Diyalog Kime Lazım?..

[Mahmut Akpınar]

Bazıları, özellikle de siyasal İslamcılar, Hizmet Hareketi öncülük etti diye başka din, dil ve kültürlerle diyalogu neredeyse ‘küfre denk’ sayar oldular. Oysa diyalogu kötüleyenler öte yandan dinlerin kardeşliğinden, dinler arası çatışmanın engellenmesinden bahsediyorlar. Peki diyalog kurmadan bu nasıl olacak? Diyalogdan kaçındığınız birileriyle herhangi bir konuda nasıl uzlaşabilirsiniz?
Nitekim Erdoğan yıllarca İspanya ile birlikte “Kültürler ve Medeniyetler İttifakı projesi” çerçevesinde toplantılar yaptı. Ancak sanki o da konjonktürel ihtiyaçtan kaynaklanıyordu, zira sonra medeniyetler-dinler-kültürler çatışmasının tetikleyicisi haline gelindi.
Soru: Diyalogdan kim kaçar? Bir başka görüş ve düşünce ile kendi meselesini konuşmaktan kim kaçınır?
Cevap: Kendi düşüncesine, inancına, dinine, kültürüne güvenmeyen kaçar. Diğer görüşler karşısında ezileceğini bilen kaçar. Eğer kendi din-inanç ve felsefenizi iyi biliyorsanız, onun üstünlüğüne, makuliyetine, sorunlara çözüm üreteceğine inanıyorsanız diyalog kurmaktan, inanç ve düşüncenizi paylaşmaktan çekinmezsiniz. Peki, bazı Müslümanlar Hristiyanlık gibi Hristiyanların büyük kısmının dahi çelişkili ve mantık açısından problemli bulduğu bir dinin salikleri ile diyalog kurmaktan neden kaçınır ve korkar? Yoksa kendi mahallesinden olmayanların yaptığı ve güzel sonuçlar aldığı bir hayırlı işe kafadan karşı çıkmak mıdır mesele?
Belki de diyalog bir çaba, mesai ve fikri yoğunlaşma gerektirdiği için bazı Müslümanlar alana inip çabalamaktan, diğer din ve inançtan insanlarla oturup konuşmaktan çekiniyordur. Çünkü diyalog belirli bir bilgi düzeyi, entelllektüel birikim, lisan, ufuk ve görenek gerektiriyor. Ayrıca hicret etmeyi, başka dil-din-kültürlerle içiçe olmayı gerektiriyor. Ama günümüzde İslamcıların slogan atmaktan, kendileri gibi olmayan Müslümanları dışlamaktan, insanları tekfir etmekten böylesi işlere vakitleri kalmıyor.
Diyalog aynı zamanda insanlara İslam’ın güzelliklerini, Müslümanların örnek olacak vasfılarını görebilecekleri ortamlar hazırlamak, başkasını aşağılamadan-dışlamadan İslam’ı anlatabilmektir. O kendi din ve kültürünün özelliklerini, güzelliklerini anlatsın, sen de kendi din ve kültürünün. Makul mantıklı olan ve insanlığa faydalı olan mutlaka öne çıkacak ve etkili olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber bugünkü Müslümanların asla hazmedemeyeceği şekilde Necran Hristyanlarını İslam’ın ikinci kutsal mekanı Mescidi Nebevi’de günlerce misafir etmiştir. Dahası orada ibadetlerini (ayin) yapmalarına müsaade etmiştir. Bugün bir Hristiyanın camide ibadetini yapması hayal edilebilir mi? Yapsa başına neler gelir? Oysa Batı’da kiliseden çevrilmiş pek çok cami var. Hangi kiliseye gitseniz size namaz için yer verir, bir de teşekkür ederler.
Soru: Biz İslam’ın hak olduğuna inanıyor ve güveniyorsak dinimizin güzelliklerini anlatmak, göstermek, sergilemek için neden başka din/inanç/kültürden insanlarla diyalogdan kaçınıyoruz?
