Erdoğan’ın ‘Kızıl Elma’dan Muradı Ne?

HABER-YORUM | ERMAN YALAZ

Erdoğan geçen hafta iki kez ‘Kızıl Elma’dan söz etti; Afrin operasyonlarına atıf yaparak. ‘Bunun ucunda ölmek de var, şehadet ve gazilik de var’ filan diyerek; kendi savaşına Mehmetçiği ve Anadolu insanını meze ettiğini ilan etti. Neydi bu Kızıl Elma gerçekte peki?
3 Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti tek başına iktidara geldiğinde dönemin askeri vesayetinin içinde adeta fırtınalar kopmaya başlamıştı. Bin yıl sürecek dedikleri ‘28 Şubat anlayışı ve vesayeti’ sandıkta en büyük tokadı yemişti. ANAP, DYP, DSP siyaset sahnesinde adeta silinmişti. Genç Parti’nin tabanındaki oyların bir kısmını alması nedeniyle MHP ise kıl payı baraj altı kalmıştı. Abdullah Gül’ün başbakanlık koltuğuna oturduğu o ilk ayların askeri şuraları ve MGK toplantılarında, açıktan siyasileri tehdit edebilen askerler vardı. Karadayılar, Çetin Doğan’lar, Hurşit Tolon’lar, Şener Eruygur’lar vardı…
BİTİRELİM ŞU AK PARTİ’NİN İŞİNİ
Mart 2003 tarihli 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın organize edip yönettiği Balyoz darbe planı o günlerin cesaretiyle yapılmıştı. Asker, mütedeyyin kitleyi hizaya getirmek için 28 Şubat müktesebatını da derleyerek yola devam etme kararı almıştı. ‘Bitirelim şunların işini’ diyorlardı. Balyoz darbe planları içinde 28 Şubat fişleme listeleri çıkmasının, 12 Eylül darbesinden alıntılar yapılmasının sebebi askeri vesayetin hard-diskinin büyüklüğü ile ilgiliydi. Derin devlet ve askeri vesayet, Abdullah Gül’lere, Tayyip Erdoğan’lara, Bülent Arınç’lara siyaseten daha fazla yol verilmesini istemiyordu o gün. Üç ismin de şeytanlaştırılmaya çalışıldığı (Ergün Poyraz) imzalı Togan yayınlarına ait kitaplar piyasaya jet hızıyla sürüldü. Ulusalcı+Ülkücü+Perinçekçi kadroların bir arada ‘irticacılara’ (!) karşı birleşmesi isteniyordu.  Temelde genelkurmay ve jandarma istihbaratın arşivinin günyüzüne çıkmasından başka bir şey değildi bu kitap ve yayınlar. Sonrasında oluşturulan Cumhuriyet mitingleri de bu zihnin ürünüydü.
AK Parti lider kadrosu hedefteydi ve durdurulmalıydı. Evet, o gün Kızıl Elma koalisyonundakiler, AK Parti çevresinde konuşlanmış;  demokrat, mütedeyyin, liberal, aydın kimseleri statlarda toplayıp yargılamak, iktidarlarını bitirmek istemişti. Cemaat, ülkücü ve milliyetçi kadrolar, aydınlar, işadamları işte bu Kızıl Elma koalisyonuna karşı durmuştu.
ÜLKÜCÜ VE PERİNÇEKÇİLERİ BİRLEŞTİREN KIZIL ELMA
30 Ağustos 2003 tarihinde sıcak bir yaz gününde Tarlabaşı TÜYAP’ın önünde İşçi Partisi Öncü Gençlik Kolları Başkanı Mehmet Perinçek ile Ülkü Ocakları Genel Başkanı Levent Temiz kol kola girdiğinde siyasetin gündemine geldi ‘Kızıl Elma Koalisyonu’. O yürüyüş yapılırken oradaydım bir gazeteci olarak. Sol yumrukları havada Aydınlıkçılar ile Bozkurt işareti yapan Ülkücülerin bir ağızdan ABD’nin Irak işgali bahanesiyle AKP’ye karşı kükreyişlerinin şahidi oldum. İşin altında Ergenekon sanıkları Doğu Perinçek ve Veli Küçük’ün kurgularının olduğu 2008’de Küçük’ün Ergenekon davası ifadelerinde ortaya çıktı. Veli Küçük, Perinçek’in oğlu Mehmet’i kendisine göndererek fikri açtığını, Ülkü Ocakları kanadının iknasını kendisi üstüne alarak, ABD’nin Irak’a işgaline karşı görünen ancak aslında AKP karşıtlığını sokağa taşımak için bu işi organize ettiklerini anlatmıştı uzun uzun.
