Yorum | Can Yılmaz
Erdoğan’ın bir süredir yaptığı hamleler, içeride yeni ve sert bir hesaplaşmaya, tehdit olarak gördüğü bir odağı daha ezmeye hazırlandığını gösteriyor. Yaptığı hazırlıklar da Erdoğan’ın bu hamlesinde en önemli aracının, yine yargı olacağını, yargının yedeğinin de AKP seçmeni ve sokak olduğunu gösteriyor.
Bu stratejide ilk hamle Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanı olarak atanmasıydı. Gül, Bozdağ’ın tersine Millî Görüş teşkilatçılığından gelen bir isim, Milli Gençlik Vakfı’nda üniversitelerden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olan Gül’ün, Bozdağ gibi Cemaat ile (geçmişteki) yakın ilişkiler bagajı da yok.
Abdülhamit Gül, Adalet Bakanı olmasından kısa bir süre sonra, Bakanlık teşkilatında MGV örgütlenmesine başladı. Önce Bozdağ döneminin gerçek Adalet Bakanı olan ulusalcı müsteşar Kenan İpek tasfiye edildi, onu yine ulusalcı/milliyetçi çizgideki bürokratların (Enis Yavuz Yıldırım, Vedat Ali Tektaş, Muharrem Ürgüp, Alparslan Azapağası, Servet Gül, Birol Terlemez) tasfiyesi izledi. Bakanlık müsteşarlığına Nurettin Yıldız sempatizanı ve milli görüşçü Selahattin Menteş getirildi.
Örgütlenme tamamlanmış olmalı ki ikinci hamle olarak 696 sayılı KHK çıkarıldı. Bu KHK’nın en önemli amacı Yargıtay ve Danıştay’daki devam eden Siyasal İslamcı, Ulusalcı ve MHP koalisyonuna olan ihtiyacı sona erdirmek: Şöyle ki, Yargıtay’a yüz, Danıştay’a on altı yeni üye atamak (Yargıtay) Hukuk ve Ceza Genel Kurulları (mevcut CGK Başkanı Perinçekçi Hamdi Yaver Aktan) ve (Danıştay) İdari Dava Daireleri Kurullarını yeniden seçmek ve üyeliklerini sürekli hale getirmek suretiyle, Yüksek Yargı’da Saray’ın tam kontrolünü sağlamak.
Ondan sonra ne olacağının ilk işareti, 28 Şubat davasının 21 Aralık 2017 tarihli duruşmasında ortaya çıktı: Erdoğan’ın zamanında “bu dalgalar milleti boğuyor” diyerek durdurduğu 28 Şubat operasyonları davasında savcı, 60 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep etti ve duruşma karar için 8-9-10 Ocak tarihlerine ertelendi. Hakkında müebbet hapis istenen sanıkların bazı meşhurları şöyle: İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Çetin Doğan (Balyoz sanığı), Şükrü Sarıışık (Balyoz sanığı), Halil Kemal Gürüz (YÖK Başkanı).
Bu gelişmeden dört gün sonra yukarıda sözünü ettiğim 696 sayılı KHK çıkarılması, Erdoğan’ın eski defterleri kapatmadığını, yüksek yargıyı tam kontrolüne alır almaz 28 Şubat, Balyoz (Beraat kararı savcılık tarafından temyiz edildi, Yargıtay’da bekliyor) ve Ergenekon (duruşması 26 Nisan’da) sanıklarını hatta Aydın Doğan ve şürekâsını, cezaevi yollarının ve dahi turuncu tulumun beklediğini gösteriyor.
Bu kanaatimi Erdoğan’ın bugünkü açıklaması daha da pekiştirdi. Malumunuz olduğu üzere Erdoğan’ın uçağında ona ancak izin verilen ve kendisinin istediği sorular sorulabiliyor ki kendisine Afrika gezisinde 28 Şubat Davası’nda savcının istediği müebbet hapis cezaları sorulmuş. Reis-i Cumhurumuzun cevabı ise hukuk devleti böyle olur dedirtir cinsten: “28 Şubat’ın yanında olan bir kesim var. Bir de karşısında olan bir kesim var. Cumhurbaşkanı olarak bana düşen nedir? Sadece izlemektir, meselenin takibidir ve “gereği neyse bunu yargı yapar” demektir. Ama (iddianameyi yazan) F..’cü savcı demeyelim o sürece, bir veya daha fazla (savcı var.) Olayın sadece savcı boyutu da yok. Şu anda bu sürecin içinde olup beraat edenler (istenenler) var. Beraat edenleri (istenenleri) kimse konuşmuyor. Onları da konuşmak lazım. Beraat etmeyip (beraatı istenmeyip) şu anda yargı süreci devam edecek olan isimler var. İşlerine geleni kabul ediyorlar, işlerine gelmeyeni reddediyorlar. Böyle bir anlayış olmaz… Şu anda da yargı buradaki bu sıkıntıyı yanlışı gördü, bu suretle tekrar bu işi masaya yatırdı. … Burada da böyle bir durum söz konusu. Durum bu hale gelince yeniden dosyalar gündeme geldi. Yargılama süreci tekrar başlamış oldu. Biz diyoruz ki: Yargı burada adil bir şekilde kararını versin işi sonuçlandırsın.”
Erdoğan, ‘Savcılık mütalaasında 28 Şubat döneminin medya kuruluşlarına yapılan atfa ve sivil sorumlularla ilgili bir şey başlar mı?’ sorusuna ise şöyle cevap vermiş: “‘Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem / Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!’ Şunu söyleyebilirim: Biz elbette mazlumların, mağdurların yanında oluruz.” (Aydın Doğan anladın sen onu!)
Tüm bunlar, Erdoğan’ın ulusalcılar ve Aydın Doğan’ı da ezip tüm darbeler ile hesaplaşmış parti lideri olarak seçime gitmek istediğini gösteriyor ve Erdoğan’ın acelesi var.
(Sivillere yargı muafiyeti / sokak düzenlemesinin amacı sonraki yazıda)
Bakalım Perinçek’in karşı hamlesi ne olacak?