YORUM | BÜLENT KORUCU
AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz gecesi sıcağı sıcağına yaptığı ilk açıklamada ‘Bu Allah’ın bize bir lütfu’ demişti. İlerleyen günlerde biraz daha açarak “OHAL ile normal zamanlarda yapamayacağımız şeyleri yapabilme gücüne sahip olduk” ifadesini kullanmıştı. Erdoğan’ın sadece Hizmet Hareketini hedef alacağını zannedip ellerini ovuşturanlar, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını zamanla anladılar. Ama artık çok geç! Erdoğan freni patlamış damperli kamyon gibi yokuş aşağı geliyor ve önüne çıkanı eziyor. Son kurbanlar AKP’li belediye başkanları.
OHAL’in Erdoğan’a sunduğu en büyük lütuf partideki operasyonları yapabilmesi. Normal zamanlarda bırakın Melih Gökçek’i, Düzce Belediye Başkanı’nı bile istifaya zorlayamazdı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş görevi bırakmak zorunda kaldı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in gidişine ise an meselesi gözüyle bakılıyor. Topbaş’ın fazla toz kaldırmadan istifasına karşın, Gökçek biraz direnecek galiba. Gökçek’in yılbaşına kadar süre istediği öne sürülmüştü. Parti sözcüsü Mahir Ünal’ın, ‘Belediye başkanları ile ilgili süreç yılbaşına kadar bitecek’ sözleri, ‘bir orta yol bulundu’ yorumlarına yol açtı. Hürriyet’ten Murat Yetkin’in “Gökçek çekilmeyecek ama bütün yetkilerini devredip tam sadakatle sembolik olarak kalacak” minvalindeki yazısı da büyük ihtimalle Başkan’ın uzlaşma arayışlarının ürünüydü, daha doğru ifadeyle bir teklifti.
BAŞKANLARA HEM HAVUÇ HEM SOPA
Erdoğan, medya üzerinden taciz atışlarını sürdürüyor, Gökçek’i çekilmek zorunda bırakmak istiyor. Dili gittikçe sertleşiyor:
“Bir makama getirilirken her şey iyi güzel, ama benim metal yorgunluğu olarak dediğim durumlarda makamın boşaltılmasının istenilmesi niye yadırganıyor?‘Benim şanım var şerefim var’ dersen, kusura bakma ama, partinin şerefi herkesin şerefinin şanının çok daha önündedir.”
Bunun iki sebebi var: İlki sorun çıkarmadan çekilenler iyice küskün haline gelir. Ayrıca istifası istenen diğer isimler de pasif direnişe yönelir. Erdoğan, “Belediyelerdeki durum tabii ki farklı. Onun iki yöntemi vardır: Partiden ihraç veya görevi ihmal veya kötüye kullanmaktan dolayı yapılabilir. Tabii ki biz bu yolları denemek istemiyoruz” sözleriyle aba altında sopayı göstererek bu riski bertaraf etmeye çalışıyor.
Ancak direniş yayılırsa görevden alma sopası işe yaramaz, hatta partide büyük kırılmalara yol açar. Onun için Abdülkadir Selvi’ye havuç vaatler yazdırılıyor. ‘Sorun çıkarmayanlara vekil olma bonusu’ sunuluyor. HDP’li başkanlar gibi tutuklanma şantajı da kapalı kapılar ardında dillendiriliyorsa şaşırmam.
ERDOĞAN’IN KOLTUĞUNDA GÖKÇEK OTURACAKTI
İkinci sebep, Gökçek ve Erdoğan’ın kadim hesaplaşmasıyla alakalı. 1994’te biri Ankara diğeri İstanbul’u kazandığında yarış başladı. Bugün Erdoğan’ın oturduğu koltuklarda Gökçek oturuyor olabilirdi. Ancak tarih Melih Başkan’ın istediği gibi yazılmadı. Parti kurulurken trene son anda bindi. Üç dönem üst üste her defasında kerhen ve son dakika aday yapıldı. ‘Başka partiden ya da bağımsız aday olurum Ankara’yı kaybedersiniz’ şantajına boyun eğildi. Kapatma Davasına negatif katkısı hep konuşuldu. Son seçimi İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın seçim kurullarını basmasıyla şaibeli biçimde kazandı. Erdoğan’a borçlanmıştı ama yine de kuyruğu dik tutma gayretindeydi. 15 Temmuz’dan sonra en hızlı Reisçi kesildi. Bir yandan da kendi hesaplarının peşini bırakmadı. Ankara Ticaret Odası seçimlerinde vekalet savaşı yaşandı. Oğul Gökçek, enişte Gürsel Baran’a yenildi.
Erdoğan, OHAL ile gelen fırsatı Gökçek tehdidini bir daha başını çıkaramayacak şekilde gömerek değerlendirmek istiyor. Pazarlığa açık değil; hatta Gökçek’in sonuç alamayacak bir direncini, onu tamamen sıfırlamasına imkan vereceği için istiyor bile. Gökçek şimdilik pasif direnişte, duymazlıktan geliyor. Sonuç alıcı bir hamle yapabilirse bu Erdoğan efsanesi için sonun başlangıcı olabilir. ‘Ya herro ya merro’yu göze alabilecek mi göreceğiz.
DİĞER PARTİLERLE İLGİLİ DE ŞİKAYET VARMIŞ!
Erdoğan bu karambolde, diğer partileri de yok edecek planlar hazırlıyor. Onun işaretini aynı konuşmada şöyle verdi:
“Kaldı ki sadece bizim partimizle değil diğer siyasi partilerle ilgili de İçişleri Bakanlığı’na şikayetler geliyor. Basın olarak size de geliyordur.”
Ağızdaki bakla böylece çıkmış oldu. Tek adam rejiminin garantisi tek partiye doğru gitmek istiyor. AKP Genel Başkanı, 15 Temmuz bahanesiyle ilan ettiği olağanüstü hal sayesinde hem yasama erkini ele geçirdi hem de yargıyı tamamen kontrolüne aldı. Seçim kazanmış Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu küçük düşürüp azlederek, yürütmenin tek patronu olduğunu zaten daha öncesinden ilan etmişti.
Cemaatle birlikte en kolay lokma HDP idi, oradan başladı. Genel Başkanlar ve bazı vekiller içeride, kalanların tutuklanması bir işarete bakıyor. Dışarıda kalabilmiş belediye başkanları azınlıkta; onlar da görevlerinin başında değil. CHP’de çember gittikçe daralıyor, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutuklanmasından partinin kapatılmasına kadar her ihtimal masada. Ama onlar devekuşu gibi başlarını ‘FETÖ’ kumuna gömerek kurtulacaklarını sanıyor.
CHP’li birkaç belediyeye kayyım atandığında, parti sözcülerinin kırık plak gibi tekrarlayıp durduğu “biz FETÖ’cü değiliz” nakaratının işe yaramadığı anlaşılacak. Fakat iş işten geçmiş olacak.
(tr724)