[Akif Umut Avaz]
Mürailik ve vicdan münafıklığı DNA’sı, kimyası, mayası bozuk siyasal İslamcılığın bir olmazsa olmazı galiba. Belki de bu hakikaten genetiğinde var. Siyasal İslamcılıkla enfekte olmuş her bünye, ister devletler ister kurumlar isterse bireyler düzleminde olsun, vicdan münafıklığını bir türlü elden bırakamıyor. Getirisi götürüsü enine boyuna iyice analiz edilmiş ve üstelik alabildiğine steril alanlarda sergiledikleri seçmece vicdan ve yapmacık duyarlılık şovlarıyla mürailiğin en ahlaksızcasını icra etmekten çekinmiyorlar.
Daha düne kadar bu türden şovlarla siyasal İslamcı mürailiği bihakkın temsil eden İran’ın, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da pabucu çoktan dama atıldı. Haramilik ve zulümle beslenen Erdoğan dikta rejimi, siyasal İslamcı mürailiğin ve seçmece vicdan münafıklığının ışıl ışıl parlayan yeni yıldızı, yeni yüzü oldu. Bununla birlikte, dünya siyaset tarihine bileğinin hakkıyla geçmiş İran’ın seçmece duyarlılıklarından, ikiyüzlü mürailiklerinden ve menfaate endeksli vicdan münafıklıklarından çıkaracağımız çok dersler var. Ancak, konumuz İran olmadığından burada sadece birkaç hatırlatma yapıp geçeceğiz.
TAKİYE VE KİTMANLA HARMANLANMIŞ KESİF MÜRAİLİK
1979 Devrimi’nden bu yana İran, kendisini ezilen Müslüman halkların ve tüm mustazafların bir hamisi olarak lanse etmiştir. Ancak, biraz yakından bakınca durumun hiç de gösterdikleri gibi olmadığı görülmüştür. Takiye ve kitmanla harmanlanmış kesif mürailiği ve ikiyüzlülüğü hemen farkedilmiştir. Şöyle ki, milli çıkarlarına ve dinbaz iktidar mafyasının menfaatlerine halel getirmeyecek uzaklıktaki veya etkisizlikteki coğrafyalarda Müslümanların mağduriyetleri ve mazlumiyetlerinin bayraktarlığı konusunda İran güya aslan kesilmiştir.
Oysa, mazlumiyetleriyle dertleniyormuş gibi yaptığı Filipinler’deki Moro Müslümanlarını radikalize edici duyarlılıklarını bir şov malzemesi yaptığı yıllar, hemen yanıbaşındaki Hama’da on binlerce Müslümanı katleden Hafız Esad rejimine tam destek verdiği yıllardır da. Kaldı ki, Sovyetler döneminde yine hemen yanıbaşında zulüm altında inleyen on milyonlarca Orta Asyalı, Çin zulmü altındaki Doğu Türkistanlı ve bölgedeki bazı diğer Müslümanların mazlumiyetleri İran’ın bir nebze bile olsa umurunda hiç olmamıştır.
HER ZALİM SİYASAL İSLAMCI SIKIŞTIKÇA FİLİSTİN’İ İSTİSMAR EDİYOR
Avrupa’nın eşiğindeki Balkanlara yerleşmekte bir araca çevirdiği, kendisine hiçbir bedeli olmayan Bosna duyarlılığının zirve yaptığı yıllarda Ermenilerin Azeri topraklarını işgaliyle başlayan Azeri-Ermeni kavgasında tavrını mezhepdaşı Azerbaycan yerine fiilen Ermenistan’dan yana koymaktan bile çekinmemiştir. Bir halk ve ülke olarak Çeçenistan’ın topyekün yıkımı ve Tacikistan iç çatışmaları sırasında ise, Moskova çizgisini benimsemekte herhangi bir beis görmemiştir İran.
Radikalleştirmeye çalıştığı Endonezaya’daki dindarların sorunlarını bölge siyaseti ve rejimin çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmaya çalışırken, kendi ülkesinde en kaba zulümlerden geri durmadığı gibi hemen yanıbaşındaki çok daha büyük zulümler yapan rejimlerin destekçisi olmakta da bir sakınca görmemiştir.
