HABER-ANALİZ | SEMİH ARDIÇ
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan, işadamlarının paraları yurt dışına kaçırmaya çalıştığına dair haberler duyuyormuş. Kaynakları sağlammış. Zinhar hükûmet paraların çıkmasına müsaade etmemeliymiş. Aksi hareket edenler hıyanet-i vataniyye cürmünü irtikap etmiş sayılacakmış…
Ne kadar şayan-ı dikkat ki Erdoğan, oğlu Burak, kardeşi Mustafa ve eniştesi Ziya İlgen gibi isimlerin Birleşik Krallık’a (İngiltere) bağlı 80 bin nüfuslu Man Adası’nda 1 sterlin sermaye mukabili kurulmuş Bellway Limited Şirketi’ne milyonlarca dolar para yolladığına dair banka dekontlarının havada uçuştuğu günlerde, ‘bütün kapıları tutun, sermaye dışarı gitmesin’ talimatı veriyor.
KENDİ YAKINLARINA GELİNCE ‘TİCARET!’
Erdoğan kürsüden sağa sola talimat yağdırırken artık aşina olduğumuz sopayı göstermeyi de ihmal etmiyor. O sopanın üzerinde ‘hıyanet-i vataniyye’ yazıyor.
Vergi yüzsüzleri ve kara para aklayıcıları gibi şaibeli isimlerin akın ettiği Man, Malta ve Panama gibi adreslerde kendi çocuklarının ya da diğer akrabalarının gizli hesapları ortaya çıktığında, “Gemi var, gemicik var. Ne var bunda. Ticaret yapmak yasak mı?” diyerek mevzuyu geçiştiren Erdoğan sermaye nezdinde ikna için elzem gelen ‘tutarlılık, adalet ve şeffaflık’ düsturlarını çiğnediğini fark etmiyor olamaz.
Hali hazırda, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta gazetecilere dağıttığı banka dekontlarının mürekkebi kurumamışken ‘vergi kaçırmak ve haksız kazanç temini’ gibi vahim iddiaların muhatabı Erdoğan’ın sermayenin yurt dışına gitmesinden şikâyet etmeye hakkı yok.
SERMAYENİN TEREDDÜTLERİ GİDERİLMEL
Sermayedar Türkiye’de yatırımların istikbalinden endişe ediyor ve parasını farklı adreslerde emniyetli limanlara taşıma ihtiyacı hissediyorsa devletin tereddütleri gidermesi icap ederdi. Bağırarak, tehdit ederek, ‘kapıları tutun’ diyerek sermayenin dışarıya gitme temayülüne mani olunamaz.
Sermayeyi ürküten sebepleri bir bir tasfiye etmek en isabetli tavırdır. Nedir sermayeyi farklı arayışlara sevk eden o sebepler?
En temel husus hukuktur ve maalesef Türkiye’de artık hukukî teminat yok. Biraz vuzuha kavuştaralım: Olağanüstü Hal (OHAL) rejimi, Anayasanın verdiği ruhsatın çok ötesinde iktidar tarafından muhalif her kesimi sindirmek ve tasfiye etmek maksadıyla kullanılıyor. Binden fazla şirkete bakanlar kurulunun imzası ile el konuldu.
KAYYIMLAR HIRSIZLIK YAPARSA
İmran Okumuş, Tahsin Kaplan, Metin İlhan, Sezai Şengönül, Hasan Ölçer, Hüdai Bal ve Ümit Önal gibi gedikli kayyımlar emanete nasıl ihanet edileceğinin müşahhas misalleri haline geldi.
Boydak Holding’te kayyımların tayin ettiği Genel Müdür Ertunç Laçinel, Slovakya’da kurduğu kendi şirketi üzerinden 20 milyon Euro’yu zimmetine geçirmekle itham ediliyor. Boydak, Koza İpek, Kaynak ve Naksan gibi Türkiye’nin en büyük holdinglerinin alenen gasp edilmesi ve sahiplerinin müracaatlarına mahkemelerin cevap vermemesi iktidarın sermaye için ne kadar acımasız hale gelebileceğinin en müşahhas delilidir.
