İşte AKP’nin 15 Senelik Karnesi..

HABER-ANALİZ | SEMİH ARDIÇ

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 3 Kasım 2002’de oturduğu tek başına iktidar koltuğunda 15 seneyi geride bıraktı. AKP lideri ve Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta iktidara geldikleri günlerde Türkiye ekonomisinin perişan halde olduğunu dillendiriyor. Elhak o senelerde Türkiye 2001 iktisadî krizinin yaralarını sarmaya çalışıyordu.

AKP’yi iktidara taşıyan en mühim saik de halkın krizin müsebbibi olarak gördüğü Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) koalisyonunu sandığa gömmesiydi. Üç parti birden barajın altında kalınca AKP’nin bile beklemediği bir netice ortaya çıkmıştı.

Erdoğan’ın siyasî yasaklı olması sebebiyle aday bile olamadığı seçimde partisi oyların yüzde 34,3 ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 550 sandalyenin 363’ünü (yüzde 66 temsil kuvveti) kazanmıştı. Vatandaş işsizliği azaltması, enflasyonu düşürmesi ve refahını arttırması için AKP’ye mazerete mahal bırakmayacak kadar açık çek vermişti.

TÜRKİYE DÖVİZ BORCUNDA ÇİN İLE YARIŞIYOR
Aradan geçen zaman zarfında ne oldu? Erdoğan’ın iddia ettiği gibi IMF’ye borç veren büyük ekonomilerinden biri olabildi mi? Rakamlar AKP sözcülerini tekzip ediyor. Enflasyon ve millî gelir (GSYH) gibi birkaç makro veri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) marifetiyle düzelmiş gibi görünse de iktisadî fotoğrafın tamamı tam aksine işaret ediyor.
Millete ‘büyüyoruz’ mesajı vermek uğruna döviz borcu alındı. Borçlar kalıcı yatırıma dönüşmediği gibi gayrimenkul, araba, elektronik, tatil vb. tüketim harcamaları için kullanıldı. Türkiye kâğıt üzerinde büyürken ‘döviz borcu artanlar’ liginde Çin’i müteakip ikinci sıraya oturdu. 3,5 trilyon dolar döviz rezervine sahip Çin, kasasına itimat edip borçlanabilir. Brüt rezervleri 90 milyar dolarla mahdut Türkiye’nin bu denli borçlanması ise izaha muhtaçtır.
70 MİLYAR DOLAR AÇIK!
Doların en basit haberde bile zıplaması sebepsiz değil. Zira Türkiye’nin petrol ve doğalgaz gibi yeraltı zenginlikleri yok. Döviz gelirleri ihracat, turizm ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ile mahdut. İhracat yaparken bile ithalat fazla olduğu için 70 milyar dolar açık veriyoruz.
Döviz açığını kapatmak için geriye yatırım çekmek veya borç almak şıkları kalıyor. Hukuk ve demokraside 50 sene geriye gidildiği için yatırımcı da gelmez olunca geriye borcu borçla ödemekten başka bir ihtimali kalmıyor ki o da faiz ve kurların ateşini yükseltiyor. Dolar son bir ayda yüzde 15’e yakın arttı ve 3,88 TL oldu. Euro 4,50 TL’yi geçti geçecek. Hazine piyasadan yüzde 13’ü faiz ödemeden borç alamıyor.
Enflasyon yüzde 15’e doğru kanat çırpıyor. Sadece kurdaki 45 kuruşluk artış dış borca mukabil lazım gelen Türk Lirası tutarını 200 milyar lira yükseltti. Faiz cenahından gelecek ilave yük 2018 bütçesinde 20 milyar lirayı bulacak.
