HABER-ANALİZ: SEMİH ARDIÇ
Die Welt’in Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel ve yedi Alman vatandaşının ‘15 Temmuz tahkikatı’ bahanesiyle Türkiye’de tevkif edilmesi Ankara-Berlin hattında tansiyonu yükseltmişti. Almanlar, İncirlik Üssü’nden vazgeçme pahasına testiyi kıran taraf olmaktan endişe etti, bir manada alttan aldı.
Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Nisan referandumundan evvel sarf ettiği ‘Nazi artığı’ hakaretine rağmen mutedil kalmaya gayret eden Alman siyasetçiler dâhi artık aynı kanaatte değil. İnsan hakları mücadelesinin önemli on ismin İstanbul Büyükada’da yaka paça gözaltına alınması, akabinde altı kişinin hapse atılmasına en mutedil isimler bile Erdoğan’a veryansın ediyor.
ALMANYA: SABRIN SONUNA GELDİK
Başbakan Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) sözcüleri, ‘Türkiye’ye yeteri kadar sabrettik. Sabrın da bir sınırı var’ mesajı veriyor. Koalisyon ortakları, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları ihlallerinin sözle geçiştirilemeyecek kadar vahim safhaya geldiği kanaatini izhar etti. İhtilafların öne çıktığı koalisyon, Türkiye’ye baskı uygulanması için mutabakata vardı.
Seçimler yaklaştıkça bu tavır ana temayüle dönüşecek. Federal Almanya’da Eylül ayında parlamento seçimleri var ve Başbakan Merkel, Erdoğan’ın anti demokratik uygulamalarına etkili biçimde tavır almadığı için tenkit ediliyor.
BERLİN, ANKARA’YA ÜLTİMATOM VERDİ
Büyükada hâdisesi bir anlamda bardağı taşıran son damla oldu. Berlin’in diyaloga vurgu yapan yaklaşımının Erdoğan tarafından suiistimal edilmesine daha fazla müsamaha gösterilmeyecek. Almanya, Ankara’dan beklentilerini devletin her kademesinde daha açık ve kararlı bir dille ortaya koyacak.
Bu tavır değişikliğinin ciddi neticeleri olabilir Türkiye açısından. Merkel, Türkiye’de olup bitenlere dair ilk defa sözü eğip bükmeden konuştu. Türkiye’de hapse atılan Alman vatandaşı, insan hakları aktivisti Peter Steudtner’in tutuklama kararını sert bir dille kınadı: “Biz bu tutuklamanın net olarak tamamen haksız olduğu kanısındayız.”
Alman hükûmetinin Steudtner’in serbest kalmasını sağlamak için her nevi girişimde bulunacaklarını kaydeden Merkel, “Bizim açımızdan bu tutuklamalar suçsuz insanların zorlu bir sürece sokularak cezaevine gönderildiği bir başka olay oldu ve bu da büyük bir endişe kaynağı.” ifadelerini kullandı.
SAVUNMA PROJELERİ DONDURULDU
Alman hükûmetinin evvela Savunma Sanayii projelerini dondurması nabız yoklama olarak görülebilir. Akabinde ihale iptalleri, biten işlerde teslimatın yapılmaması gibi manevraların gelmesi an meselesi.
Alman Dışişleri’nin Ankara’ya ilk kez sert ve net bir tonla insan hakları aktivistlerinin en kısa zamanda serbest bırakılması için ültimatom vermesi Berlin’in atacağı diğer adımların yönü hakkında fikir veriyor. Almanya beklentilerini daha açık ve kararlı bir dille ortaya koyacak. Türkiye’nin taleplere cevap vermemesi, tevkif ettiği isimleri tahliye etmemesi halinde ‘ekonomik koz’ masaya sürülecek.
GABRİEL TATİLİNİ YARIDA KESTİ
Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in tatilini yarıda kesip Berlin’e döndüğünü de not edelim. Erdoğan’ın gazeteci Deniz Yücel’e mukabil Almanya’ya sığınan generallerden ikisinin iade edilmesini talep etmesi Ankara’nın demokrasi gibi bir derdinin olmadığını ortaya koydu.
