Yargı Hangisinin Köpeği?

YORUM | AHMET DÖNMEZ
En son Şahin Alpay ve Mehmet Altan olayında da gördük. Yine birileri yaptı yargıda şeyini, yargı da yaptı yine siyasete köpekliğini.

Bu iş böyle.

Yeni Türkiye dediğin neydi ki zaten, tastamam bu işte!
Tıpkı Ahmet Altan’ın dediği gibi: “Bir devlet ile çeteyi ayıran şey” ortadan kalktığı için her alanda “Vurduk mu oturturuz” devrindeyiz.
Tamam, yargı siyasetin köpeği de tam olarak hangisinin köpeği?
***
AKP’li Bülent Arınç geçenlerde yaptığı bir yazılı açıklamada, “82 yaşında çok ciddi sağlık sorunları olan ve başkasından yardım almadan hareket edemeyen yaşlı bir insanı tutuklu yargılayan ve ellerini kelepçeleyen irade milletin iradesi değildir. O irade ‘Hukuk siyasetin köpeğidir’ diyen ve Mustafa Türk örneğindeki gibi mağduriyetlere yol açan, hukuksuz yargı süreçleri için büyük bir sevinçle ‘Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor’ diyenlerin iradesidir.” demişti.
Hiç kuşkusuz ki adres, Doğu Perinçek’ti. Çünkü hem “Hukuk siyasetin köpeğidir” aforizmasını hem de “Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor” memnuniyetini dile getiren oydu. Arınç açıkça, “Bu onların iradesidir” diyerek bir takım kararları AKP’nin değil Ergenekon’un verdiğini ima etti. AKP içinde, “Yargıda kararları bizim verdiğimizi mi sanıyorsunuz, ipler Ergenekon’un elinde” söyleminin var olduğunu biliyorum. Arınç da bu inanışın güçlü temsilcilerinden.
***
Peki, Perinçek ne diyor? Ahval’den Eşref Aydoğmuş’a verdiği röportajda bu iddiayı şöyle cevapladı: “Bahsedilen uygulamalar, yani diyelim 80 yaşının üzerindeki insanların tutuklanması vs. bunlar oluyor maalesef ve tabii ki hukuken de yanlış, insani olarak da çok yanlış. (…) Bugün biz aşırıya gidilmesi, FETÖ’nün merkezindeki güçlerin ötesinde bu tutuklamaların çok yayılmasını doğru bulmuyoruz. Kenarda köşede bu işlere karışmış, bulaşmış, efendim bankaya para yatırmış, telefon açmış falan, bu insanlara kadar işin yayılması hiç yerinde değil. (…) Tekrar şunda ısrar ediyorum; artık çok fazla bu tutuklamaları yaymamak lazım. Bir takım elde edilen kanıtlarla, bugüne kadar tespit edilememiş önemli bazı isimlerin üzerine gidilebilir tamam, ama kalkıp da böyle iyice kenarlara doğru yaymanın Türkiye’ye hiçbir faydası yok. (…) kalkıp da bunu böyle çok kenarlara yaymak, her türlü diyelim telefon ilişkisi, yok bankaya para yatırmış, yok çocuğu onların okulunda okumuş falan filan, böyle suç tanımının dışına taşan uygulamalar doğru değil.
Suç tanımında da biraz bağışlayıcı ve dönüştürücü olmak lazım.”
****
Yukarıdaki tırnak içi bölümü peş peşe verdiğime bakmayın. Farklı yerlerde döne döne vurguladığı cümleler bunlar. Belli bir kaygıyı gözettiği anlaşılıyor Perinçek’in.
