Arabuluculuk ve Omurgasızlık!

Yorum | Naci Karadağ

Dünyanın en garip dış politikasına sahip ülke olarak tarihe geçtik çoktan.
Başta Erdoğan olmak üzere, söylediği lafı bir saat içinde yutmakta sakınca görmeyen iktidar kadroları, artık muvazeneyi tamamen yitirmiş görünüyor.
Kısa süre önce resmen havuza dahil edilen Hürriyet yayınladı atmasyon haberi.
Bir telefon görüşmesinden kendisine “arabulucu” kostümü diken saray çevrelerinin önlerine uzattığı metni haber olarak yayınladılar. Elbette birkaç dakika sonra tüm havuz tam kadro halinde nasıl barış pıtırcığı olduğumuzu haykırdı.
Sarayın tüm medyası aynı başlıkla başladı yayına:
“Suriye krizinde arabulucu Erdoğan!” a geçtik çoktan.
Doğru olmadığı her halinden belli olan haber, eğreti durduğu gibi ömrü beş saat bile sürmedi.
Dahası, Suriye’nin bu hale gelmesinin müsebbibi olan birinin barış için arabulucu olması kadar mantık dışı bir şey olabilir miydi?
Adamların savaşmayacağı varsa da Erdoğan araya girmesiyle savaşırlardı!
Nitekim öyle de oldu…

Tüm motivasyonunu nefret, kin ve düşmanlıktan alan bir iktidarın barış istemesi kadar abes bir durum olabilir miydi?
Üstelik komşu bir ülkeyi terörü besleyerek kan gölüne çevirip, milyonlarca insanı yerinden yurdundan ettikten sonra!
 
Bakın iktidar medyasının Amerika temsilcisinin gerçek görüşü şöyleydi oysa:
Bunu bir anlık dalgınlık sonucu yapmadığını da sonradan sıvayıcı tweet atarak perçinledi Saray’ın maaşlı personeli:

Bağlı olduğu iktidar ile saçma sapan açmazına mı yanarsınız, gazeteci kılıklı birinin savaş amigoluğu yapmasına mı, tercih sizlerin!
Ne ki uzun sürmedi bu ikiyüzlülük, kısa süre sonra fabrika ayarlarına döndüler:

Şimdi şöyle bir sıkıntılı durum var.
Bir iktidar (ya da insan fark etmez) bir başka ülkeyi düşman olarak görmüyorsa, bu fikri iki günde değişmez.
İhtimaller şöyle:
Ya “arabuluculuk” meselesi baştan sona tamamen palavraydı.
Ya da Erdoğan aslında kendi yapamadığını Amerika’nın yapması için dua ediyor ama “sorunları barış içinde çözelim” diyerek ikiyüzlü davranıyordu!

Başka seçenek yok. Bir ülke bir günde barış pıtırcığının savaş canavarına nasıl dönüşebilirdi ki?
Nitekim kısa süre sonra havuz ekranında yerini alan ve her konunu uzmanı olan yandaş yorumcular birbiri ardına savaş çığırtkanlığı yapınca manzara netleşti.

Misal:
Suriye üzerinden Türkiye’deki radikalleşmenin mimarlarından İHH’nin başkanı olan şahıs açık açık söyledi:

Bir yardım (ya da öyle görünümlü) derneği başkanı nasıl olabilirdi de, savaşı, bombalamayı övüp, “içimizi serinletmedi!” diyebiliyordu?
Her konuşmasında Batıya atarlanan, Amerika’dan başlayıp Almanya’ya giydiren başta Reis olmak üzere tüm siyasal İslamcılar, bir gün içinde fabrika ayarlarına dönüp savaş ve kan muhabbetlerini tekrar haykırmaya başladılar.
Bir ülkenin dinci faşizmin omurgadan yoksun acımasızlığına bir örnek daha ekledi Trump…
Görelim Mevla neyler!
(TR724)