran on binlerce kadının siması var Esma Hanım’da. Asalet kelimesinin ne anlama geldiğini yaşayarak gösteren sinesi yangın yeri annelerin, sevdası yarım kalmış kadınların, umudu hançerlenmiş genç kızların ta kendisi Esma Hanım.
Kırık kalbini şahit olarak sunup, tıpkı Meriç’i geçtikten sonra geride kalanlar için kurtuluş duası ettiği gibi, Allah’ın huzurunda da geride kalanlar için kurtuluş isteyeceğinden eminim Esma Hanım’ın.
(TR724)