HABER-YORUM | SEMİH ARDIÇ
15 TEMMUZ 2016’DAN İTİBAREN HORTLAYAN CADI AVI İNANLAR İNŞAAT’I DA VURDU
15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bahane edilerek Türkiye’de muhbirliğin teşvik edildi ve cadı avı başlatıldı.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta, “Bunları (Gülen Cemaati mensupları) nerede görürseniz bize haber verin. Muhtarlar mahallede kuş uçsa haberdar olmalı.” diyerek muhbirliği bizzat teşvik etti.
İsimsiz ihbar mektupları on binlerce insanı mağdur etti, nice ocaklar söndü, yüzlerce şirket battı.
Daha evvel Almanya’da Yahudilere, ABD’de komünistlere karşı tatbik edilen Cadı avı iki-üç senedir Gülen Cemaati mensuplarına reva görülüyor.
Tabii bu cadı avı sadece cemaat ile gönül bağı olanları değil hemen her kesimden insanı, şirketi mağdur ediyor.
ESKİŞEHİR’DE 4 KİŞİ KATLEDİLDİ
6 Nisan’da Eskişehir’de bir katliam yaşandı. Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde doktora talebesi olarak bulunan (araştırma görevlisi) Volkan Bayar dört öğretim görevlisini tabanca ile vurdu.
Bayar’ın katlettiği kişileri Gülen Cemaati üyesi olmakla itham ettiği, üniversiteden 25 akademisyenin ihraç edilmesini sağladığı ve mahkemede hepsi aleyhine şahitlik yaptığı ortaya çıktı.
Esasında Volkan Bayar 15 Temmuz 2016’dan itibaren giderek koyulaşan yargısız infaz ikliminde kendisine yer edinmiş bir ihbarcıydı.
Akademik başarısızlığını AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk’e ve Milli İstihbarat Teşkilatı’na yaptığı ihbarlarla örtbas etmeye çalışmış.
KATİL VOLKAN BAYAR’I HİMAYE EDEN SİSTEM!
Volkan Bayar tehditlerine rağmen geri adım atmayan ve hakkaniyetten taviz vermeyen 4 masum insanı mesai başında öldürdü.
Emniyet’te verdiği ilk ifadede zerre kadar hiss-i nedamet beyan etmedi.
Onun mesnetsiz ithamlarının kale alınmaması için dilekçe yazanların yüzüne kapanan kapılar her nasılsa Bayar’a gelince sonuna kadar açıldı.
İktidarın himaye ettiği ihbarcılık düzeninde göz göre göre gelen Eskişehir katliamı cadı avının en müessif hadiselerinden biri olarak hatırlanacak.
SERDAR İNAN İFLASINI TWİTTER’DAN İLAN ETTİ
Eskişehir katliamının dehşetini üzerimizden atamamışken İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan 15 Nisan Pazar akşamı sosyal medyada trajik bir paylaşımda bulundu.
İlk defa bir patron tweetle iflasını ilan etti.
O tweete ilave ettiği bir sayfalık açıklama Türkiye’de yargısız infaz ve cadı avının ne kadar vahim hale geldiğini bir kere daha gözler önüne serdi
Aynı zamanda mimar olan Serdar İnan 53 senelik maziye sahip ve senede 600 milyon lira ciro yapan İnanlar’ın 15 Temmuz 2016’dan itibaren nasıl bir cadı avına maruz bırakıldığını anlattı.
16 AĞUSTOS 2016’DA GÖZALTINA ALINDI
Serdar İnan 16 Ağustos 2016’da ‘Gülen Cemaati ile irtibatlı olduğu ve terör örgütüne yardım ettiği’ iddiası ile gözaltına alınmıştı. O gözaltı kararı kendisinin ve şirketlerinin ‘teröre yardım ettiğini’ ispatlamak için yetmiş.
İnan’ın gözaltına alındığı andan itibaren yaşadıkları zerre kadar vicdan taşıyan herkesin yüreğini dağlayacak kadar acı.
Yürek burkan o satırlarını tarihe not düşmek adına iktibas ettim:
“8 gün nezarethanede kaldım ve serbest bırakıldım. Bu 8 gün, 53 yıllık şirketimizi maddi manevi büyük bir yıkıma uğratmıştır.
O dönemde hiç bir suçum yokken, bazı kanallarda ‘Eli kanlı terör örgütü üyesi Serdar İnan’ olarak tariflendim, haksız isnadsız şekilde yargısız infaza uğratıldım.
DELİLSİZ LEKE ÜSTÜNE LEKE ATILDI
1996’dan beri aşevimiz olmasina ve her gün binlerce kişiye yemek dağıtmamıza rağmen 15 Temmuz sonrası Taksim’de bu hizmeti yapmamız kendini gizlemek için yaptı’ şeklinde basında televizyonlarda haber yapıldı, delilsiz gerekçesiz leke üstüne leke atıldı.