YENİ KIZIL ELMA KİMLERİN İTTİFAKI?
Köprünün altından  çok sular aktı. Ergenekon ve Erdoğan 15 Temmuz kurgu darbe girişimi öncesi başlayan ve bu süreçle zirve yapan birlikteliklerini onlarca kez taçlandırdılar. Ülkenin dindar memur kadrolarının fişlenip tasfiye edilmesinden, polis ve askerin içindeki gerçek vatanseverlerin bitirilmesine, Cemaat operasyonları adı altında Anadolu sermayesinin üstüne çökülmesine, bugün yaşanan binbir zulmün iş ortağı bu iki zihniyet. Aralarına eklemlenen ‘İslamcı’ görünümlü devlet muvazzafları ve zaten derin devletin maymuncuğu haline dönen MİT ile Devlet Bahçeli’nin dar kadrosu da ilave edildiğinde, bugünkü devleti yöneten, zulmle abad olmaya çalışan kadroların psikolojileri ve kimlikleri açıkça görülür. Bu kadroların içinde CHP, gerçek milliyetçi (MHP) taban, Kürtler, Aleviler, Gülen Cemaati, Liberaller, azınlık cemaatleri (Ermeni, Rum, Süryani vs.) yok.  Siyasi taban olarak Özal’ın ANAP’ı, Demirel’in DYP’si, Ecevit’in DSP’si de yok. Erdoğan, Ergenekon, İslamcı görünümlü faşistler, Devlet Bahçeli ve avanesi, MİT ve TSK’nın vesayetçi yeni kadroları var.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Afrin operasyonu kapsamında ‘Kızıl Elma’ diye bahsettiği kavramın iç siyasetteki kadro karşılığı bu ekiptir. Malum ‘Kızıl Elma’ Ziya Gökalp’in Turan ülküsünde; Türklerin cihan hakimiyetini ve  Türk dünyasının bütünleştirilmesi hedefini simgeler. Bir dönem MHP’nin parti programlarında da yer almıştır bu kavram.  Daha sonra Aydınlıkçıların yani Perinçek’in harcı alem malzemesi olmuş, Ergenekonculuğun sokak eylemlerinin vazgeçilmez sohbet konusu, miting sloganı haline gelmiştir.
ERDOĞAN’IN KIZIL ELMA SENARYOLARINI YAZANLAR
Yeni anlamıyla ‘Kızıl Elma’ nedir peki? Erdoğan için neyi ifade etmektedir? Bahsettiğimiz gibi zalim devlet koalisyonunun kendisidir artık bu Kızıl Elma. Gerçek dindarları yok etme, gerçek milliyetçi, hamiyetperver, vatansever, demokrat, liberal kim varsa hizaya getirme; olmuyorsa ellerindeki ‘köpekleştirdikleri yargı’ eliyle susturma, gözaltı ve hapislerle tehdit etme, iktidarda kalmak ya da seçim kazanmak için bugün Afrin, yarın Münbiç seferleri ile savaşa çıkmak demektir. Ve maalesef bu sözde ‘Kızıl Elma’ ülküsü, Erdoğan ve avanesinin yönettiği, omurgasını havuz medyasının oluşturduğu, senaryo ve haberlerinin MİT koridorlarında yazıldığı haber ve beyin yıkama makineleriyle 80 milyonu idare etmektedir. Mehter marşlarıyla ölüm çığlıkları atan, her şehit cenazesinde adeta ‘bir  daha, bir daha’ diye haykıran yüz binlerin başka izahı yoktur.
TÜRKİYE HALKLARI KİMİN ‘KIZIL ELMA’SININ PEŞİNDE?