En fazla sıkıştığı durumlarda ise, siyasal İslamcılar tarafından hovardaca istismar edilerek mağduriyetleri, mazlumiyetleri ve acıları ucuz bir sarf malzemesi haline getirilen Filistinlilerin dramına dört elle sarılmıştır, Filistin davasının bayraktarlığını yapıyormuş gibi sergilediği seçmece duyarlılıklar ve vicdan münafıklıkları ile, doğrusu, geniş kitleleri efsunlayarak aldatmayı başarmıştır. Kendi zulümlerini ve zalimliğini, başka zalimlerin zulümlerine maruz kalmış mağdurların mazlumiyetlerinden işine gelenleri sömürerek ahlaksızca örtme yolunu yol edinmiştir.
ERDOĞAN REJİMİ MÜRAİLİKTE İRAN REJİMİNİN PABUCUNU DAMA ATTI
Siyasal İslamcı Erdoğan’ın haramilikle, zulümle, hukuksuzlukla ilmek ilmek inşa ettiği ceberrut dikta rejimi, dinbaz siyasal İslamcılığın her alanında olduğu gibi, vicdan münafıklığı ve maslahata uygun seçmece duyarlılık mürailiğinde de İran’ı sollamıştır. Erdoğan’ın dinbaz dikta rejimi de, tıpkı İran rejiminin yaptığı gibi, bizzat kendisinin kat be kat fazlasını işlediği cinayetlerin, yaptığı katliamların, baskı ve zulümlerin, işkence ve benzeri insanlık suçlarının belki de mukayese edilemeyecek kadar çok azını icra eden benzeri rejimler arasından kendisine en fazla prim getirecek olanların zulümlerini lanse ederek kendi kepazeliklerini örtme çabasına girişmiştir.
Siyasal İslamcı mürailiğin sistemleşmiş halinin ilk örneklerinden olan İran gibi, aynı şekilde sistemleşmiş Erdoğan dikta rejimi de Myanmar’da, Filistin’de, Suriye’deki acıların kendi ahlaksız zulümlerini kamufle etmek, perdelemek amaçlı olarak ahlaksızca istismarını ahlak edinmiştir. Zalim Erdoğan rejiminin özellikle Filistin trajedesini istismarı artık mide bulandırıcı bir hale gelmiştir. Bu hal, Erdoğan rejiminin ikiyüzlülüğünün, mürailiğinin ve vicdan münafıklığının bir turnusol kağıdı da olmuştur. Ancak bir terör devletine yakışan bazı uygulamalarıyla İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulümleri dillerine pelesenk eden Erdoğancı dinbaz mürailer, bizzat kendilerinin destekleri ile hemen yanıbaşlarında işlenen çok daha büyük ve yaygın zulümleri inatla görmezden gelmişlerdir. Kalpleri taşlaşmış, vicdanları körelmiş, beyinleri sulanmış ve yapılan onca haksızlıklar ve zulümler karşısında kör, sağır ve dilsiz birer şeytan kesilmişlerdir.
ERDOĞANCI VİCDAN MÜNAFIKLIĞININ ANA İSTİSMAR ALANI…
Erdoğancı vicdan münafıklığının en bariz şekilde sergilendiği alanı ise, siyasal İslamcı dinbazların ortak istismar malzemesi olan yine Filistin oluşturmuştur. Yaptıkları kitlesel zulümlerin seçmece çalışan vicdanlarının uyanmasına sağlamak için, kendi yaptıkları zulümleri İsrail yapmış gibi, zulmettikleri insanları ise yapmacık duyarlılıklarının istismar malzemesi olan Filistinliler gibi sunmak belki de bir işe yarar. Sanmam ama birilerinin bunu denemesinde herhangi bir mahsur da yok. Bense ikiyüzlülüklerini sadece birkaç mukayeseli örnekle ortaya koymakla yetineceğim.
