Yorum | Levent Kenez
“Reis bizi Afrin’e götür” diye bağıranların hiçbirinin “hadi gelin gidiyoruz” dendiğinde yola düşeceği yok. Artık her mitingin bir algı operasyonuna, canlı yayın için sosyal mühendisliğe döndüğü ortamda salondakiler de bu şovun sadece bir parçası. Hangi düğmesine basarsan hangi sesi vereceğini bildiğin oyuncak gibiler. Bir müsamereden ibaret olduğunu bildiği için kendisi de başrolü kimseye bırakmıyor tabii ki. “Gerektiğinde başkomutan olarak ben önden gideceğim siz arkadan geleceksiniz” diyor. “Senin yalanını…” diye başlayan bir cümle vardı ama bir türlü tamamı aklıma gelmedi.
Medeni bir ülkede bir haftada 20 tane asker ölse o gün o ülkede yer yerinden oynar, kimse başta duramaz ki bu daha operasyonun ilk evreleri. Ama bizim zavallı ülkemizde şehitlik kavramının sömürülmesi yüzünden gençler sadece istatistiktir.
Meydandan kendisine karşı herkese hakaretler savuruyor, küfürler yağdırıyor. Eskisinden daha edepsiz ve galiz kelimelerle. Aslında sadece Saray’ını savunuyor. Seçimlere kadar şu sağ oylara yönelik her türlü mide bulandırıcı hamaseti duyacağız.
“Bursa nutkunu okuyun gençler” diyen Kılıçdaroğlu oldukça, her sağ siyasetçi gibi vatan-millet edebiyatına teslim olan Akşener oldukça rakipsiz tabii ki. Bir tek gerçek manada diş geçiremeyeceği Demirtaş vardı onu da hapse attı zaten. Rakibini hapse atan diktatörün ülkesinde yakında seçim analizleri yapılacak. Bir de nedense kendisine her türlü hakareti eden Perinçek’e dokunamıyor.
Çok mu güçlü? Hem evet, hem hayır.
Çok güçlü çünkü istediğini yapabiliyor. Kimin susturulması gerekiyorsa susturuyor. Savcısı, hakimi emrinde. Tut dedikleri tutuluyor, bırak dedikleri bırakılıyor. Totaliter ve kanun tanıdığı yok. Rant oldukça yanında olacak bir suç örgütü kurmayı başardı. Kendisi bunu devlet sanıyor.
Bir yandan çok güçsüz, çok zavallı. Çünkü gücünün kaynağı hukuktan ya da haklı olmaktan gelmiyor. Ülkede zerre miktar bağımsız bir yargı olsa bir saniye duramaz yerinde. Bütün hanedan bir anda ülkeyi terk eder. Bunu çok iyi bildiği için asla aman vermiyor, nefes aldırmıyor ülkeye. Bulunduğu makamdan ayrılması ya da seçim kaybetmesi diye bir şey yok. Ne seçimle gider ne de kendi isteği ile. Türkiye seçimlerin olduğu demokratik bir ülke değildir. Bir hanedanlıktır ve bu hikayenin sonu hanedanlıkların sonu gibi yaşanacak.
En büyük dezavantajı, petrolü yok. Girdi-çıktı yaptığı paralarla anlık krizleri önleyebilir ama uzun vadede bir çöküşü engelleyemez. 80 milyonluk bir ülkede yarısının kendisine karşı olduğu bir yerde Suriye, Libya veya Mısır gibi bir süre yönetmesi mümkün ama bunu sürdürmesi mümkün değil. O ‘bir süre’nin günlerini geçiriyor.
Bir çok iş insanı sermayesini çıkardı ve çıkarma uğraşısında. Geçtiğimiz günlerde “Bunlara izin vermeyin” demesi boşuna değil. Tamamen yasaklasa felaket olacak. Tehditle işi çözme derdinde ama iş para oldu mu kimse dinlemez onu. En kötü, insanlar haraçlarını verir yine de çıkarır parasını.
Kaçıp giden yabancı sermaye de var. Dünyanın önde gelen zincirleri bir bir Türkiye’den çıkma kararı alıyor. Bu gruplar bir ülkeye girmek için uzun uzun fizibilite yaparlar. Aynı şekilde bir gecede karar alıp gitmezler. Oldukça kârlı bir pazardır Türkiye perakende için, onlar bile ayrılıyorsa gidişatın ne olduğu az çok bellidir. Yunanistan bir gecede iflas ettiğinde bütün rakamların şişirme ve yalan olduğu ile yüzleşmeleri kaçınılmaz oldu.
Dış politikadaki herkese atar tavırlar meydandaki zavallıları coşturur, o kadar. Kapalı kapılar arkasında verdiği tavizler, denge bulmak için atılan taklaların bedeli elbette olacak.
Bütün medyayı elinde tutan, mahkemelere hükmeden, Anayasa mahkemesi kararlarını uygulatmayan, kendi eli silahlı çetelerini kurmak için çalışmalar yapan bir lider var başımızda. 95 yıllık devletin kurumlarının kağıttan kaplan olduğu ülkede az evvel dediğim gibi devlete hakim olduğunu kendi devletini kurduğunu falan sanıyor. Tökezlediği zaman anlayacak ama faturasını hepimiz ödeyeceğiz.
Mevcut durum elbette değişecek ama…
Gerçekçi olmak lazım, mevcut durum elbette değişecek ama hemen yarın ya da öyle suhuletle değil. Ve buna maalesef acı tecrübeler yaşayarak tanık olacağız. Uçaklarda belki yolcuların hayatlarında bir kez duyacakları anons vardır: “Çarpmaya hazırlanın ikazı duyduğunuzda” diye başlar. Bu uçak eninde sonunda yere çakılacak ve ülke yoluna uçaktan sağ kalanlarla devam edecek. Ve bu anons çoktan yapıldı.
İnancımız gereği “Allah var, gam yok” diyoruz elbette, “Zulüm elbette bitecek. Küfür devam eder, zulüm devam etmez” diyoruz, “Yakında bütün mazlumlar özgürlüğüne kavuşacak” diyoruz ama bunu başkasından duymaya takatimiz kalmadı. Ya da duya duya duyarsızlaştık. Bence yanlış, kendi kendimizi imtihan etmiş oluyoruz ama durumumuz böyle. Dayanılması zor acılar yaşıyoruz.
Sabahtan akşama kadar Erdoğan’la yatıp Erdoğan’la kalkmanın da bize bir faydası yok. Mazlumlara da. Yeni şeyler düşünmek, yeni şeyler planlamak ve yapmak gerekiyor…
İşin bir realitesi ve sebeplerin zuhur etmesi var. Onları çıldırtan bir laf “Erdoğan sonrası”. Ama kaçınılmazları. Demokrasi, barış ve geçmişten aldığı derslerle daha güzel bir Türkiye mümkün diyen herkes için de her şeyin yeniden başlaması…O yüzden öncelikle başınızı dizlerinizin arasına alın, ayakkabılarınızı çıkarın ve sivri cisimleri bir kenara koyun…
Devam edeceğiz inşallah…