’15 Temmuz Destanı’ [Bekir Salim]

“Yağmur” şairi Nurullah Genç… Pek çok şiir toplantısında aynı sahneyi paylaştığım bir şair… Şair dedim ya, Necip Fâzıl, Sezai Karakoç karışımı taklit makamında olsa da, “Yağmur” şiiri pek güzeldir ve muhtevası itibarıyla beni defalarca ağlatmıştır. Bu defa da “15 Temmuz Destanı” denemesiyle, belki ağlatmadı ama çok üzdü ve kızdırdı fakiri… Şiirinden samimiyet(!) süzülüyor. O kadar belli ki yazdığı tek bir satıra inanmadığı… Bilmem ki ne ihtiyacı var böyle tabasbuslara… İnşallah, “Yağmur” şiirini de aynı matematikle yazmamıştır… Bir an için, “Acaba, ekonominin vahim hâlini görüp bir iktisatçı olarak, vazife hissiyatıyla, ileride ekonominin başına geçip ülkeyi kurtarırım hesabıyla göze mi girmeye çalışıyor” diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi… Bu suizan değil… Tam tersi… Zira, ağzından köpükler saça saça tertemiz insanlara küfreden, soykırımcılığı yüzünden birçok ülkeye alınmayan bir zavallı yerine, şöyle böyle şiirle uğraşan birinin ekonomi bakanı olması her daim tercihimdir. 
Bir “15 Temmuz Destanı” da benden:
Yirmi dört ayrı dalda Oscar’a aday filim;
Yazılsın tarihlere “15 Temmuz Destanı!”
Her sahnesi önceden çizilmiş, milim milim…
Ey millet yakından gör, tanı büyük ustanı!
“Adüvvün Mübin”de yok sahip olduğu ilim…
Hasılat hedefini yüksek tutmuşsa eğer,
O filmin senaryosu kansız olur mu tamam?
Hem bu darbe  “Allah’ın büyük lütfuymuş” meğer…
“İki yüz elli kişi şehit olmuşsa ne gam!”(*)
Bazı insanlar(!) var ki, seksen milyona değer…
Allah murat etmiş ya bir kere belâsını;
Mağduru oynuyorken rolü tersine döndü.
Aslında kendi yaptı darbenin alâsını.
Kim bilir bir gecede ne kadar ocak söndü,
Taylasanlılar verdi ülkenin salâsını…
Otuz tank, üç beş uçak duman eder her yeri;
Ordunun yüzde biri darbeye yeter artar…
Genelkurmayı basar on beş-yirmi serseri,
Komutanlar düğünde çifte yumurta tartar,
Emir kulu erleri keserler diri diri…
Kafası, ağzı, burnu patlamış generaller…
Yerlerde sürünüyor ordunun itibarı…
Artık rahatça gelsin “olağanüstü hâller”,
Başkaca edemezdi bu kadar büyük kârı,
Yüz binlere hunharca zulmeden hain eller…
Tecavüz, tasallut, gasp artık sıradan şeyler;
Ayaklarına gelmiş nimet üstüne nimet!
Öz kardeş namusuna göz dikmiş kimi beyler;
Savaş hâlindeler ya(!), hepsi birer ganimet!
Meydanlarda sarıklı hocalar(!) böyle söyler…
Ameliyathanede kelepçeli kadınlar…
Sezaryenler, doğumlar polis nezaretinde…
Karanlık, habis ruhlar merhametten ne anlar?
Zahir, vahşet, işkence helâl bunların dinde;
Bilenmiş dişlerinden süzülür kızıl kanlar…
Yaşlılar, engelliler, kadınlar ve bebekler,
Ateşten hücrelerde hasret bir damla suya…
İmtihan dünyasında dertlerine dert ekler,
Beton yataklarında dalamazlar uykuya,
Gönüller kıpır kıpır, Allah’tan imdat bekler…
15 Temmuz, güneşin, rengin solduğu gündür.
15 Temmuz ağıttır, kim demiş destan diye!
15 Temmuz milletin hapse dolduğu gündür.
15 Temmuz teslimdir adaleti deliye,
15 Temmuz devletin mafya olduğu gündür.
15 Temmuz, büyük bir soykırımın adıdır.
15 Temmuz ülkenin bölündüğü tarihtir.
15 Temmuz âtinin kapkara bir yadıdır.
15 Temmuz üç neslin silindiği tarihtir.
15 Temmuz azgın bir zalimin inadıdır.
 
(*) O gece, dini, dili, ırkı, mezhebi, siyasi görüşü, kimliği ne olursa olsun, hayatını kaybeden herkese Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabır diliyorum…