Neredeyse tamamı foseptik havuzuna dönüşen medyada örnekleri çok ama, burada sadece Erdoğan dikta rejiminin resmi borazanı Anadolu Ajansı’nın (AA) bazı haberlerini örnek göstereceğim. AA, 2 Haziran’da şöyle bir haber geçti abonelerine:
“İsrail ordusu, Filistin Yasama Konseyi’nde milletvekili Halide Cerrar’ı Ramallah’ta gözaltına aldı. Görgü şahitlerinden edinilen bilgiye göre, İsrail ordusuna ait bir güç, Cerrar’ın Ramallah kentindeki evine baskın düzenleyerek arama yaptı ve ardından Cerrar’ı gözaltına aldı… Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FKHC) önde gelen liderleri arasında yer alan ve eski bir tutuklu olan Cerrar, İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların haklarını savunmasıyla biliniyor. İsrail, gizli güvenlik bilgilerine dayanarak ‘idari tutuklama’ adı altında Filistinlileri 1 ila 6 ay arasında alıkoyabiliyor. Tutuklunun ‘İsrail güvenliği için tehlike teşkil ettiğine’ karar verilmesi halinde askeri hakim, suç isnadında bulunmadan tutukluluk süresini 5 yıla kadar uzatabiliyor.”
ZULMÜNE KÖR OLANLAR BAŞKA MAZLUMİYETLERİ ZIRH EDİNİYOR
Kabul edelim ki, bu büyük bir zulüm. Ama bu haberi veren ajansın resmi borazanlığını yaptığı diktatörlükte, bu zulmün binlerce kat fazlası hem de yaygın ve sistematik bir şekilde Hizmet Hareketi sempatizanlarına, muhaliflere, Kürtlere yapılıyor. Böyle bir zulüm yapılmıyor olsa bu duyarlılığın bir samimiyeti ve bir anlamı olabilirdi. Sırf muhalif oldukları için, haramiliklere göz yummadıkları için, demokrasiyi, hukuku ve Kürt haklarını savundukları için onbinlerce insanı, parti eşbaşkanlarını, il ve ilçe başkanlarını, belediye başkanlarını, avukatları, hayırseverleri, sivil toplum örgütü mensuplarını, gazetecileri, akademisyenleri, polisleri, askerleri, esnafları gece yarıları baskınla gözaltına alıp mahkeme yüzü göstermeden şayet yıla yakın süredir zindanlarda tutuyorsanız ve bunda hiçbir sorun görmüyorsanız bu yaptığınıza habercilik veya duyarlılık denmez. Buna denilecek illa bir şey varsa o da yapılanın ahlaksız bir ikiyüzlülük ve haysiyetsiz bir mürailik olduğudur.
Yüzlerce gazeteciyi hapse atmış, yüzlerce yayın organını kapatmış, binlerce mülkü gaspetmiş, binlerce şirketi yağmalamış bir zulüm düzeninin, aynadaki kendi çirkin görüntüsüne hiç bakmadan, başka ülkedeki bir zulme laf edebilmesi için sanırım Erdoğan rejimindeki kadar ahlaksız, ikiyüzlü, mürai ve seçmece duyarlıklı birer vicdan münafığı olmak gerekiyor.
Erdoğan dikta ve zulüm rejiminin resmi borazanı AA yine bildiriyor: “Gazze Şeridi’nde, yurt dışında tedavi için sevk işlemlerinin durdurulması nedeniyle Filistinli bir çocuk hayatını kaybetti. Gazze’deki sağlık bakanlığı sözcüsü Eşref el-Kudra tarafından yapılan yazılı açıklamada, ’İki yaşından küçük Yusuf el-Aga, yurt dışında tedavi için sevk işlemlerinin durdurulması nedeniyle Gazze’deki er-Rantisi Hastanesi’nde vefat etti,’ ifadesine yer verildi. Açıklamada, Aga’nın vefatıyla yurt dışında tedavi olması için izin alamadığından dolayı ölen çocukların sayısının 12’ye çıktığı kaydedildi… Gazze’deki binlerce hasta, Kudüs, İsrail ve Batı Şeria’daki hastanelerde tedavi görebilmek için İsrail’in kontrolündeki Beyt Hanun Sınır Kapısı’na yönelmek zorunda kalıyor.”
YA PEKİ 12 YAŞINDAKİ FURKAN’IN DRAMINI NEDEN GÖRMEDİNİZ?
Erdoğan dikta rejiminin zulümlerine maşa haline getirdiği OHAL gerekçesiyle, alternatif tedavi amacıyla yurtdışına çıkışına izin verilmediği için acı içerisinde hayatını kaybeden 12 yaşındaki kanser hastası Furkan Dizdar’ın yürek parçalayan hikayesine ne kadar da çok benziyor değil mi?. Az bir dram, az bir trajedi mi? Tabii ki değil. Ama AA ve zalim Erdoğan diktasına yardakçılık yapan tüm diğer haysiyet yoksunu medya organlarının başka coğrafyalardaki acılara dair haberler üzerinden yapmacık duyarlılık kasarken, birer parçası haline geldikleri insanlık dışı zulümlere kör ve sağır olmaları, haksızlıklar karşısında lal kesilmeleri insanın canını acıtıyor.
