YORUM | EMİNE EROĞLU
İstanbul Vatikan Temsilcisi rahmetli Georges Marovitch, 28 Şubat sürecinde mahkemeye çağrılır. Vatikan yolculuğuna eşlik ettiği Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında tanık olarak dinlenecektir.
Hayatında ilk defa hakim karşısına çıkacağı için heyecanlıdır. Mahkeme tarihinden bir gün önce oturduğu evin bahçesinden bir demet gül toplayıp vazoya koyar ve gece boyunca loş ışıkların aydınlattığı ibadet odasında güllerin şahitliği ile dua eder.
“Ya Rabbi!” der, “2000 yıl önce Havariler, Hazreti İsa davası için: “Allah’ım bizi şahitlerden yaz!” demişlerdi. Benim şahitlik yapacağım zat da İsa meşrep. Hazreti İsa gibi çok ağlıyor, az gülüyor. İnsanlar onu da anlamadılar. Hem onun da Hazreti İsa gibi evlad u iyal derdi yok. Ama bütün insanlığı evlatları gibi kucaklayan bir yüreği var. İşte ben de bugün, o büyük zata layık, şu beyaz saçlarım gibi apak bir şahitlik yapmalıyım. Allah’ım! Heyecanımı gider, dilimin düğümünü çöz, şahitliğimi kabul eyle!
Ey boynu bükük güllerin Rabbi, bana yardımcı ol! Ol ki sevgi çarmıha gerilmesin.” (Muhterem Harun Tokak Bey’in anlatısıyla)
HAKK’IN ŞAHİTLERİ
Şahitlik, Hazreti İsa’nın havarilerinin duasında derinleşen anlamıyla, insanın inandığı şeyi bizzat tecrübe etmesi demek. Kendi varlığını hakikatin mizanıyla tartması. Eşya ve hadiseleri kalbin rasathanesinden seyretmesi. Eylemlerini vicdanına tasdik ettirmesi.
Şehit de şahitle aynı kökten gelip aynı anlamda kullanılıyor. Kelime-i şehadetle başlayan yolculuklarını başka bir hayat mertebesinde sürdürüyor şehitler. Allah, dinin hakikatine şahit kılarak ödüllendiriyor onları.
Maide Suresi’nde, kendilerine Kur’an okunduğunda bazı Hıristiyanların gözlerinin yaşlarla dolup taştığı anlatılır. Onlar da havarilerin diliyle, “İman ettik Rabbimiz! Bizi Hakk’ın şahitleri olarak kaydet ve tesbit buyur” (Maide, 83) diye dua ederler.
Yakınlık, aşinalık, tanışıklık ağlatır onları. Gönüllerinde aradıkları bir hakikat gelip kendilerine ulaştığı için gözleri yaşlarla dolup taşar. Bir bulmuşluk hissinin şükranıyla kaynağa yönelir, “Rabbimiz, bizi de hakkın şahitleri defterine yaz!” diyerek Allah’ı şahitliklerine şahit tutarlar.
Yoksa, Yusuf’u kuyuda bulup Kahire pazarında çok ucuza satan tacirler gibi, ne aradığını bilmeyenler bulduklarını da anlayamaz, “Yusuf’un güzelliğinin şahitleri” defterine isimlerini yazdıramazlar.
BİRBİRİMİZE ŞAHİTLİK ETMEK
“Bediüzzaman ve uzak yakın il ve ilçelerden toplanan 120’ye yakın talebesi asılacak,” diye her yerde konuşulur, erkek hakimler davadan korkup çekinirken Denizli mahkemesinde çıkar sahneye Hakime Hesna Hanım. Suç teşkil eden kitapları okur birer birer.
Ve anlar, dosyada ismi geçen sanıkların sipariş üzerine idamlarının istendiğini.
Vicdanı aklından önce feryat edip: “Suç bunun neresinde?” diye sorar.
Kendini ortaya koyarak Bediüzzaman’ı ve talebelerini beraat ettirir.
Bu beraat Üstad’ın beyanı ile, Hesna Hanım’ın Kur’an davasına taraftar çıkmasıdır ve onun adını gavsların, kutupların yanına yazdırır.
Hesna Hanım, dava sonrasında Bediüzzaman’ın selamını alıp kendisi hakkındaki hüsn-ü şahadetini öğrenince saçından tırnağına kadar bir elektriklenmeyle sarsıldığını, içinde, ta derinlerde eski bir yara kanamış gibi ağlamaya başladığını ve ağlamasını bir türlü durduramadığını anlatır.
Marovitch’in şahitliği onu havarilere ne kadar yakınlaştırmışsa, verdiği karar Hesna Hanım’ı gavslara, kutuplara ve elbette hakikate o denli yaklaştırır.
Zira biz, birbirimize şahitlik etmeden Allah’ı kendi hakikatimize şahit kılamayız.
HAYATIMIZ İMANIMIZIN ŞAHİDİ
Gözyaşları Hesna Hanım’a, boynu bükük güller Marovitch’e şahitlik ettiği gibi, tüm varlık insana şahitlik eder.
Hayatımız imanımızın şahididir, ödediğimiz bedel sadakatimizin.
Duvarlar çilemizin, yıldızlar uykusuzluğumuzun, yüzümüze kapanan kapılar kimsesizliğimizin şahitleri.
Zindan âhlarımızın, Meriç vedalarımızın, geceler dualarımızın.
Ümitlerimiz bahara olan inancımızın, duruşumuz istikametimizin, susuşumuz ikrarımızın…
Muhacir Ensar’a şahit, Ensar geride kalanlara.
Mazlumlar zulme şahit, zalimler kendi yalanlarına…
Ülkelerinde hükümferma olan zulmü görmezlenen, her şey yolundaymış gibi hayatlarına devam edenler tarihin yalancı şahitleri.
“Senin yüzünden bana da F…cü diyorlar,” diye eşini boşayan koca, KHK ile atılan evladına kucak açmayan ebeveyn, annesi babası hapiste olan çocuğu sahipsiz bırakan yakın akrabalar, kalp taşımıyor oluşlarıyla, insafın o yerde nâmının kalmadığının şahitleri.
Mahallelerine taşınan mağdurların evlerini gözetleyip ihbar eden komşu, sarma yapan ablaların peşine düşen polis, masuma suç uydurmaya çalışan savcı, kendi öğrencisini “vatan haini” diye teşhir edip hakaret eden öğretmen şahitlik vasfını yitirmiş zulüm aygıtları…
Ve hepsi birden, sema ehlini kendi cürümlerine şahit kıldıklarının bile farkında olamayacak kadar gözyaşından uzak “kalpzede”ler.
Hayatları değil imanlarına, insaniyetlerine bile şahitlik etmeyenler.
Mazlumlara, “Ey kırık kalplerin, boynu bükük çocukların Rabbi!…” diye dua ettirenler…
İşte onlardır, isimlerini “Hakk’ın şahitleri” defterine yazdıramadıkları için sevgiyi çarmıha gerenler…