Yıllardır vatanına milletine hizmeti kendisine prensip edinmiş terör ile hiç alakası olmayan şirketimiz büyük bir darboğaza düştü.
Gözaltı süresi sonrasında ise bu damga ile yaşama tutunmaya taahhütlerimizi yerine getirmeye çalıştık.
Eskiden bir gayret ediyorsak, on kat gayret etmek zorunda kaldık.
Serbest bırakılmamın hemen ikinci haftasında 21 milyonluk tahvil borcumuzu bin bir zorlukla ödemeyi başardık. Yüzlerce tapuyu sahiplerine teslim edebildik.
Mağduriyetler oluşmasın diye bu zor koşullarda ayakta durmaya, işimizi yönetmeye çalıştık.”
20 AY GEÇMESİNE RAĞMEN İDDİANAME YOK
İnan’ın şu satırları şirketlerin ve şahısların itibarının ‘yargı’ marifeti ile nasıl yerle bir edildiğini bir kere daha gösteriyor:
“Benim 16 Ağustos 2016’da açılan dosyam aradan 20 ay geçmesine rağmen iddianamesi yazılamadı. Serbest kalmama ve hiç bir suçum olmamasına rağmen suçsuzluğum tescillenmedi.
Bankalardan ve müşterilerimizden gelen şüphe ve ithamlara resmi bir cevap veremedik. 20 ay önce üzerimize atlan bu zan ile 600 çalışanımızın ve taahhütlerimizin yükü bizleri maddi manevi bitirdi.
Sapla samanın karıştığı bu ortamda, bir sene önce yurtdışına çıkmak zorunda kaldım, şirketimi uzaktan yönetmeye çalıştım, belki hatalı kararlar aldım.
‘HAYALLERİMİ, BENİ BEN YAPAN DEĞERLERİMİ ARKAMDA BIRAKTIM’
Bu terk ediş benim için kolay olmadı. Hayallerimi, ideallerimi, geçmişimi, en önemlisi beni ben yapan değerlerimi de arkamda bıraktım.
Şirketimiz hakkında en ufak bir soruşturma olmamasına rağmen dedikodu çarkı ve haksız mesnetsiz laflar, ben yurtdışında iken şirketimize zor günler yaşattı.
Bankalar bu süreçte maalesef bir ileri bir geri hareket etti, devamlı limitleri kıstılar, fazla teminatları serbest bırakmadılar, birçok müşterimiz bu şüphe ve zanla bizden mal almaktan vazgeçti.”
‘ARABAM-TEKNEM DAHİL TÜM VARLIKLARIM TÜRKİYE’DE’
Serdar İnan’ın tek temennisi iflas talebinin kabul edilmesi. Zira bu şekilde şirketin varlıklarının satılarak borçların rahatlıkla ödenebileceğini inanıyor: “İnanlar’ın 150 milyon TL ödenmiş sermayesi vardır ve elindeki malların değeri bu zan olmaz ise yaklaşık 300 milyon değerindedir. Arabam, teknem dahil şirketin tüm varlıkları Türkiye’dedir.
Şirketimizin malvarlığı rahatlıkla borçlarının kapanmasını sağlayacak seviyededir. Bu sebeple şirketimizin üzülerek iflasını istiyorum, ilgili resmi makamlardan ricam işlemlerin bu yönde yapılmasıdır, böylece hak sahipleri alacaklarını rahatlıkla alabileceklerdir.”
‘ÜZERİNE ŞİİRLER YAZDIĞIM TÜRKİYEM’
Eskişehir’de 4 can gitti. Serdar İnan da ‘üzerine şiirler yazdığım Türkiyem’ dediği vatanını canını kurtarmak için terk etmeye mecbur kaldı.
Ellerinde iftira ve karalamadan başka delil olmadığı halde Serdar İnan’ı 8 gün gözaltında tutan savcılar aynı süratle ‘takipsizlik’ kararı verseydi bugün İnan işinin başında olabilirdi, 600 kişi de işsiz kalmazdı.
İddianame bile yazmaya lüzum görmediler. Diğer vakalarda olduğu gibi İnan ailesi ve grubu arenada aslanların önüne atıldı.
“Suçu yoksa niye gözaltına alınsın ya da tutuklansın? Devletin vardır bir bildiği.” cümlelerinde ete kemiğe bürünen cellatlığa bir kere daha göz yumuldu.
Bu cadı avında ölen sadece 4 akademisyen değil. Ölen biziz, ölen insanlık ve istikbale dair ümitlerimiz.
Yargısız infazlar yüzünden batan sadece İnanlar İnşaat değil.
Yarım asırlık emeklerle beraber Türkiye de batıyor.
(TR724)