Türkiye, kendi geleceğini kurtarmak için hırsızlıklarını örten, ailesinin ve istikbalinin peşinde koşan bir kişinin siyasi hırslarıyla yanlış bir Kızıl Elma’nın peşinde koşmaktadır. Acı olan bu kitlenin daha 5 yıl öncesine kadar demokrasi ve insan hakları temelli söylemleri de alkışlamış olmasıdır. Kimseye bidon kafalı demiyorum ve de küçümsemiyorum. Ancak vakıa, artık Türkiye’de siyaseti  icra edenler de oy veren ya da siyasi icraya muhatap olanlar da akli, ruhi, vicdani değer ve dengelerini yitirmiş görünmektedir.

Cezaevlerinde hasta olmasına karşı tahliyesi verilmeyerek öldürülen Kürtlerle, Cemaatçiler; bebeğini doğurduğu ilk günde tutuklanan lohusa kadınlarla, yavrusunun cenazesini buzdolabında saklayan Cemile’nin annesi; güdümlü yargının iki sulh ceza hakimi marifetiyle sermayesine, helal malına, birikimine el konan Anadolu esnafı ile Sur’da Şırnak’ta tank, top ve havanlarla evleri dümdüz edilen Ekrad, bu korkunç manzara karşısında susmak zorunda kalan Ermeni, Rum, Süryani azınlıklar, zulme uğrayışlarıyla kaderdaştır, kardeştir.
UZUN ÖMÜRLÜ DEĞİLDİR, ANCAK YIKIMI BÜYÜKTÜR
Erdoğan’ın toprak kazanma sevdasıyla, iktidarını pekiştirme aşkı ve 2019 seçim zaferine meze olsun diye zikrettiği ‘Kızıl Elma’ işte bu mazlum, mağdur kitlenin yeni kabusudur. Bugünkü Kızıl Elma bir Türklük ideali, bir Ulu Hakan söylemi değildir. Hırsızla anlaşmış, arsızla iş tutmuş yeni devletin yeni kadrolarının koalisyonunun adıdır. Daha öncekilerde olduğu gibi ömrü uzun değildir. Ancak yıkımı büyüktür.
ENVER PAŞA İLE ATATÜRK ARASINDAKİ FARK…
İsmet İnönü’nün hatıratında geçen ilginç bir anekdotla bitirmek isterim yazıyı. ‘İkisi de İttihat ve Terakki’den olmasına karşın Enver Paşa ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki fark nedir?’ diye sorulduğunda İnönü  tarihi bir cevap verir: “Enver Paşa penceresinden baktığında bütün Türkistan’ı görüyordu. Atatürk, Çankaya’dan baktığında bütün Anadolu’yu… Netice’de Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurdu, Enver Paşa ve arkadaşları Osmanlı’yı bitirdi…”
Bugün kendisine kurgu darbe planları ve Afrin’de akacak şehit kanlarıyla gazilik devşirmeye, kahramanlık naraları atarak oy olmaya çalışan Erdoğan’ın da Enver Paşa kadar maceracı olduğunu anlatmaktadır bu hikaye bana. Doğru, Atatürk ve İnönü döneminin de  devrim adı altında, İstiklal Mahkemeleri eliyle baskılar, haksızlıklar, inkılap adıyla zulümler olmuştu. Anadolu’nun gerçek halkları o gün bugündür, gerçek demokrasi ve milli irade arayışındaydı bu yüzden. Bu arayış maalesef 15 Temmuz kurgu darbesiyle tarihin derinliklerine itilmiştir. Şimdi Türkiye, ‘vatan,millet,sakarya edebiyatı’ ile bu kavramları kullanan bir zata yani Erdoğan’a kaptırdıklarıyla maceradan maceraya sürüklenmektedir. Erdoğan, dün kendisini bitirmek isteyen Kızıl Elma’cıların esiridir. Bugün kendisinin zikrettiği Kızıl Elma’dan muradı ise; ‘AKP’nın oyları, İslamcıların oyları bana yetmemektedir, 2019 seçimleri için milliyetçilik ve ilave oy lazım’ demekten ibarettir.
(TR724)