Sen kalk, kendi ülkenin uzak olmayan bir yerinde kuşatma altında tutuldukları aylar boyunca, devlet kurşunuyla öldürülmüş çocuklarının defnemedikleri cesetlerini kokmasın diye günlerce buzdolabında saklayan ciğeri yanmış anaların o kahredici ızdırabını hiç görme! Sen kalk, devlet kurşunuyla katledilmiş yaşlı analarının cesetlerini günlerce cadde ortasından alamadıkları için acı içerisinde kahrolan çocukların çektiği ızdıraba bir nebze olsun kulak asma! Sen kalk, zırhlı araçların ezip geçtiği yaşlı ablasının parçalarını toplamaya devlet tarafından zorlanan o biçare yaşlı kadının yürek yangınını hiç umursama! Ve sonra kalk hiç utanıp arlanmadan, dünyanın başka bir yerindeki yürek parçalayan dramı istismar ve insanlara duyarlılık kas!..
YAZ YAZMASINA AMA KENDİNİ VE OKUYANI AHMAK YERİNE KOYMA!
Filistini yaz! Yaz yazmasına ama parçası olduğun ahlaksız zulüm düzeninin gözlerinin önüde işlediği yüzlerce cinayeti, hergün icra ettiği bin kat daha fazla haksızlığı, keyfiliği ve zulmü gözlerden sakalayabileceğini sanacak kadar kendini de ahmak yerine koyma! Zulüm ve haksızlıklar karşısında kör, sağır ve dilsiz kesilip en adi şeytanları bile kendine imrendirme!
Harami Erdoğan’ın dinbaz dikta rejiminin resmi borazanı AA yine bildiriyor: ”Gazze’de günlük 20 saati bulan elektrik kesintileri Filistinlilerin günlük yaşamlarını olumsuz etkilemeyi sürdürüyor. Yaklaşık 2 milyon insanın yaşadığı Gazze Şeridi’nde yıllardır devam eden ablukanın yanı sıra yaşanan elektrik krizi nedeniyle mumlara bağlı bir hayata mahkum edilen Filistinler, zor insani koşullar altında hayatlarını devam ettirmeye çalışıyor.”
AA bu haberini, insani dram boyutunu genişleterek sürdürüyor. Ah ne güzel ne güzel! Ne büyük bir duyarlılık, ne büyük bir insanlık! Bir de Filistin’de İsrail zulmünü gören o keskin mürai gözler, tankıyla topuyla gece gündüz saldırıp insanların evlerini başlarına yıkan, çocuklarıyla yaşayageldikleri fakirhanelerinde hep birlikte katledilen, böylece kıt kanaat geçindikleri fakir evleri definsiz gömüldükleri izbe mezarlara dönüşen kendi ülkesindeki dramları da keşke azıcık görebilse.
Ya da tarumar edilmiş yıkık dökük hanelerinde, üstelik de aziz mübarek Ramazan ayında, elektriklerini, sularını kesen bir Yezid zulmüne maruz kalan Sur sakinlerinin feryadını bir işitebilse.
Veya annelerinden-babalarından, eşlerinden, işlerinden, aşlarından, evlerinden-barklarından mahrum bırakılarak perişan edilen erkekler, kadınlar ve çocukların yaşadıkları mağduriyetlere dair birazcık duyarlılık hissettirebilse… İşte o zaman azıcık bir samimiyeti olduğuna belki inanacağız bu ahlaksız vicdan münafıklıklarının, bu istismarcı mürai duyarcılıkların.
DUYDUNUZ MU? 56 FİLİSTİNLİ KADIN İSRAİL HAPİSHANELERİNDEYMİŞ!..
