Yorum | Veysel Ayhan
Her şey meşhur fıkradaki gibi “masumane” başladı.
Delikanlı sıcak bir gün yanına karpuz alıp tarlaya çalışmaya gider. Karpuz, kabak çıkınca sinirinden kenara fırlatır. Üzerine bevleder. Öğle sıcağı bastırıp da su bulamayınca önce necaset bulaşmayan kısımları yer. Değdi, değmedi falan derken tüm karpuzu “afiyetle” bitirir.
Hemen hepsi yokluktan gelmişti.
Kimi gecekondudan kimi bir taşra barakasından.
Para’ya “aç”tılar.
Parayı ilk olarak belediye kasasında gördüler.
Gözleri pörtledi.
Muazzam para akışı ağızlarının suyunu akıttı.
İçlerini rahatlatmak için kafalarına göre fetva buldular.
Önce “dava” adına küçük komisyonlarla işe başladılar.
Sonra “Belediyelere iş yapan firmaları niye biz kurmuyoruz?” dediler.
Çöp poşetinden kaldırım taşına, lale soğanından abonman biletine…
Dış ortaklıklarla şahsi havuzlar dolup taşmaya başladı.
HIRSIZLIK ŞENLİKLERİ
Üçte bir komisyon almak için ormanları ve yeşil alanları yok ettiler. Kupon arazilere art arda gökdelenler diktiler.
Her inşaatın üçte birine “dava” adına el koymaya başladılar.
Buradan gelen “deli” paraya ihale ve diğer alım komisyonlarından gelen milyonlar eklenmeye başladı.
90’larda tek bir kasa vardı: Erdoğan’ın kasası
Bu, ilk havuz kasasıydı. Kısa zamanda bir banka kadar mevduata ulaştı.
Tüm havuzlar bu havuza bağlıydı ama Melih Gökçek gibi kendine paralel havuzlar kuranlar da çoktu.
Bu tarihten sonra herkes, kendisi, bizzat “dava” olmaya başladı.
“Dava” havuzu ile “şahsi” havuzların suları karıştı.
KOLEKTİF TALAN DÖNEMİ
Paranın kokusunu alan eş, dost, akraba, hemşehri çevrelerine doluşup yalanmaya başladı.
Hırsızlığa yolsuzluk, yolsuzluğa hortumculuk eklendi.
“Ademoğlunun iki vadi dolu altını olsa üçüncü vadinin de kendisinin olmasını ister” Hadis-i Şerifi tam olarak bire bir karşılığını buldu.
DOYMAMA DÖNEMİ
Artık karpuzun temiz kısmı falan söz konusu değildi. Yeryüzünün tüm tarlalarında “karpuz” avına çıktılar.
İnşaat ve ihale komisyonları kesmedi. Petrol kaçakçılığı, uluslarararsı kara para… IŞİD petrolü. Tüm bu işlere balıklama daldılar. Tepeden tırnağa eracife gömüldüler.
Talan için son saldırdıkları para, İran ambargosu ile ortaya çıkan “Reza milyarları” oldu.
Ve suç üstü yakalandılar.
KATİL OLMAK
İşleri ve günahları bu seviyedeyden ele geçselerdi “mümin” bir “hırsız” olarak yakalanacak belki de hapiste cezalarını tamamlayıp aklanacaklardı. Bu da onlar için gerçek bir “Allah’ın lütfu” olacaktı. Buna layık değillerdi. Çünkü hırsızlıklarına farklı zulümler eklemişlerdi.
Masum insanlara binlerce defa akla hayale gelmeyen iftiralarla saldırdılar: “Haşhaşi, virüs, çete ajan, ur, kan emici, vampir, sülük…”
O nedenle kader onları hırsızken “yakalatmadı.”
Veya yakalandılar “ele geçirilemediler.”
Hırsızlıktan “yırtmayı” mülaaneyi kazanmak sandılar. Adına “beddua” dediler.
Oysa mülaaneyi o gün de kaybetmişlerdi yarın da kaybedecekler.
Bir hırsız için “bela”sını bulmak yakalanmak değildir; bir hırsız için belasını bulmak yakalanmamaktır.
Hırsız parmağını şeriata kaptırdığında değil, kaçabildiğinde belasını bulur.
“Ceza” bela değildir; nimettir.
Bela; hırsızlığın kefaretini ödememektir.
Bela; hırsızken ölmek dururken “katil” olarak ölmektir.
İşte size yüzlerce hırsızın kolektif olarak “çocuk katili” olma süreci…
MÜLAANENİN AĞIRLIĞI
Mülaanenin ağırlığı ve şiddeti onların laneti oldu.
Kader her günahı işlemeleri için onlara mühlet olarak zaman ve imkan “lutfetti”.
İstidraci olarak tüm zulüm türlerin işleme imkanlarına sahip oldular.
On binlerce işini yapan yargıç ve polisi sürdüler, meslekten uzaklaştırdılar.
Harp okullarında ve polis okullardaki masum 25 bin öğrenciyi kazanılmış haklarını gasp ederek sokağa attılar.
Kürt şehirlerini yıktılar. Yüz binleri evsiz sokağa attılar.Yüzlerce masumu katlettiler.
Tarih boyunca yapılmış her zulüm türüne en şenisiyle imza attılar.
15 Temmuz’da 273 bin kişilik polis teşkilatını kenarda bekletip sokağa dökülen 1.800 askerin önüne halkı sürdüler. Masum erleri ve harp okulu öğrencilerini linç ettirdiler.
Darbeyle hiçbir ilgisi olmayan generallere en utanç verici işkenceleri yaptılar.
Bu bahaneyle, milyonlarca insanı mağdur ettiler.
KHK’larla yüz binleri işsiz ve iş bulma imkanları yok edilmiş olarak sokağa attılar.
Şu an 50 bin kadın-erkek, “hırsız ve katiller”in keyfi uğruna kodeste çile dolduruyor.
Binlerce masum işkence gördü, görüyor.
100’e yakın insan işkence altında öldü.
Helal parayla kurulmuş, tek kuruş vergi kaçırmamış Koza ve İstikbal gibi yüzlerce şirkete, binlerce küçük esnafa mafya gibi çöktüler.
KARANLIĞIN SON NOKTASI: ÇOCUK KATİLLİĞİ
Zulme doymadılar.
Yüzlerce kadın yargıç bir yıldan fazladır tek kişilik hücrede.
Anna babası hapse atılan kimi ailenin çocukları gasp edildi.
Ailesinden ayrılan binlerce çocuk, hasretle göz yaşı döküyor.
700 bebek soğuk zindan taşlarında emekliyor.
Son cinayetleri Ege’nın sahillerinden Hakka yürüyen 5 kişilik Maden ailesi oldu.
Midilli’nin karanlık suları “gece”nin en karanlık noktası oldu. Ve “Karanlığın son noktasının aydınlığın başladığı yer” olmasını ümit ediyoruz.
Sırtını Allah’a dayayan hiçbir “ümit” inkisara uğramaz.
Zalimin istidraçlar süreci bittiği gün mazlumun kerametler süreci başlar.
(TR724)