Alman diplomatlara göre bahse konu tevkif kararlarını ‘siyasî koz’ olarak kullanmak isteyen Erdoğan, malî müeyyideler haricinde hiçbir kararı ciddiye almayacak. Bu yüzden demokrasi, insan hakları ve basın hürriyetinde geri gidişe ‘dur’ denilmediği takdirde ekonomi alanında mali yardımların kesilmesi, yatırımların durdurulması ve seyahate getirilecek tahditler masaya konacak.
DEMOKRASİYE DÖNENE KADAR ERDOĞAN’A MÜEYYİDE
Berlin’in teferruatlı bir ekonomi dosyası hazırladığı konuşuluyor ki müeyyideler devreye girdiğinde Türkiye bu denklemin kaybedeni olacak. Müeyyideler adım adım tatbik edilecek. Müeyyideler sadece Türkiye’nin AB değerlerine sahip çıkması, hukuk devleti ve insan hakları konularında adım atması halinde müzakere edilebilecek.
Türkiye’ye karşı atılacak adımları açıklayan Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in şu sözleri gazetecilerin dikkatinden kaçmadı: “Hukukî güvencenin olmadığı, hatta bazı Alman şirketlerin terörle ilişkilendirildiği bir ülkeye yatırım teşvik edilemez.”
Alman hükûmeti bugünden itibaren Türkiye’ye yatırıma hazırlanan şirketlere kredi teminatı vermeyi de durduracak. Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye katılım öncesi malî desteğinin gözden geçirilmesi de diğer AB üyeleri ile müzakere edilecek. Teklifin AB’yi 2008 krizinde ipten alan Almanya tarafından getirilmesi, kararın Türkiye aleyhine olacağına işaret.
TÜRKİYE, ESKİ DOĞU ALMANYA’YA BENZEDİ!
Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında her ülke hakkında ‘seyahat bilgilerine yer veriliyor. O sayfanın Türkiye bölümüne Alman vatandaşları için bir dizi uyarı ilave edildi. Gabriel’in Alman vatandaşlarının Türkiye’de hukukî gerekçeye dayanmaksızın keyfi tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını söylemesi, internette yer verilecek bir seyahat uyarısından daha fazla tesirlidir.
Kabinedeki diğer bir isim Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, Türkiye’yi eski komünist Almanya Demokratik Cumhuriyeti (DDR) ile kıyasladı: “Eski Doğu Almanya’ya gidenler başlarına bir şey geldiği takdirde kimseden yardım bekleyemeyeceklerini biliyorlardı. Türkiye artık Alman turistler için riskli ülke haline geldi. Almanlara ‘Türkiye’ye giderseniz kendiniz sorumlu olursunuz, size hiçbir garanti veremeyiz’ demek mecburiyetinde kalırız.”
ALMAN TURİST SAYISININ AZALMASI 2 MİLYAR DOLAR KAYIP DEMEK
Yaşanan terör eylemleri ve Rusya ile yaşanan krizin etkisiyle geçen sene Türkiye’ye gelen turist sayısı 25,4 milyona düşmüş, Alman turist sayısında da bir önceki yıla göre yüzde 30’a yakın kayıp yaşanmıştı. Mamafih Almanya en fazla turist gönderen ilk üç ülke arasında yer almıştı. Berlin’in verdiği ültimatom Alman turist sayısını daha da azaltacak. Turizm gelirlerinde 2 milyar dolardan fazla kayıp olabilir.
Almanya Adalet Bakanı Heiko Maas’ın, “Türkiye’ye gidenlerin, maalesef bir hukuk devletinde tatil yapmadıkları açıktır.” sözleri, krizdeki turizmcinin en son duymak isteyeceği sözler. Başbakanlık Müsteşarı Peter Altmaier de hükûmetin Türkiye ile ilgili olarak aldığı tedbirlerin ‘kesinlikle elzem’ olduğunu vurguluyor.
