Yorum | Levent Kenez
Havuz gazetelerinin bu başlıkla duyurduğu haber, Erdoğan’ın dün grup toplantısında Rus Dışişleri bakanı Lavrov’un “Afrin’deki durumu normalleştirmede en kolay yöntemin, Türkler buradaki hedeflerine ulaştıklarını söylediklerinde, bu bölgenin kontrolünün Suriye hükümetine geri verilmesi olacağına inanıyoruz” sözlerine verdiği cevap.
Erdoğan, “Biz yeri geldiği zaman Afrin’i, Afrinlilerin kendisine bizzat teslim ederiz” dedi. Hangi Afrinliler? Girer girmez dükkanlarının yağma edildiği, binlercesinin şehri terk etmek zorunda kaldığı, valilik binasına bayrak çektiğimiz Afrinliler mi?
Daha dün sayılacak bir süre önce AKP’li vekillerle yaptığı toplantıda buraya vali atanacağını söyleyen Erdoğan Afrin’in geri verilmesi ile ilgili olarak “…bunun zamanı bize aittir, onu da biz belirleriz, Sayın Lavrov değil” demeyi de ihmal etmedi.
Öyle “Eyy Lavrov!” falan yok. Sayın Lavrov diyor. Erdoğan’ın arşivi hemen hemen bütün liderler için muhatabımız o değil bu değil şu değil ifadeleri ile dolu. Daha sonra hepsine ayrı ayrı tavizler verilmiş. Afrin’in teslimatı yakındır yani.
Protokol gereği Rus dışişleri bakanının muhatabı Türkiye cumhurbaşkanı mıdır? Bir cumhurbaşkanı isim vererek bir bakana cevap verir mi? Genel politikayı belirtmesi lazımken isim vermesi dahi nasıl yönetildiğimize bir örnek. Kürsüde konuşma yaparken sanki başka yer kalmamış gibi milli eğitim bakanını tahtaya öğrenci çıkarır gibi çağırıp herkesin önünde sorguya çekmesi, bakanın da çocuk gibi pıt pıt gelip mıy mıy bir şeyler demesi artık şaşırtıcı değil ülkede.
Afrin için 52 şehit verilmişti. Karşı taraftan öldürülenlerin sayısının bir propagandadan ibaret olduğundan şüpheniz olmasın. Bu kadar kısa bir sürede 4 bine yakın bir grubu etkisiz hale getirmek mümkün değil. Devletin propaganda bültenlerinde bundan birkaç ay önce Suriye’nin kuzeyinde 3,500 PKK’lı olduğu yazılıydı. PKK’ın lojistik ve pratik sebepler yüzünden ortalama 5 bin mensubunu Kuzey Irak’ta barındırdığı biliniyor. 2-3 ayda bu kadar sonuç alan etkili bir ordunuz varsa yüz kere Kandil’e gitmeniz gerekirdi. YPG’nin, şehrin zarar görmemesi ve eninde sonunda Türk ordusunun şehre gireceğini görerek fazla zayiat vermemek için pek de direnmediğini biliyoruz. Ordunun Güneydoğu’da şehirlere verdiği tahribatta yerel halkın örgütü de sorumlu tutmasından ders çıkardıkları da görülüyor. Büyük ihtimalle Amerikalılar geçici bir harekatın olduğunu bilerek başka yerlere gitmelerini salık vermiş. Afrin dediğiniz Türkiye standartlarında aslında bir ilçe büyüklüğünde bir yer. Zaten devletin propaganda sayıları doğru olsa idi bu kadar büyük zayiatın Türkiye sınırları içerisinde misilleme yansımaları olurdu.
Türkiye’ye uzun vadede bir getirisi olmayacak bir operasyon için bu kadar şehit vermişken ve şimdi buranın elbette ki elimizde kalamayacağı gerçeği ile sanki farkında değilmişsiz gibi karşılaşınca İslamcılarda yeniden Rusya sorgulamaları başladı.
Şunun cevabını gerçekten merak ediyor insan: Esed güçleri -ki bunların Rusya ve İran destekli güçler olduğu malum- Şam’ın doğusunda sivilleri bombalarken bile Batı’yı sessiz kalmakla suçlayan hükümetin iki gün önce İran ve Rus liderlerle el ele kol kola verdiği fotoğraf ne anlama geliyor? Biz Suriye’de kimden yanayız, kimi destekliyoruz, kim düşmanımız, kim dostumuz? Bizim İslamcılar her gün televizyon ve gazetelerinde Doğu Guta ile ilgili timsah gözyaşı dökerken hükümetleri katillerle işbirliği yapıyor.
Birçok kere yazıldı Türkiye’ye mıntıka temizliği yaptırıldığı. Ancak ülkedeki liderin bu tür manevralara ihtiyacı var. Erdoğan sürekli savaş atmosferiyle ülkede estirdiği milliyetçi-Osmanlıcı-İslamcı rüzgar ile muhalif bloktaki sağcı seçmeni yanına çektiğini düşünüyor. İran, Türkiye’yi daha fazla savaş alanına sokuyor ve böylece yıpranacağını ve daha da kalıcı sorunlarla baş başa kalacağını görüyor. Ruslar hiç güvenmedikleri Erdoğan’a Batı blokunda ve NATO’da çatlak oluşturmak için zaman zaman destek veriyor, Erdoğan giderse kendi yandaşlarının geleceği ihtimaline yönelik Erdoğan’a saha temizliği yaptırıyor.
İş tutuğumuz konjonktürel ortakların bu kadar hasmane tutumları ortada iken Türkiye süper güçler arasında giden gelen bir pinpon topuna benzemeye başladı. İşte bu olabilecek en kötü durum.
Erdoğan uzun bir zamandır en önemli özelliği olan pragmatizmi ve uluslararası ilişkilerdeki dengenin yerini fevri çıkışlara ve hesapsız işlere bırakmış durumda. Diktatörlükteki evrelerden yeni bir tanesine geldik. İçerideki Avrasyacıların (İran ve Rusya yanlısı) korkusuz ve pervasız tehditleri, giderek alarm veren ekonomik göstergeler, patronların şirketlerini borçlandırarak tüyme stratejileri, dövizdeki dalgalanma gibi etkenlerden dolayı bir sabah uyandığımızda yeniden saf değiştirmiş olabiliriz.
Ben Erdoğan’ın Rus ve Ergenekoncuların tehditleri ile ilgili olarak Ergenekonculara bir sürpriz yapabileceğini düşünüyorum, kendi kitlesi birkaç dakika şok olur sonra bunun ne kadar isabetli olduğunu yazmaya başlarlar. Ve yine iç siyasete yönelik sahada askeri yeni manevralar ve çılgınlıklar yapabilir.
(TR724)