Cevap: dinimize güveniyoruz ama kendimize güvenmiyoruz. Müslümanlar ahlakına, davranışlarına, bilgisine, kültürüne bazen de diline güvenmiyor. Nitekim bu tür diyaloglar sonucunda başta din adamları olmak üzere pek çok ihtida eden, Müslüman olan var. Ama diyalog kurduğundan dolayı din değiştiren Müslüman duymuyoruz. Hristiyan olan Müslüman yok mu? Nadiren var. Büyük kısmı Müslümanlıkla bir ilgisi, İslam hakkında bilgisi olmayanlar. Genelde vatandaş olabilmek, kiliseden yardım almak için pragmatik nedenlerle Hristiyan oluyorlar.
Tüm Müslümanlarınama özellikle Batıda yaşayanların, İslam’ın İŞİD’den, kafa kesenlerden, bomba patlatanlardan ibaret olmadığını ivedi ve yoğun anlatmalarına ihtiyaç var. Zira yabancı düşmanlığının, ırkçılığın yükseldiği batıda oklar Müslümanlara yöneliyor. Halkın açık görüşlülüğüne, hoşgörüsüne rağmen (Trump’ın yasaklaması sonrası pek çok ABD’linin Müslümanları hava alanında karşılaması, 2 Müslüman bayanı koruyacağım diye 2 ABD’linin hayatını kaybetmesi) medyanın ve bazı politikacıları etkisiyle İslamofobia yükseliyor ve olumsuz propaganda halka doğru yayılıyor.
Soru: Peki, yükselen İslamofobyaya, pompalanan “Müslüman=terörist” algısına karşı batıda yaşayan milyonlarca Müslüman ne yapıyor? Müslümanları Batıdan kovmayı düşünen aşırı sağa karşı batı Müslümanlarının tedbiri ne?
Cevap: Yaşadığım bir tablo üzerinden anlatayım. Manchester ve Londra saldırılarından sonra 3-4 Müslüman esnaf kendi arasında konuşuyor:
-Duydun mu son terör saldırılarından sonra Müslümanlara saldırı artmış?
-Neler oluyormuş?
-Müslümanlara falan şehirlerde saldırılar olmuş, kırmızı ışıkta arabaları durdurup küfretmişler, hakaret etmişler
-Sende beyzbol sopası var mı? Ben arabamda sürekli beyzbol sopası bulunduruyorum.
-Bende golf sopası var, o iş görmez mi?
Batıda yaşayan, kendileri için yaşam alanı sürekli daralan, bir tehdit olarak görülen ve Batıdan sürülmek istenen Müslümanların ‘tedbiri’ bunlar.
Yıllardır Avrupada yaşayan oldukça eğitimli birine yükselen İslamofobyayı ancak diyalogla, doğru İslam’ı ve düzgün Müslümanlığı göstererek aşabiliriz deyince: “Hocam geç onları diyalog işi faso fiso” dedi.
İNSAN BİLMEDİĞİNİN DÜŞMANIDIR
Eğer İslam’ın evrensel, her coğrafya ve kültüre hitap eden bir din/inanç olduğunu düşünüyorsak bunu anlatmak ve göstermek için önce diyalog kurmaya, diğer din ve kültürden insanlarla konuşmaya ihtiyacımız var. Müslüman algısı ciddi şekilde karalanmış iken, tek taraflı ve didaktik yöntemlerle İslam’ı anlatmak mümkün değil!
Her şeyin ötesinde şayet batıdaki milyonlarca Müslüman buralarda huzur içinde yaşamak, hem diğer insanların güvende olmasını sağlamak hem de kendilerini güvende hissetmek istiyorlarsa gerçek Müslümanlığı ve hakiki İslamı bularada anlatmak zorundalar. Telapati ile, ışınlama vs ile bunlar mümkün olmadığına göre, en kısa yol insanlarla diyalog kurmaktır. Müslümanın terörist olmadığını, onlara zarar vermeyeceğini, temsille, yaşayarak, güven vererek göstermektir.
Tebliğ, temsil düşüncesi olmasa dahi Müslümanlar dünyevi rahatları için çevreleriyle diyalog kurmalılar. Karşılıklı güveni sağlayabilmek için diğer dinlerden insanlarla işbirliği yapmak zorundalar.
İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Anlatır, gösterirseniz korkusunu yener, sever. Hatta makul bulursa benimser.
(TR724)