Siyaset cenahındaki tavır değişikliği medyaya da aksetti. Alman haber kanalı N-tv, kısa süre öncesine kadar Galatasaray’da forma giyen futbolcu Lukas Podolski’nin de rol aldığı ve Türkiye’ye yatırım çağrısı yapan reklamı durdurdu. N-tv, seyircilerden gelen tepkiler üzerine bu kararı aldığını açıkladı.
TÜRKİYE’DE 6 BİN 800 ALMAN FİRMASI VAR
Daimler (Mercedes), Bosch, Bayer, Fraport (Antalya Havalimanı’nı işletiyor), Man, Hugo Boss, Siemens AG, BASF ve Volkswagen gibi 6 bin 800 Alman firmasının Türkiye’de yatırımları mevcut. Sadece BASF’de 8 bin kişi çalışıyor. 60 binden fazla kişiyi istihdam eden bu firmalar, Türkiye’nin ihracatını da sırtlıyor.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 36 milyar dolar. Türkiye, 2016’da Almanya pazarından 14 milyar dolar ihracat geliri elde etti. Almanya, ihracatta birinci, ithalatta ikinci sırada. Mamafih Alman ihracatçılar daha şimdiden bazı alanlarda ticaretin durduğunu söylüyor. Türkiye’nin böyle bir pazarı kaybetme lüksü var mı?
Almanya’yı sadece Almanya olarak düşünmemek lazım. Hollanda, Avusturya, İsviçre ve İsveç’in ekonomik koz bahsinde Almanya’dan yana tavır almaması sürpriz olur. Böyle bir tablonun neticeleri vahimdir. Türkiye ihracat kredisi dahi bulamayabilir. Türkiye’nin yurt dışı piyasada en kolay borç bulduğu Almanya’yı kaybetmesi Hazine’ye ağır bir fatura çıkarır.
ERDOĞAN’IN AĞZINDAN NEREDEYSE BAL DAMLAYACAK
Berlin cenahında bunlar yaşanırken Saray’ın sözcüsü İbrahim Kalın’ın, “Kimse bize parmak sallayamaz.” çıkışı sokağa verilmiş bir mesaj. Saray ve hükûmetin verdiği cevapların içi boştu. Almanya’ya cevaben konuşan Erdoğan’ın ağzından neredeyse bal damlayacaktı. Kendisinden beklenmeyecek biçimde nezaketi elden bırakmamasının sebebi değişim vesaireden değil, tamamen maddî.
“Alman dostlarımız” diye başlayan cümlelerinin satır aralarında, “Ekonomiyi lütfen bu işe karıştırmayalım” ricası var. Sanki binden fazla şirkete Papua Yeni Gine’de el konulmuş gibi ‘serbest piyasadan’, ‘mülkiyet hakkından’ ve demokrasiden bile bahsetti.
Dostlar alışverişte görsün… Oportünizmde eline kimse su dökemez.
ALMANLAR DA O HAKİKATİN FARKINDA
Demek ki Almanya’nın Erdoğan’ın anladığı lisanla konuşmaya başlaması boşuna değilmiş. Erdoğan’ın Başkanlık seçimine kadar ne yapıp edip ekonomiyi toparlamak mecburiyetinde olduğunu Almanlar da gayet iyi biliyor. Bunun içindir ki tek adam rejiminin Türkiye’nin başına ne gibi çoraplar öreceğini Erdoğan’a nazik bir dille hatırlatmaya başladılar.
Hugo Chavez’in ihtirasları uğruna petrol zengini Venezuela’yı nasıl bir siyasî ve iktisadî buhranın girdabına düşürdüğü ibretlik bir vakıa olarak karşımızda duruyor.
Almanya’nın bu sefer şakası yok. Demokrasiye dönülmemesi, hukuk devletinin ikame edilmemesi halinde bu adımların devamı gelecek.
Geri adım atsa da otoriterlikte inat etse de bu krizin kaybedeni Erdoğan olacak
EKONOMİK BÜYÜKLÜKLERDE ALMANYA AÇIK ARA ÖNDE*
(TR724)