Türkiye’nin Alman vatandaşlarını tutuklaması bu ülkedeki tepkileri iyice artırdı. En son ABD’nin vizeleri askıya almasından sonra Alman medyası bu yönde alınacak yaptırımları daha yüksek sesle gündeme getirmeye başladı. Berlin’de yayımlanan Die Welt gazetesindeki yorumda Alman vatandaşlarının Türkiye’de tutuklanması eleştirilerek, federal hükümetin Türkiye’ye yönelik tutumunu sertleştirilmesi talep ediliyor:
“Berlin’in başka bir dil de konuşabileceğini Erdoğan’a gösterme vakti geldi. Almanya, Avrupa Birliği olmaksızın Türkiye’ye baskı uygulayabilecek ve Erdoğan’ın gerçekten canını yakabilecek silahlarını ortaya koyabilecek durumda. Neden Erdoğan’a bir ültimatom verilmiyor? Türk hükümetinin dört hafta içinde 11 rehini serbest bırakmaması halinde, Alman topraklarındaki Türkiye’den gelen bütün Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) memurlarının bir ay içinde ülkeyi terk etmesi istenebilir. Ayrıca Almanya’ya gelmek isteyen Türklerin vize işlemleri askıya alınabilir. Bunun yanı sıra Berlin, Almanya’daki 14 Türk Başkonsolosluğu’nun yarısını kapatabilir. Kim rehin alırsa, ona rehin alan kişi muamelesi yapmak gerekir.”
Regensburg merkezli Mittelbayerische Zeitung’daki yorumda, Berlin’de yeni kurulacak hükümetin Ankara’ya yönelik nasıl bir tavır izlemesi gerektiği sorusuna yanıt aranıyor:
“Türk yargısı tarafından Alman insan hakları savunucuları ve gazetecilere yöneltilen suçlamalar absürt; bu insanlar Avrupa ile oynanan siyasi poker kapsamında keyfi olarak tutulan rehineler… Yeni kurulacak Jamaika koalisyonunun şu soruyu yanıtlaması gerekiyor: Ankara’ya karşı nasıl bir tutum izlenmeli? Berlin’de müstakbel hükümet ortakları bu konuya yanlış anlaşılmaya yol açmayacak şekilde açıklık getirmeli. Tutuklu bulunan Almanların koşulsuz serbest bırakılması temel talep olmalı. İkinci olarak da, ancak Türkiye’de hukuk devletinin temel kurallarının yeniden geçerli olması halinde, ilişkiler normalleşebilir ve diyalog sağlanabilir.”
Darmstädter Echo gazetesinde de Alman vatandaşlarının Türkiye’de tutuklanması ve buna karşı izlenebilecek tutum ele alınıyor:
“Türkiye bazı küçük ekonomik başarılarına rağmen dünya sahnesinde Erdoğan’ın görmek istediği gibi hâlâ belirleyici bir rol oynamıyor. Bunun üzerine de siyasi şiddetin daha keskin yöntemlerine başvuruyor. Daha fazlasına sahip olamadığı için, elindeki her şeyi bozan küçük bir çocuk gibi. Meşale Tolu, Deniz Yücel ve diğerleri bizim dayanışmamızı sonuna kadar hak eden şanssız rehineler. Avrupa Birliği müzakerelerine ve yapılan ödemelere son verilsin, Gümrük Birliği genişletilmesin, Erdoğan ve çevresindekilerin uluslararası hesapları dondurulsun, turizm konusunda Avrupa çapında aynı şekilde hareket edilsin.”
Neue Osnabrücker Zeitung’da da Türkiye’de tutuklu bulunan Alman vatandaşlarının durumu ele alınıyor:
“Sadece Meşale Tolu’nun değil, diğer gazeteci ve insan hakları savunucularının Türkiye’de karşılaştığı haksızlık tam bir skandal. Siyasi nedenlerle orada cezaevinde tutulanların hiç biri ne bir insan öldürdü ne de bunu planladı. Buna rağmen yıllarca hapis cezası tehdidiyle karşı karşıyalar. Türk hükümetinin temsilcileri yargının bağımsız olduğunu savunuyor. Ancak yargının bağımsızlığı artık söz konusu değil. Meşale Tolu’nun babası, federal hükümetin kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor. Ama federal hükümetin etkisi ne yazık ki kısıtlı. Yaptırımlar Türkiye’yi etkilemiyor. Bazılarının dilediği gibi silahlı bir kurtarma timi de bir seçenek değil. Geriye şöyle bir sonuç çıkıyor: Böyle bir durum herkesin başına gelebilir. Almanyalı Türkleri, Almanları, gazetecileri ve hatta tatile gidenleri.”