YAZI DİZİSİ | NACİ KARADAĞ
Başlıktaki ifade bana ait değil. Dolayısıyla Diriliş Ertuğrul’dan aldığı gazla elde ekmek bıçağı sağa sola saldıranların, varsa sıkıntıları bunu Alman resmi makamlarına yöneltmeleri gerekiyor. Zira Stuttgarder Zeitung gazetesinde yayınlanan Alman istihbarat raporundaki ifade aynen şöyle: “Erdoğan’ın özel kriminal birlikleri.” (Şuraya da bakabilirsiniz.) Aynı gazete üç gün önce yayınladığı yeni bir haberde örgütün iç yüzünü, örgüte giriş ve çıkışları bizzat kahramanlarının ağzıyla aktardı. Merak eden şuradan bakabilir.
Kuruluşundan silah teminine, özel olarak parasal yardımdan, istihbarat desteğine kadar pek çok alanda Türk hükumetinin başlangıcından beri organize ettiğini bütün Almanlar biliyor. İki isim öne çıkıyor bu çete ile ilintili olarak: Metin Külünk ve İlnur Çevik. MİT’in özel birimler oluşturarak bu çeteye espiyonaj ve lojistik destek sağladığı da bilinmekte.
Ülke içinde her türlü dini argümanı dibine kadar kullanan AKP iktidarı, Almanya’daki bu çete şubesinde bahsi geçen konularda pek hassas değil. Uyuşturucudan fuhşa, silah ticaretinden kumara, adam öldürmeye teşebbüsten kundaklamaya kadar her türlü yasadışı işe bulaşmış durumda ‘Almanya Osmanlıları’…
Basit bir motosiklet çetesinin, bir ülke istihbaratı tarafından nasıl suç birliğine dönüştüğüne kısaca bakmadan önce, bir olayı aktarmak zihin açıcı olacaktır.
Olay yaklaşık bir sene önce cereyan eder.
Almanya’da Türklerin yoğun olduğu bir bölgede yer alan, genelde Türk tüketicilere hitap eden bir markete sabahın erken saatlerinde üstü başı perişan halde bir genç kız gelir. Ne ismi vardır ne cismi. Hiçbir kimlik bilgisi olmadığı gibi şuuru da yarı açıktır. Market sahibi şaşırır ama sokakta da bırakmaz kızcağızı. Zar zor Türkçe konuşmasından Türk olduğunu anlar yaşı en fazla 20 olan bu genç kızın. Kollarındaki izlere bakılırsa uyuşturucu bağımlısıdır da…
Birkaç gün bakar kıza.
Ancak genç kız sürekli tedirgindir ve kendi hakkında hiçbir bilgi vermemektedir. Market sahibi ısrarla, “Kızım, annen, baban ailen yok mu? Benden korkmana gerek yok! İstersen devlet yetkililerini çağıralım seni onlara teslim edelim. Hem korurlar, hem tedavi ederler,” der ama nafiledir…
Aradan geçen kısa süre içinde genç kız toparlar. Açıkçası market sahibi de tedirgindir, kızın değerli bir şeyler alıp kaçabileceğini de düşünmektedir. Zira geleli bir haftayı geçmesine rağmen kendisiyle ilgili en ufak bir ipucu bile vermemiştir.
Marketin arka kısmında yatıp kalkan bu kız, bir sabah erkenden tıpkı geldiği gibi sessizce kayıplara karışır. Yazdığı küçük notta her şey için teşekkür etmektedir. Yiyecek ve içecekten başka da bir şey almamıştır.
Esas ilginç gelişme ise o öğlen vakti olur.
Genelde Türklerin yaşadığı cadde kulak tırmalayan homurtularıyla peşi sıra gelen motosiklet konvoyunun çıkardığı egzoz sesiyle yankılanır. Son Of Anarchy filminin bir sahnesi gibidir durum. Hepsi deri ceket giymiş, iri yarı bir düzine adam marketin önüne park edip içeri girerler. İnanılmaz biçimde rahat ve kendilerinden emindirler.
“Tuğçe (ismi ben uydurdum) nerede?” diye sorarlar market sahibine. Seslerinde tehditvari bir hava vardır ve her an bir bela çıkarabileceklerini hissettirmişlerdir muhataplarına. Market sahibi biraz aptalı oynar, kimden bahsettiklerini bilmediğini söyler ama cep telefonundan kızın market kapısında çekilmiş bir resmini gösterir motosikletlilerin lideri. “Bize oyun oynama moruk!” diye çıkışır. “Burayı iki dakkada duman ederiz. Nerede?” diye bu kez doğrudan tehdit ederler. Kasiyer kız aklından polisi aramayı geçirir ama son derece tecrübeli olan çete lideri, “Boşuna arama arkamızda kimin olduğunu bilmiyorsan ve yaşamayı seviyorsan bunu yapma bence!” der.