Bununla beraber aynı röportajda, “Tutuklamaların çok yayılmasıyla bağlantılı olarak şunu da sormak istiyorum; Bylock’ta da bir hata yapıldığı fark edildi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bin kişinin tahliyesinin talep edileceğini açıkladı. 30 bin kişinin durumunun ise tekrar inceleneceği söyleniyor. Tüm bu gelişmelerin ardından hala ‘Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor’ diyor musunuz?” sorusuna da şöyle cevap veriyor: “Bu sözümün hala arkasındayım. Evet, altın devrini yaşıyor. Türk tarihinde irticaya karşı bu kadar kapsamlı bir mücadele olmadı. Bakın rakamlar veriyorum; 71 bin kişi, bunun 50 bini FETÖ bağlantısı nedeniyle hapse atıldı. (…) Biz burada bir savaşın merkezindeyiz. Yani Türk yargısına bir cesaret veriyoruz, kararlılık aşılamaya çalışıyoruz. ‘Devam edin, hukuku uyguluyorsunuz, yanınızdayız’ diyoruz. Şimdi Türkiye’nin başına bela olan unsurlarla bir mücadele yürütüyorsunuz. Doğru yapıyorsunuz’ şeklinde bir tavır koyuyoruz.”
***
Tekrar Altan’lara, Alpay’lara gelecek olursak… Perinçek onlarla ilgili de şunları söylüyor: “Biz hiçbir gazetecinin, gazetecilik faaliyeti yüzünden, haber yaptığı için hapse atılmasına taraftar değiliz. Ama o adını saydığınız kimseler (Ahmet Altan, Mehmet Altan, Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak) hakikaten gazetecilik faaliyetiyle mi yoksa Fethullah Terör Örgütü ya da PKK bağlantıları nedeniyle mi hapishaneye atılmış, tutuklanmışlardır? Bunu saptayacak olan tabi ki Türk yargısıdır.”
Hangi Türk yargısı pardon? Sizin bizzat ‘siyasetin köpeği’ olduğunu ilan ettiğiniz yargı mı? O mu saptayacak bunu? Gem vurmayalım da kendini at sanmasa bari!
Perinçek’in bu adı geçen yazarlarla bir hesabı olduğu belli. Tutuklu olmalarından ne kadar memnun olduğunu da saklamıyor.
İyi ama bu, yargıda “şeyini” onun yaptığı anlamına gelir mi? Erdoğan şeyini bizzat kendisi mi yapıyor yoksa Perinçek’in şeyiyle mi giriyor yargıda şeyine? Bilmem Arınç ne der bu ‘şeyini şey ettiğimin şeyine’?!
****
AKP lideri Erdoğan diyor ki mesela, “Bazen anneler geliyor, ‘Benim evladım suçsuz, günahsız’ diyor. Kusura bakma. Suçsuz, günahsızsa zaten bırakıyoruz.”
Bırakıyoruz?
Ha, evet. “Yargıda patronun kim olduğunu göstereceğim onlara” repliğinden sonra ettiği onlarca lafın sonuncusuydu bu sadece.
Numan Kurtulmuş da hükümet sözcüsü iken “Yargı kurum ve kuruluşları son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamına bağlıdır” dememiş miydi? Öyle ya! Bu saatten sonra davul kimin boynunda, tokmak kimin elinde diye tartışmanın lüzumu var mı? “Bu köpeğin tasması kimin elinde?” sorusu da aynı derecede anlamsız.  Bu bir günah ortaklığıdır. Suç ortaklığıdır. Yoktur birbirlerinden farkları.
***
Cumhuriyet’in yargı muhabiri Alican Uludağ, önceki gün şöyle bir tweet atmıştı: “Bugün adliye asansöründe karşılaştığım kıdemli bir savcıya AYM’nin son kararının uygulanmamasını sordum; ‘yargı mı kaldı evlat’ dedi, gitti.”
Ört ki ölem…
Devletle bir çeteyi ayıran çizginin yok olduğu bu kertede artık önemli olan, -tasavvuftaki o meşhur metaforda olduğu gibi- bu günahkâr devletin nefsinin dışarıya bir köpek suretinde fırlayıp havlamasıdır. İşte o, bu yargıdır. Bu karanlık devrin bir köpeğidir, evet.
Yoksa “Ben yapmadım, Recep yaptı” tarzı sözler, sadece taraflardan birinin, sabıkalı ortağı ileride “Kandırıldım. Aldatıldım” demesin diye aldığı ‘küçük tatlı’ önlemlerdir. “Köpeği öldürene sürütürler” diye bir söz var hani…