Erdoğan dikta ve zulüm rejiminin resmi borazanı AA eşsiz bir duyarlılıkla bildiriyor: “İsrail’deki Filistinli kadın tutuklu sayısı 56’ya yükseldi… Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) bağlı Filistin Esir İşleri Komitesi’nden yapılan açıklamada, İsrail cezaevlerindeki kadın tutukluların sayısının 56’ya yükseldiği belirtildi. ‘Ramallah’ın kuzeyindeki Celezun Mülteci Kampı’nda ikamet eden 14 yaşındaki Filistinli kızın da arasında olduğu 8 kadının, Batı Şeria’nın farklı yerlerinde geçen ay gözaltına alındığı ve kadın tutukluların sayısının 56’ya yükseldiği aktarılan açıklamada, ‘Filistinli kadın tutuklular, zor şartlar altında yaşıyor. Bunların arasında 13 tane de reşit olmayan kız çocuğu var,’ ifadesi kullanıldı.”
Peki ya siyasal İslamcı dinbaz Erdoğan rejiminin inim inim inlettiği, tıklım tıkış hale getirilen cezaevlerinde 8 kişilik koğuşlara en az 40 kişinin konulduğu, işkence ve kötü muamelenin, cinsel istismarın yaygın, sistematik ve vakayı adiyeden bir hale geldiği Türk cezaevlerinde kaç masum kadın tutuluyor dersiniz? Bunu umursayan bir dinbaz mürai var mı? Ahlak ve haysiyet yoksunu mürai dinbazların bu konuda en ufak bir ses çıkardıklarını ya da bir şeyler yazdıklarını göreniniz, duyanınız var mı?
Hayır, hasenat ve iyilik için koşturmaktan başka suçları olmadığı halde, apar topar salıverilen adi hırsızlardan, canilerden, tinercilerden, tecavüzcülerden boşaltılan cezaevlerine tıkılan çoğu müteddeyin ve mütesettir ev hanımı olan iffet timsali 17 bin kadın ne olacak? Bu masum ve mazlum kadınların gördükleri zulüm ve haksızlıklara dair ağızlarından tek bir kelime duyulmayan bu haysiyetsiz vicdan şarlatanlarının Filistinli kadın ve çocukların mazlumiyetlerini sömürüsü daha ne kadar sürecek dersiniz?
VEYL OLSUN AHLAKSIZ MÜRAİLERE, HAYSİYETSİZ VİCDAN MÜNAFIKLARINA!
Yeni doğum yapmış annelerin daha lohusa yatağındayken apar topar tutuklanıp bebekleriyle birlikte hapse atıldığı, masum hamile kadınların tıkıldıkları hücrelerde tek başına doğum yapmaya zorlandığı, birkaç günlük kundaklı bebeklerin 8 kişilik koğuşlarda 40 kişiyle birlikte tutulduğu, yaşı gelen bebeklerin emekleyecek kadar olsun bir yer bulamadığı bir zülüm düzeninin payandası olan bu ahlaksız haysiyetsizler, sessizlikleri ya da destekleriyle bir taraftan bu zulümlere destek olurken diğer taraftan hangi yüzle mazlum Filistinli kadınların ve çocukların mağduriyetlerini ağızlarına alabiliyorlar? Fazlasını kendilerinin yaptığı benzer zulümlerin başka ülkelerdeki mağdurlarını hayâsızca istismar etmekten hiç mi utanmıyorlar, hiç mi arlanmıyorlar, hiç mi yüzleri kızarmıyor?
Erdoğan’ın ahlaksız dikta rejiminin mağdur ettiği suçsuz-günahsız insanların Ankara’nın göbeğinde 120 güne yakındır süren açlık grevini görmeyen, duymayan, bilmeyen, bildirmeyen mürailerin, Filistinli siyasi mahkumların İsrail cezaevlerindeki kötü şartların düzeltilmesi amacıyla yaptıkları 40 gün süren açlık grevini gün be gün, an be an takip etme duyarlılığını(!) bu dinbaz zalimlerin ve ahlaksız payandalarının insanlıklarına verecek ahmak var mıdır acaba? Olmaz olur mu? Her malın bir alıcısı var maalesef. Türkiye’nin yarısını oluşturacak kadar zalime, zulme teşne dindar görünümlü bu kadar ahlaksız dinbaz olmasa harami Erdoğan’ın zulüm düzeni bu kadar güçlenip palazlanır mıydı hiç?
Veyl olsun tüm zalimlere, zalim destekçilerine ve zulümlerini başka zalimlerin elinde acı çeken mazlumların mağduriyetleriyle kamufle etmeye çalışan ahlaksız mürailere ve haysiyetsiz vicdan münafıklarına! Veyl olsun!
(TR724)