Deri montunun cebinden bir pasaport ve kimlik çıkarır. Marketçinin bir süre misafir ettiği kıza aittir bunlar. Marketçi meselenin boyunu aşan bir durum olduğunu anlar ve sabah kayıplara karıştığını söyler. Marketçinin omzuyla boynunun birleştiği yeri sıkıca tutup canını hafifçe yakan çete lideri, “Bak sen saf birine benziyorsun. O yüzden sana inanıyorum. Ama yalan söylüyorsan, tekrar gelirim ve bu kez dostça olmaz gelişim ona göre,” der. Cep telefonundaki fotoğraf koleksiyonundan bir kare daha gösterir ve pis pis sırıtır. “Bu kim biliyor musun?”
Marketçi başını olumsuz anlamda sallar.
“Neyse bilmesen daha iyi…” der ve çetesiyle beraber motosikletlerine atlayıp yine büyük bir gürültü seremonisiyle caddeyi terk ederler.
Fotoğraftaki kişi çok enteresan biridir…
Başka bir tarih ve yer. Bu kez Türkiye’deyiz. 2016 Ekim ayı, Ankara. Saray’ın danışmanlarına ait odalardan biri. Bir grup Çete elemanı, liderleriyle beraber çok önemli bir ismi ziyaret eder. Karşılıklı görüş alışverişi yapılan bu toplantı gayet dostane geçer. Bu isim daha sonra Alman polisinin kendisine sorduğu sorulara mail ile cevap verir ve şöyle der: “(Almanyalı Osmanlılara) güzel çalışmalarına ve Almanya’da Türk gençlerini sokaktan kurtarmaya devam etmelerini söyledim.”
“Güzel çalışmalar” nedir acaba… Birazdan bakacağız.
Ziyaretçi kesim ise biraz farklı yansıtır bu görüşmeyi. Onlara göre bu önemli zat bizzat kendilerinin hediye ettiği tişörtü giymiş, hatıra resimleri çektirmiş ve hükümet olarak tüm kurumlarıyla arkalarında olduklarını teyit etmiştir. Görüşmenin diğer tarafı ise şu açıklamayı yapar: “Saygıdeğer kurucumuz, Cumhurbaşkanımızın danışmanlarından İlnur Çevik, Almanyalı Osmanlıları Cumhurbaşkanlığı’nda kabul etti. Grubun sembolünün olduğu tişörtü giyerek, cumhurbaşkanlığının yurt dışındaki terör örgütlerine karşı mücadele eden Türk vatandaşlarının arkasında olduğunu söyledi.”
“Terör örgütleri”nden kastın muhalif aydınlar, gazeteciler, akademisyenler olduğunu herkes biliyor şüphesiz. Çete üyeleri, bu açıklamalarıyla şiddet emirlerini bizzat Türkiye’den Saray’dan aldıklarını da itiraf etmiş oluyorlardı…
Saray’a kadar gidip bizzat Reis ile görüşmemek, bir hayır duasını almamak mümkün mü?
Başka hangi odalar ziyaret edildi, hangi yetkililer ile ne tür anlaşmalar yapıldı, ne tür bir strateji üzerinde mutabık kalındı, şimdilik bunları bilemiyoruz. Ancak, vakt-i zamanı gelince ortaya çıkacaktır. Malum, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır!
İlnur Çevik’i tanıyalım!
Tam adı Hakkı İlnur Çevik… 27 Haziran 1952 Ankara doğumlu İngiltere Warwick Üniversitesi İşletme mezunu. 1973 yılında babası İlhan Çevik’in sahibi olduğu Turkish Daily News Gazetesi’nde çalışmaya başlamıştı.
Gazeteleri Turkish Daily News 12 Eylül döneminde hükümet tarafından verilen ‘özel ödenekler’ sayesinde son teknoloji baskı makinaları alarak atılım yaptı. Daha sonra Milli Piyango biletlerinin basım işlerini alarak işi büyüttüler.
Türk devletinin petrol ve diplomasi ilişkilerinin ağırlığını sırtına almış bir vatanperver olarak (!) bilinen İlnur Çevik, gazeteci kimliğini taşıyan bir isimdi. Hem gazete sahibi hem Erdoğan’ın danışmanıydı ve Saray’da özel odası vardı. Çevik son olarak Güneydoğu’da 65 milyon dolarlık ihale alarak müteahhitliğe de başlamıştı. Bu meslek büyüğümüzün gönüllü olarak yürüttüğü bazı misyonlar da vardı. Örneğin Toplumsal Diriliş Harekatı yöneticisi, Osmanlı Ocakları’nın ve SADAT’ın akıl hocalığı gibi… İddialara göre Saray’daki gölge kabinenin prenslerindendi.
Belki genç kuşak tam olarak kıymetini bilmeyebilir İlnur Bey’in ama bu genç görünümlü kurt gazeteci, Özal, Demirel, Çiller ve Erbakan’a danışmanlık yapmasıyla meşhurdu.
