Yorum | Naci Karadağ
Çok değil bir hafta önce şunları yazmışız bu köşede: “Hatta bir gün ortaya çıkıp ‘peygamberler de bizi aldattı’, filan derlerse kimse şaşırmasın inanacak yüzde 35’lik bir Aldanist topluluğu hazır kıta bekliyordur. Aldanizm’in yayın organları hepsi aynı manşet ile çıkacaktır emin olun: 1500 yıllık gerçek, İslam ile aldatıldık! Biliyoruz epey uç bir örnek ama inanın muhal değil artık bu ülke için.”
Önceki gün Erdoğan şöyle bir konuşma yaptı:
“Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hocaefendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın.”
Hemen o akşam ekranlara masalar kuruldu, oturak alemleri yapıldı ve Erdoğan’ın ne kadar önemli bir noktaya parmak şeyettiğinin altı çizildi. Gözüne girmek isteyenler kamikaze çıkışı bile yaptılar. Daha Erdoğan’ın kendisi bile ne dediğini sindirmeye başlamamıştı ki, sözgelimi Atılgan Bayar isimli eski kadrodan olup bugünlerde dışarıdan içeriye esefli mesajlar yollayan zat, “Ayet bize güncelleyin demiyor mu? ‘Ey iman edenler, iman ediniz.’” şeklindeki tivitiyle liderliği alıverdi.
Bu zamanda trol olmak çok zor. Hele hele Tayyip Erdoğan gibi atarlı bir siyasetçiyi ölümüne savunacak ve ekmeğinizi buradan çıkaracaksanız. Nitekim daha 24 saat geçmeden Erdoğan, “ne yenilenmesi, ne güncellenmesi, ben öyle bir şey demedim” deyip çıkıverdi. Haydi şimdi troller başladılar bu hızlı dönüşü de savunmaya…
Ertesi gün gazeteler kendilerinden beklenen şekliyle vazifelerini yerine getirdiler.
“Karar gazetesi: Bu zihniyet islam değil, dinde güncelleme gerekir”
Şeklinde manşet atarken, “Yeni Şafak: Hocalarımız niye sessiz?” niye sessiz diyerek diyanet ve ilahiyat camiasını da ateşe atıyordu.
Nitekim çok değil birkaç saat içinde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mensupları bir deklarasyon yayınladılar. Bunca çocuk tacizine, cinayetine, tecavüzüne, kadın şiddetine gıkları çıkmayan ilahiyatçı zümre dile gelmiş şöyle diyordu: “ İlahiyatçılar olarak bizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın 8 Mart Kadınlar Günü münasebetiyle yapmış olduğu açıklamayı son derece anlamlı, önemli ve yerinde buluyor, bu yolda yapılacak çalışmalara her türlü bilimsel katkıyı sunmanın görevimiz olduğunu kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz..”
Nasıl ama…
Bir ara tespit yaparak mevzumuza devam edelim: Bu zamanda trol olmak çok zor. Hele hele Tayyip Erdoğan gibi atarlı bir siyasetçiyi ölümüne savunacak ve ekmeğinizi buradan çıkaracaksanız. Nitekim daha 24 saat geçmeden Erdoğan, “ne yenilenmesi, ne güncellenmesi, ben öyle bir şey demedim” deyip çıkıverdi. Haydi şimdi troller başladılar bu hızlı dönüşü de savunmaya…
Trollerin işinin zor olduğunu her daim söylüyoruz ama bir yazıda sırf bu konuyu ele alıp trol olmanın ıstıraplarına değinmek isteriz.
Şahitler Kahvesi
Vedat Türkali’nin şimdi ismini hatırlamadığım bir eserinde geçer mesele.
45-50’li yıllar…
Sultanahmet Adliyesi’ne yakın Binbirdirek’te ünlü bir kahvehane…
Bu kahvehane ününü çay ya da kahvesine değil, müdavimlerine borçlu. Çünkü bu mekana takılanların tamamı profesyonel şahit.
Adliyeye yakın olan bu enteresan mekanda akşama kadar oturup mahkemeye işi düşen insanları bekliyor şahitler kahvesindekiler. Bir çeşit amele pazarı gibi.
Şahit pazarı…
Adamın birinin sıkıntılı bir davası var ve duruşmaya geç kalmış. Avukatı şahit getirip getirmediğini sorunca adam olumsuz cevap vermiş. Avukat, “Şu aşağıda bir kahvehane var, içeri gir ve şahit lazım dedikten sonra ilk tuttuğun kişiyi getir”, demiş.
Adam avukatın tarif ettiği yerdeki kahvehaneyi bulmuş ama o esnada bomboşmuş kahve. Bir tek cılız bir adam köşede sobanın yanında pinekliyor. Müşkülü olan adam can havliyle “Niye kimse yok?” diye soracak olmuş ki, cılız kahvehane mukimi, “Bir şahit vefat etti, ocakçı da dahil cenazeye gittiler…” Daha sonra adamın soracağını sezmiş gibi cevap vermiş, “Beni de acemiyim diye götürmediler…” Sonunda da şöyle demiş: “Hayrola niye sordunuz ki?”
Adamcağızın başka şansı yok zaten. “Şahit lazım” demiş… Acemi şahit hemen sandalyeden fırlamış ve “Yürü yürü geç kalmayalım” diye adamın koluna girmiş. Adam şok tabii. Hızlı adımlarla adliyeye yürürken “Beyim davanın konusu ne?” diye yeni velinimetine sormuş acemi şahit. “Alacak-verecek meselesi” cevabını alan bitirim hemen “Hâlâ ödemedi mi o haysiyetsiz herif borcunu?” diye atılmış. Adam bozulmuş, “Sus be densiz, borçlu olan benim” diye paylamaya kalkışsa da şahit anında tornistan: “Kaç kere ödeyeceksin abi; yeter ama!” diyerek daha duruşma başlamadan patronunun gönlünü kazanmış.
Tayyip Erdoğan, Türkiye’de medya bırakmadı… Üniversite de, sivil toplum örgütü filan da… Hepsi şahitler kahvesinin birer ferdi oldu maşallah.
(TR724)