ÜLKER, KOÇ VE SABANCI DA YATIRIMI DIŞARI YAPIYOR
Hukukun üstünlüğünün değil üstünlerin hukuku cari olduğu devlette bugün Hizmet Hareketi’ne yakın olmak el koymak için bahane sayılır. Aynı bahane yarın falan aileden kimselere tatbik edilir.
Sermaye bunların farkında ve çıkarabildiği kadar parayı yurt dışına taşıyor. Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Şahenk ve Ülker ile mahdut bir temayülden bahsetmiyorum. Bizzat AKP’ye yakın isimler de farklı metotlarla para çıkarıyor. 17 Aralık 2013 Yolsuzluk Operasyonu’nda gözaltına alınan müteahhitlerden Emrullah Turanlı’nın Almanya’nın Frankfurt şehrinde yatırımcı vizesi ile ikamet müsaadesi aldığı, kamu ihalelerinin gözde işadamı Mehmet Cengiz’in Londra’da lüks dairelere yüz milyonlarca sterlin harcadığı konuşuluyor.
ZARRAB’IN İTİRAF ETTİĞİ RÜŞVETLERİ DUYANLAR…
AKP’nin önde gelen isimlerinin daha evvel vergiden muaf adalara taşıdıkları paraların hesabını kimse bilmiyor. ABD’de Reza Zarrab’ın itirafçı olduğu kara para davasında telaffuz edilen rüşvetleri duyan yatırımcı haliyle Türkiye’de yatırım yapmadan evvel kırk defa düşünecektir.
Kirlenmiş, hak ve adaletten kopmuş bir ekonomiye yabancı sermaye kalıcı yatırıma gelmez. Yerli sermaye de fırsat buldukça dışarı kaçar. Son iki senede 12,4 milyar dolar sermayemiz de Türkiye’yi terk etti. 2010-2017 seneleri arasında 20 milyar dolar (78 milyar lira) tutarında yerli sermaye farklı devletlerde yatırım yaptı.
Diğer taraftan yabancıların Türkiye’de yaptıkları yatırım tutarı da geriliyor. 2014’te 14,1 milyar dolar kalıcı yabancı sermayeye mukabil 2016’da sadece 6,7 milyar dolar yatırım tahakkuk etti. Düşüş yüzde 50’den fazla. Sermaye girişi yavaşlamış, çıkışlar ise hızlanmış…
ERDOĞAN’IN DUYDUKLARI DOĞRU, TEŞHİSİ HATALI
AKP lideri Erdoğan’ın, “Bazı haberler, sinyaller alıyorum bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına kaçırma gibi gayretlerinin olduğunu duyuyorum. Buradan sesleniyorum, önce kabinemize sesleniyorum, bunların hiçbirine çıkış için asla izin vermemelisiniz. Çünkü bu adımlar ihanet-i vataniyedir.” sözlerini ben sermaye göçünün ekonominin temellerini sarsabilecek evsafa geldiği şeklinde tevil ediyorum.
Sermaye göçü ve ona bağlı iktisadî kriz Erdoğan’a Başkanlık seçimini kaybettirebilir. Tedirginlikle karışık öfkesinin sebebi doğru. Mamafih koyduğu teşhis hatalı.
Bilenler biliyor. Türkiye’den sermaye göçünün ne kadar hızlandığını görmek isteyenlerin ABD’de Miami’de kısa bir şehir turu yapması kâfi.
Hiç kimse memnun ve emin kaldığı bir ekonomiyi bırakıp bilmediği coğrafyaların yolunu tutmaz. Böylesine yüksek tutarda bir sermaye göçünün sebeplerine inilmeden bu mevzuda hamasetle mesafe kat edilemez.
Sermayenin terk ettiği yerlerde mukadder son işsizlikte patlama, fakirlik ve iktisadî iflastır.
Vatandaş iflasın bedelini hep siyasetçilere ödetmiştir.
(TR724)