YORUM | BARBAROS J. KARTAL | [email protected] |@barbarosjkartal
Önceki günden beri gündemin başlarına yerleşen organik hoşaf haberinin bir yalanın sosyal medyada hızla nasıl yayıldığının ve herkesin inanıp ne kadar absürt yorumlar yapabildiğinin bir deneyi oldu. Artık sosyal medya literatürüne ‘organik hoşaf’ girmiş oldu. Kolay kolay da değiştirmek mümkün olmayacak.
Neydi haber? TRT’nin fikir ve icatların sergilendiği jürili bir yarışmasında ki bu yarışma bilim yarışması olarak sunuldu, organik hoşaf yapan yarışmacı finale kalmış. Bazı haberlere göre de yarışmayı kazanmış. Zannedersiniz ki yarışmacı kızcağız evden hoşaf yapıp getirmiş de bilimsel icat olarak sunmuş ve jüri de buna atlamış.
Hadisenin öyle olmadığı biraz araştırılınca kolaylıkla ortaya çıkıyor. Ne yarışmacının fikri organik hoşaf ne de yarışmayı kazanmış.
Neyin nasıl olduğundan ziyade niye olduğunu düşününce aslında meselenin vahim olduğunu düşünüyorum. Bu dezenformasyonun arkasındaki zihniyet yalan haberden çok daha tehlikeli zira. Getirildiğimiz kutuplaşmanın bizi nasıl hoşafa döndürdüğünü anlatıyor.
Farz edelim yarışmacı başörtülü değil de bizim yobaz laiklerin hoşuna gidecek tarzda giyinmişti. Hadi o klasik lafı da edeyim, mini etekliydi. Ve farz edelim ki bu yarışma TRT’de değildi. Yarışmacı Kübra’nın projesinin adı “Bütün veya dilimler hâlindeki meyvenin şekerli suyla kaynatılmasıyla elde edilen likit gıdanın pastorize ve konsantre edilmeden, katkı madde ilavesiz uzun raf süresi ile ticari sunumu” gibi afili bir şey olsaydı, ki proje bu zaten. Tanımdaki tabir hoşafın TDK’nın sitesindeki karşılığıdır. Aynı tepkileri alır mıydı? Kesinlikle almazdı. Birkaç gündür dolaşan müstehzi lafları duyar mıydık? Hayır.
Vatan Şaşmaz’a katılıyorum hoşaf adı mavraya açık, kulağa da komik geliyor. Katıldığım bir nokta daha var. Medeni cesaret göstererek bu yarışmaya katılmış gıda mühendisi bir kadına yapılan saygısızlık var. Velev ki proje anlamsız ya da saçma olsun, projesini sunan bir insana yapılan muameleden sonra rezil olmamak için kimse bu işlere girmez. Kaldı ki ilgili kısmı internette seyrederken jüriden de bir gariplik sezinlemedim. Bu tür yarışmalarda amaç hikâyenin bir parçası olmaktır. Ve her fikir saygıyı hak eder. Mesele icatsa teşvik zaten böyle olur. 99 tane saçma fikir geliştirirsin 100.’de bir şey başarırsın.
NİYE DALGA GEÇTİLER BU KADAR?
Peki, gelelim esas meseleye. Bu dalga geçmenin arka planında ne var? Tabii ki TÜBİTAK’a hayvanat bahçesi müdürünü atayan, binlerce bilim adamını üniversiteden atan, bununla yetinmeyip hapse tıkan, eğitim sistemini kendi dar ve çağdışı vizyonuna göre şekillendirmek isteyen, her köşe başına imam hatip açarak dine hizmet ettiğini sanan AKP’ye duyulan tepkinin haklı ve olur olmaz her yerde kendini göstermesi var. Bilim olimpiyatı diye yapılan müsamerelerin sonunda gelinen durum budur. Çapsız, kaba, taşra kaçkını adamların liyakatsiz her yeri doldurmasına tepkidir esas olan.
Yalnız şunu da söylemek lazım saygısız ve edepsiz tepki verenlerin dertlerinin bilim olduğunu falan da düşünmüyorum. NASA’da çalışan ve Mars’a yolculuk projesinde görevli bilim insanı Serkan Gölge cebinde dolar çıktı diye aylardır hapiste. Dünyada bunun haber olmadığı yayın organı görmedim. Ben hoşaf haberi ile dalga geçen gazeteci takımının bir kere bile bunu gündeme getirdiğini, bir kere haber yaptığını hatırlamıyorum.
Tepkinin diğer bir sebebi de yarışmacının başörtülü olması. İster kabul edelim ister etmeyelim başörtülüler AKP’nin faşist ve dikta uygulamalarının birer günah keçisidir. Bizim laik yobazlar AKP nefretlerini -ki AKP’den nefret etmek son derece olması gereken insani haslettir- olur olmaz başörtülüler üzerinden yansıtmaktadır. Başörtülü olmak AKP’li olmak ile eşdeğerdir onlar için. O ‘kız’ TRT’de o yarışmaya katılmıştır ki eskiden asla böyle bir tablo olmazdı, bu cesareti(!) AKP’den almaktadır. Yoksa yarışmacının gıda mühendisi olmasının zerre bir değeri yoktur. Zaten yarışmaya da kesin bir torpille çıkmıştır.
Dini semboller giderek bir yozlaşmanın simgesi haline geliyor. Sela duyunca artık geriliyorsunuz, imam-müezzin toplumda en az güvenilecek tipler haline geldi, Selamun aleyküm, aleyküm selam diye diye ülkeyi nasıl soydukları arşivlerde, Cuma hutbeleri Emevi hutbelerinden beter, sakallı, cübbeli, nobran ve kaba adamların sayısı gittikçe artıyor, din adına televizyonlarda tartışılanların insanı dinden çıkarmaması mümkün değil, hoca diye itibar edilen fetvacılar sigaradan fantezi peşinde, masum insanların mallarına çöküp “Bu ganimettir, helaldir” diyen hoca artıkları ellerinde mikrofon onur konuğu, valiyi makamına tekbirlerle uğurluyorlar, bir futbol maçında insanlar rakip taraftara tekbirle küfür ediyor. Bir de 10 yılda 10 kişiyi namaza başlatamamış ama on binlerce insanı dinden çıkarmış Diyanet’imiz var… Daha neler sayılabilir.
AKP bir gün defolup gidecek ama arkasında bıraktığı enkaz raporunda en büyük zararı dinin kendisine vermiş olacak. Din ile siyaset birbirine girince siyasetin bütün yanlışlarının faturası maalesef dine yazılıyor. Siyasetçi bugün var yarın yok. Ama din bugün de yarın da var olacak. AKP’nin dine verdiği zararın tamiri da çok uzun süreler alacak. Yani ileride yapılacak çok iş var; yorgun düşmek ve pes etmek yok.