DIŞ BORÇ ÜÇE KATLANDI
Bilvesile ifade edeyim ki IMF’nin Türkiye’den borç istediği kuyruklu bir yalandır. 2001 krizinde IMF’den alınan 28 milyar dolar borç ödendi. Bu hakkı teslim edelim. Mamafih diğer taraftan Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolar seviyesinden 432,4 milyar dolara yükseldi.
Memleketin alacağı da borcu da tek bir cetvelde toplandığına göre IMF’ye ödenen tutarı söylerken diğer tarafta katlanan borçlar halktan niçin saklanıyor? Fert başına borç tutarı (IMF borcu dahil) 2002’de bin 911 dolar. 2017’de 5 bin 338 dolar. Nüfusun 13 milyon artması bile fert başına borcun üçe katlanmasına mâni olamadı.
İCRALIK DOSYA SAYISI 24 MİLYON
Bankalara kredi kartı borcunu ödeyemediği icraya verilen kişi sayısı da ona katlandı. 2002’de 277 bin kişi icralık olurken 2017’de bu sayı 2 milyon 770 bine çıktı. Mahkemeler artık icra davalarına cevap veremiyor.
Küçük mahkemelerde dosyalar koridorlara taştı. Krizin hemen akabinde bile 10 milyon icra dosyası vardı. 2002’de bahsi geçen dosya adedi 24 milyon. Doların ucuz ve bol olduğu günlerde bankaların verdiği kredilere hücum edenler gelirinden fazla borçlanarak tüketmenin bedelini ödüyor herkes.
Borç artarken vatandaşın enflasyonu da üçe dörde katlandı. 2002’de 250 gram ekmeğin fiyatı 25 kuruştu. Bugün aynı ekmeğe 1 TL ödeniyor. Simit fiyatı da dörde katlandı. Benzinin litresi 1,64 TL’den 5,52 TL’ye, motorinin litresi 1,05 TL’den 4,92 TL’ye çıktı. LPG fiyatı da 96 kuruştan 3,41 liraya fırladı.
UCUZ ET HAYAL OLDU
Kuşbaşı etin kilosu 2002’de 8,3 liraydı. Kasap ve marketlerde 50 liranın altında kuşbaşı bulmak namümkün. Her ne kadar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, A 101 ve BİM’de kıymanın 29 lira, kuşbaşı etin 31 liradan satılacağını açıklasa da serbest piyasayı hiçe sayan bu karar et fiyatlarını düşüremez.
Böyle olacağını bile bile kasapları, besicileri, çiftçileri ve neye göre tercih edildiği sır olmayan iki market haricinde kalan gıda perakendecileri haksız rekabete maruz bırakarak başka mağduriyetlere sebebiyet veriliyor. Bu arada Et ve Süt Kurumu’nun ithal ettiği o etlerin nereden geldiği de yazılacak mı etikete?
ASGARÎ ÜCRET TÜRKİYE’DE 361,85 DOLAR, ALMANYA’DA 1.625 DOLAR
6 milyon kişi 1.404 lira asgarî ücrete tabi. Maaşa asgarî geçim indirimi (vergi iadesi) dahil olduğu halde asgarî ücret 400 dolar etmiyor. Memur maaşları da 700-900 dolar civarında seyrediyor.
Erdoğan ve etrafındakilerin her fırsatta ‘Türkiye’yi kıskanıyor’ dediği Almanya’da asgarî ücret için saat başı ücreti 8,84 Euro. Tam zamanlı çalışan birinin eline her ay ortalama 1.400 Euro geçiyor ki bu da yaklaşık 1.625 dolar eder. AKP’nin 15 senelik iktidarında asgarî ücret, vergi iadesi dahil sadece 361,85 dolar. Kıskanan Almanya’da ise 1.625 dolar. Memur, işçi ve emekli maaşları için tablo farklı değil.
İŞSİZLİK KORKUSUNDAN ‘MAAŞ AZ’ DİYEMİYORLAR
