Erdoğan’ın Kayyım Devleti..

HABER-YORUM | ERMAN YALAZ

Her kötülüğün ve hukuksuzluğun bir miladı var. Ama kanunsuzluğa, hukuksuzluğa, zulme doymak bilmiyor. Anayasa’nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti. Ama fiiliyatta artık öyle değil. En temel insan hak ve özgürlüklerine devlet ve adalet kisvesinde yapılan saldırılar yanındaki birkaç bürokrat, bazı hakim ve gazetecilerin Erdoğan ve ekibine teslim olmasıyla başladı aslında. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıyla ortaya çıkan devasa skandalı örtmek için tam cephe Tayyip Erdoğan’ı mücadeleye ikna eden Efkan Ala, telefonda öyle diyordu: “Biz kanun yapan makamız. Kır kapıyı al gazeteciyi, kanununu çıkartırız.”
KAYYIM CUMHURİYETİ
22 Temmuz sahur operasyonlarıyla yolsuzluk ve rüşveti soruşturan polis müdürlerine yönelik operasyonlardan bir gün önce Sulh Ceza Hakimlikleri kurulduğunda da aynı mantık işliyordu. ‘Bir projemiz var’ diyen kafa ‘iki hakimle bitiririm sizi’ diye gazetecilere uçaklarda demeçler verdi. Cemaati, bürokratları tehdit etti. Sonra kayyım rejimi başladı. Önce muhalif medyaya, sonra Anadolu sermayesine, sivil toplum kuruluşlarına; ardından Güneydoğu başta olmak üzere HDP’li belediyelerin 3 tanesi hariç tamamına kayyım atadı.
Bürokratlar ve yargıya zaten istediklerini getirdiği için orası çoktan kayyım sistemine geçmişti. Nisan ayındaki referandumda hayırın ucu biraz burnunu fazla göstermiş olmalı ki, AKP belediyelerine kayyım aşamasına gelindi. Kadir Topbaş, Melih Gökçek, Recep Altepe, Ahmet Edip Uğur;  direnir gibi yaptılar. Ama netice değişmedi. Kayyım rejiminin mal sahibi, devleti babasının çiftliği gibi yönetiyor.
ÇEMBER DARALDIKÇA DARALACAK
Erhan Başyurt’un hesabıyla 13,5 milyon seçmenin yerel seçimlerdeki oyu bir kalemde silindi. Teknik olarak hesabı AKP ve HDP seçmenleri üzerinden yaparsanız durum daha vahim. 30-35 milyon kişinin oyları bir kişinin iki dudağı arasında. Hukuksuzluk herkese yapıldığı için 80 milyon bir kişinin vesayeti altında. Üstelik kendisinin her iki lafından biri ‘milli irade’. Eşittir, Erdoğan. Ülke bu yüzden hukuksuzluğa, krizlere, dengesizliğe emanet: her gün yeni bir uçuruma yuvarlanıyor. Demokrasi, hukuk devleti, adalet gibi kavramların içi boşaltıldığı, TBMM, tüm yüksek yargı ve kurumlar, devlet bitirildiği için muhalefette ya da iktidarın içinde bile olsa karşı tarafta yaptığınız hiçbir şey neticeyi değiştirmiyor. Sesler duyulmuyor, duyulmayacak.
Sıra Abdullah Gül’lere, Bülent Arınç’lara, daha yakınlara da gelecek. Tek adamlığın, diktanın karakteri her asırda aynı oldu… Netice değişmeyecek… Diktatör gidene kadar başka hal muhal.
MİLAT NE ZAMANDI?
Ne zaman milattı mesela diye soruyorum kendime. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Gezi Parkı eylemleri nedeniyle Başbakan Erdoğan’la ters düşüp hem AKP’den hem de hükümetten istifa etti mesela. 10 Haziran 2013. Ne olduysa geri döndü Arınç. Hayır diyemedi. ‘Havet,’ dedi. Yerinde çakılı kaldı.
MİT Müsteşarının yargılanmasından, dinlemeye ve yalan makinesine varıncaya kadar ülkeyi Muhaberat Devleti’ne çeviren kanun önüne geldiğinde Abdullah Gül de aynı hatayı yaptı. 25 Nisan 2014. Mart ayında o dönemde Twitter ve Youtube yasakları konulduğunda ‘Bu anayasa ve yasalara aykırı ilk ben deleceğim’ diyen Gül, twit attı sadece. Kısa süre sonra internet sansürü yasasını onayladı. Direnmedi. Kanun rötuşlanacak vs. lafları etti.
5 Mayıs 2016 günü 1 Kasım seçiminden sonra sadece 6 ay görev yapmasını rağmen Ahmet Davutoğlu da “4 yıllık sürenin daha kısa sürmesi benim tercihim değildir. Zarurettir” deyip çekildi. Hiçbiri hayır diyemedi. Küçük küçük başladı her şey. Sonra bütün ülke teslim oldu. Şimdi konuşulanlar, konuşanlar, dünün teslim olmuşları…
Geçenlerde bir avukat arkadaşımla dertleştik. 5-6 ay içinde müvekkili için 20’den fazla dilekçe yazmış bir savcılığa. Sonra cevap beklemiş. Aradan 6 ay daha geçmiş. Hala cevap bekliyor. Müvekkilinin iddianamesini, suçlama dosyalarını bile okuyamamaktan şikayet edeceği birini bile bulamıyor. İktidar partisini de mevcut hakim savcı kadrosunu yakından tanıyor. Ama netice değişmiyor. Korku imparatorluğu teslim almış herkesi, demekten başka bir şey kalmıyor. Vicdanı olanlar değil, vicdan yapanlar bile sürülüyor. Başsavcıvekilleri, bir günde düz savcı. Ya biat ya kullan at. Yeni Erdoğan devletinin yönetim sosyolojisi de psikolojisi de bu.
(TR724)