Çevik meslek yaşamı boyunca başta Süleyman Demirel olmak üzere, Turgut Özal, Tansu Çiller (Özer Uçuran Çiller’i Başbakanlık Konutu’nda büyükelçiler ile buluşturmuş) ve Necmettin Erbakan’ın ‘danışmanlığını’ üstlenmişti.
ABD’de Beyaz Saray bahçesinde Demirel’in şapkasını taşırken çekilen fotoğraf Çevik’in meslek hayatının en renkli karelerinden biriydi. ABD’de yapılan bir başka toplantıda kendi bastırdığı özel davetiye ile RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül’ü Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak tanıtması skandalına da bulaşmıştı. Hep yaptığı devlet büyükleri ile büyükelçilikler arasında mesaj taşıma işini abarttığı için Demirel tarafından yanından uzaklaştırıldığı söyleniyordu.
Erbakan’ın danışmanlığını yaptığı dönemde, Ankara’nın en lüks semtlerinden Arjantin Caddesinde açtığı TDN Cafe’de “içki ruhsatı olmadığı halde” içki satmıştı. Çankaya Emniyet Müdürlüğü, “ruhsatsız içki satışından” TDN Cafe’yi 2 kez basmıştı.
AKP’den siyasete atılan İlnur Çevik ön seçim yoklamasında umduğunu bulamadı. Çevik, 125 oy almasına rağmen listeye girememişti.
Sahibi olduğu Turkish Daily News’in yüzde 51’ini Doğan Yayın Holding’e satarak Aydın Doğan’ın ortağı oldu. Satışın ardından Doğan Turkish Daily News adlı yeni bir şirket kuruldu.
Aynı dönemde aldığı 65 milyon dolarlık ihale ile Erbil’de Selahattin Eyyübi Üniversitesi Kampüsünü ve Süleymaniye Havaalanı’nı ortaklarıyla birlikte yaptı.
Çevik’in yolu 2001 yılında AKP kurulma sürecinde, Refah hükümeti döneminin dışında, Erdoğan’la bir kez daha kesişti. Ahmet Bayrak adlı bir işadamından 1 milyon 57 bin 109 Alman Markı borç alan Çevik’in, borcunu ödememesi üzerine, Bayrak’ın avukatları tarafından önce evine daha sonra çalıştığı gazeteye haciz getirilmişti. Erdoğan aracılığıyla bir dönem Adalet Bakanlığı yapan Şevket Kazan’dan yardım istedi. Haciz memurlarına “Hiç malım mülküm yok” diyen Çevik, Turkish Daily News gazetesini sattığı Aydın Doğan’dan aldığı paranın bir bölümünü oluşturan 200 bin Dolar ve 13 bin adet Doğan Holding hissesini mal beyanında bildirmeyince “yalan mal beyanında bulunmak” suçundan 1 ay hapse mahkum olmuştu.
Çevik’in görüldüğü yerde tutuklanması için hakkında çıkarılan arama belgesinde: Hakkı İlnur Çevik, 20/05/2002 Aranan-Eminönü İlçe Emniyet Müdürlüğü Beyazıt Polis Karakolunun 01/02/2002 gün ve B-05.1.EGM.4.34.47.23.BTİ.01/659 no’lu yazısına istinaden aranmaktaydı. Mal beyanında: “Gayrimenkulüm, malım yoktur, menkul olarak otomobilim yoktur. Menkul olarak zorunlu ev eşyalarım vardır ve ancak bunlar Ankara 5. İcra Müdürlüğü’nün 2000/5102 esas sayılı dosyası ile hacizlidir. Doğan Daily News AŞ’de Genel Yayın Yönetmeni olarak çalışıyorum. Aylık gelirim 275.000.000 TL’dir (eski para). Maaşımın üzerinde Ankara 5. İcra Müdürlüğü’nün 2000/5102 esas sayılı dosyası ile haciz vardır. Mal beyanı olarak arz ediyorum,” demişti. 20 Mayıs 2002 tarihinde dolar kuru Alış 1.425.000 TL Satış 1.440.000 TL idi ve bu hesaba göre İlnur Bey’in eline ayda sadece yaklaşık 192 dolar geçiyordu!
Hakkında icra takiplerinin sürdüğü ve polis tarafından Türkiye’nin dört bir yanında arandığı günlerde, İlnur Çevik’in Doğan Turkish Daily News’teki ortağı Aydın Doğan’ın himayesinde olduğu ortaya çıkmıştı. Mal beyanında kendisini sıradan bir gazete çalışanıymış gibi gösteren Çevik, aslında Doğan Turkish Daily News şirketinin yarıya yakınını elinde bulunduruyordu. Turkish Daily News, 21 Ocak 2000’de Doğan Grubu’na katılmıştı.
Çevik, yalan mal beyanında bulunmak suçundan çarptırıldığı 1 ay hapis cezasından çıkarılan af sayesinde kurtulmuştu. Şimdilerde ise özellikle Avrupa’da yapılan fişlemeleri koordine ettiği söyleniyordu.
DEVAM EDECEK