Maaşları enflasyon ve döviz kurları yüzünden mum gibi eriyen çalışanlar yine de kendilerini talihli addediyor. İşsizlik korkusundan maaşları sorgulamaya takati kalmıyor. Zira AKP işsizliği bitirme taahhüdünü de tutmadı.
Resmî veriler bile işsiz sayısının 4 milyonu bulduğunu ima ediyor. İş bulma ümidini kaybedenler dahil olunduğunda işsizler ordusunun nüfusu 7 milyona çıkıyor. Bulgaristan’ın nüfusu kadar işsiz var. Gençler arasında işsizlik yüzde 22. Daha vahimi 100 gençten 33’ü ne istihdam ediliyor ne de eğitim alabiliyor. Hem gençler hem işsizler hem de okula gitmiyorlar…
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) yeni raporuna göre üye 35 ülke içinde Türkiye, işsizlik ve eğitimsizlikte zirvede. Meslekî ve örgün eğitim dışında bulunan ve bir işte çalışmayan gençlerin oranı yüzde 33’ü bulurken, kadınlarda bu oran yüzde 46’yı geçti.
4,3 MİLYON GENÇ NE OKULDA NE DE İŞTE
18-24 yaş grubundaki yaklaşık 13 milyon gencin üçte birinin boşta olduğu belirtilen raporda, 18-24 yaş grubundaki kadınların yüzde 40,5’i ‘atıl’, yüzde 5,9’u ‘işsiz’ olarak kaydedilirken, erkeklerin yüzde 11,6’sının ‘atıl’, yüzde 8,1’inin ‘işsiz’ olduğu bilgisine yer verildi.
15 yaşındaki gençler arasında ‘zayıf okuryazarlık’ oranı OECD genelinde yüzde 22,2 olarak tespit edilirken, Türkiye’de bu oran yüzde 40’ı buldu. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’dan (GSYH) eğitime yapılan harcama oranı Türkiye’de, yüzde 5,2 olan OECD ortalamasının yüzde 0,3 puan gerisinde.
AKP KENDİ KAZDIĞI KUYUYA DÜŞTÜ
İktisadî, içtimaî ve siyasî şartların, en başta insanın devirden devire değişeceği hakikati ortada iken hep aynı tarihleri mikyas kabul etmek hatalı olacaktır. AKP’nin ilk senelerde ‘2002 ve evveliyatı’ propagandası yapmasının seçmende bir karşılığı da vardı. Zamanla bu milat AKP için de bir turnusol kâğıdı oldu. Bir nevi kendi beyanları ile kazdığı kuyuya düştü.
Ekonomi, iktidarda 15 seneyi deviren bir iktidarın iddia ettiği kadar inkişaf gösteremedi. AKP Türkiye’yi gırtlağına kadar borçlandırarak, tüketim odaklı büyüttü. İstihdama katkısı mahdut kalan büyüme modelini tam mânâsıyla idrak edebilmek için İranlı işadamı Reza Zarrab’ın (Kara para aklama ithamı ile 75 sene hapis talebi ile 24 Kasım’da ABD’de hâkim karşısına çıkacak) temsil ettiği dolar bavulları münhasıran ele alınmalı.
EĞİTİM VE ŞEHİRLEŞMEDE İFLAS ETTİK
AKP’nin sanayi, tarım, eğitim, sosyal güvenlik ve şehirleşmeye dair müflis siyaseti, kültür ve medeniyetin perişan ahvali, kamu ihalelerindeki yolsuzluklar, temel hak ve hürriyet endekslerinde Kuzey Kore, Çin, Rusya, İran ve Azerbaycan gibi demokrasi fakiri devletler ile yan yana telaffuz edilmemiz gerilemenin tek boyutlu olmadığını gösteriyor.
Birkaç kalemde anlatmaya çalıştığım iktisadî fiyaskodan çıkan hülâsa halk tek sesli medya vasıtasıyla suni bir bahar havasına inandırıldı. Ezcümle Türkiye pek çok veçheden 2002 senesinin bile gerisinde kalmıştır… Nitekim rakamlar yalan söylemez.
(Tr724)